Sadeleştirme tartışmaları sürerken şaşırdığım şeylerden birisi de “kemiyet” ve “keyfiyet” arasındaki farkı çok iyi bilmesi gereken kardeşlerimin sayısal üstünlüğü bir ihlas delili olarak kullanmaları... Evet, teveccüh-ü nas bir noktada Allah’ın rızasına bir delil oluşturabilir, ancak bu fert tarafından ancak ümit edilebilir ve bunun ihtimali ile insan kalben avunabilir. Ufkuna çöken yeisin eleminden kurtulabilir. Yoksa bunu kesin çizgilerle ve başkasına dayatır bir şekilde iddiayla söyleyemez. “Siz başarısız oldunuz, yapamadınız, bakınız sayınız az. Biz haklıydık, yaptık, bakınız sayımız çok!” tarzı bir taarruz (belki bir savunma) geçmