Bilmiyorum daha ne kadar rezil olabiliriz? Ne kadar hiçe dönüşebiliriz? Ne kadar aşağılanabiliriz? Ne kadar kendi gözlerimizden düşebiliriz? İsrail bize ölümün her türlüsünü gösterdi. Üstüne bina yıktı. Gösterdi. Diri diri yaktı. Gösterdi. Esir alıp tecavüz etti. Gösterdi. Türlü işkence etti. Gösterdi. Hastane vurdu. Gösterdi. Okul vurdu. Gösterdi. Çadırları vurdu. Gösterdi. Yardım almaya gelenleri kurşunladı. Gösterdi. Sakat bıraktı. Sonra onu da öldürdü. Gösterdi. Çocuk öldürdü. Gösterdi. Kadın öldürdü. Gösterdi. İhtiyar öldürdü. Gösterdi. Bebek öldürdü. Gösterdi. Gösterdi. Gösterdi. Gösterdi. Gös...
Şimdi hepsinin üzerine Gazze'de 'açlıktan toplu ölümlerin de olacağı' söyleniyor. Yani bize bunu da gösterecek. Ve diyecek: "Ulan siz ne geniş adamlarmışsınız ki, kardeş dediklerinize bütün bunları geze geze, sindire sindire, yavaş yavaş, salına salına ettim de, bana bir kurşun atanınız çıkmadı, yuh adamlığınıza!" Böyle demesini-denmesini haklı buluyorum. Ağzımı açıp "Ama..." diyecek gücü dahi bulamıyorum. Hakettik. Hatta fazlasını da. Yine de Hüda'nın rahmetine sığınıyoruz. Mahşerde bu iş bizden nasıl sorulacak? Doğrusu korkuyoruz. Hiçbirşey yapmadan, gözüne fener tutulmuş tavşan gibi, amelsizce korkuyoruz. Korkulması gerekenden korkuyoruz. Gerçi korkmamamız gerekenlerde korkuyoruz ya... Neyse...
Ahirzamanda 'sayımızın çokluğuna rağmen' bizi 'suyun üstündeki çöp tanelerine' çeviren 'ölüm korkusu' ve 'dünya sevgisi' olacaktı. Biliyoruz. Fakat bilmek değiştirmeye yetmiyor. Aleyhissalatuvesselam Efendimizin 'vehn hadisi' ile haber verdiği hal, işte, başımıza geldi. Gayrı bahanenin de sonu gelmiyor. "Ekonomi kötü!" deniliyor. "Türkiye'ye saldıracaklar!" söyleniyor. "Asıl planın zaten üzerimize kurulu olduğu..." fısıldanıyor. Lâfa para sayan mı var? Hepsini duyuyoruz. Lakin insan başını yastığa koyunca hep aynı soru geliyor aklına: "Mahşer gününde Allah'a ne diyeceğiz?" Evet. Ne diyeceğiz? Bu bahaneleri söylediğimizde "Böyle olabileceği halde yine de yardım etmenizi bekliyordum!" derse ya? Ne cevap vereceğiz? Zaten cihad amelinin amacının 'böyle bedellere rağmen fedakârlıkta bulunmak olduğunu' söylerse? Nereye kaçacağız? Buradan interneti kapatınca Gazzelilerin çığlıkları duyulmaz oluyor. Tamam. Lakin mahşerde Allah'ı, hâşâ, kim kapatabilir? Herşeye gücü yetene kim güç yetirebilir? Orada buranın siyaseti söker mi? Bahaneleri tutar mı? Var mı bize garanti veren?
Kendi kendimizi korkutmaktan artık başkasının korkutmasına da gerek kalmadı. Daha Amerika bize bir tane kurşun atmadan "Gazze'ye karışırsak Amerika bizi bombalayacak!" moduna girdik. Gerçi hakikaten karışanlardan bombaladığı oldu. Ama kimse yıkılmadı. Ne Yemen yıkıldı. Ne İran yıkıldı. Ne Lübnan yıkıldı. Evet. Yara aldılar. Ama Gazzelilerin dualarını kazandılar. Füzeleri havadayken sevinç çığlıkları attıklarını gördük çocukların. Keşke o ağızları biz güldürseydik. Keşke o gözleri biz sevindirseydik. Hiçbirşey yapamadık. "Ama ticareti kestik!" diye birşeyler söyleniyor. Kestik mi sahiden onu da? Sokakta dolaşırken nefes alamıyorum. 'Boykot' diye birşey var fakir avuntusu gibi. Kola almayınca İsrail yıkılacak beklentisi. Eve gelip "Şu boykottaymış, şu değilmiş, şu şöyleymiş..." deyip duruyoruz. Sonra haberlerde başlık geçiyor. Türkiye ABD'den şu kadar F-16 alacak. Kaç kutu kola bir F-16 eder? Böyle yenilecek mi sahiden Amerika? İsrail siner mi bizden böyle?
Eğer Gazze'de açlıktan toplu ölümler de olursa artık beklediğim 'Büyük Türkiye' diye birşey değil. Evet. Ne yazık ki. Bundan sonra beklentim: Allah'ın belamızı vermesi. Kıyametin kopması. Tarihte görülmemiş bir katliamı böyle çekirdek çıtlatarak izlediğimize göre olacak ancak odur. Erdoğan üzerine kurduğumuz düşler sona ermiştir. Bu katliama seyirci kalmış hiçbir psikoloji bir daha kendini düzeltemez. Kendi içindeki hakikate inanamaz. "Ben adamım/kadınım!" diyemez. Diyemez. Çünkü ruhu ölmüştür. İzzeti ölmüştür. Kendine güveni ölmüştür. "Ben var ya ben!" deyişi ölmüştür. Yani içine çökmüştür. Karadeliğe dönüşmüştür. Bitmiştir. Daha dışına ışık saçamaz. Aydınlatamaz. Ancak saçılan ışığı yutar. Tüketir. Sonuna kadar şu katliamı izledikten sonra bizim nesil tekrar ayağa kaldırılamaz. Kendi değerine inanamaz. Bu nesil artık hayattar değildir. İçinden çürümüştür. İnsan posasıdır. Çöpüdür. Artığıdır. Evet. Biz Gazze'yi izlerken insan posası haline geldik. Gayrı AK Parti bizden ne yaparsa yapsın. Kurutsun da kışa saklasın. Islatsın da çorbaya koysun. O kadar kaldık biz.
Hani Bediüzzaman Hazretleri diyor: "Hem madem bir zalim ve vicdansız bir adam, birisini yere atıp ayağıyla onun başını kat'î ezecek bir surette davransa, o yerdeki adam eğer o vahşî zalimin ayağını öpse, o zillet vasıtasıyla kalbi başından evvel ezilir, ruhu cesedinden evvel ölür. Hem başı gider, hem izzet ve haysiyeti mahvolur. Hem o canavar, vicdansız zalime karşı zaaf göstermekle, kendisini ezdirmeye teşcî eder. Eğer ayağı altındaki mazlum adam, o zalimin yüzüne tükürse, kalbini ve ruhunu kurtarır, cesedi bir şehid-i mazlum olur. Evet, tükürün zalimlerin hayâsız yüzlerine!" Bunu hem İngilizler İstanbul'u işgal ettiğinde onlara karşı söylüyor hem de Tek Parti döneminde edilen eziyetlere karşı söylüyor. Bir de üzerine ekliyor ki:
"Hem, ey kardeşlerim, çoğunuz askerlik etmişsiniz. Etmeyenler de elbette işitmişlerdir. İşitmeyenler de benden işitsinler ki, en ziyade yaralananlar, siperini bırakıp kaçanlardır. En az yara alanlar, siperinde sebat edenlerdir. 'De ki: Kaçıp durduğunuz ölüm mutlaka gelip sizi bulacaktır.' (Cuma sûresi, 8) mânâ-yı işarîsiyle gösteriyor ki, firar edenler, kaçmalarıyla ölümü daha ziyade karşılıyorlar..." Bizim de bu kaçışımız herhalde başka şeyleri bize yaklaştırıyor. En doğrusunu Allah bilir.
Yanlış anlaşılmasın. İslam'dan umudumu asla kesmedim. Allah bu dini, çünkü Onun dinidir, illa aziz edecektir. Fakat ellerinde aziz edilecekler demek ki biz değiliz. O devlet bu devlet olacaksa da herhalde o nesil bu nesil değildir. O hükümet bu hükümet değildir. O lider Erdoğan değildir. Eğer o olsaydı, iş böyle olmazdı, sözden ilerisine gidilirdi. En mantıklısı yüksek beklentileri gömmektir. Bitirirken, ciğerimizi avuçlarımıza alıp, herşeyi gücü yeter Mevlamıza bir de dua ediverelim: Ya Rabbi, kavm-i necib-i Arabı, Halid b. Velid radyallahu anhın arkasında topladığın gibi tekrar topla. Ya Rabbi, kavm-i mücahid-i Türkü, Sultan Alparslan Hazretlerinin arkasında topladığın gibi tekrar topla. Ya Rabbi, kavm-i aziz-i Kürdü, Sultan Selahaddin Hazretlerinin arkasında topladığın gibi tekrar topla. Bizi kendi halimize bırakma. Dağınıklığımızı düzelt. İzzetimizi iade et. Dininin ordusu biziz. Bize her tepesinden Kudüs'e tekrar girebilmeyi nasip eyle. Öyle ki, ya silahlarımız yanlarımızda olarak namaz kılalım, yahut da toprağının altında yatalım. O topraklar tekrar İslam'a iade olunurken şehid olalım. Cennet bahçelerinden yüzü gülen Gazzeli çocuklar görelim. Görelim ya Rabbi. Âmin. Âmin. Ya Rahmanu ya Rahim.
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Kaç kutu kola bir F-16 eder?
Bilmiyorum daha ne kadar rezil olabiliriz? Ne kadar hiçe dönüşebiliriz? Ne kadar aşağılanabiliriz? Ne kadar kendi gözlerimizden düşebiliriz?...
-
" Bu iftirayı işittiğinizde erkek ve kadın müminlerin, kendi vicdanları ile hüsnüzanda bulunup da: 'Bu, apaçık bir iftiradır...
-
Hatırlarsanız, bir hafta kadar önce Cemil Tokpınar abiye dair bir analizimi yazmıştım. Çok derinlemesine sayılmayacak, kısacık birşey. Şim...
-
Allah kendisini rahmetiyle sarsın sarmalasın. Bu sıralar Esad Coşan Hocaefendi'nin (k.s.) Ramuzu'l-Ehadis derslerini takip ediyoru...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder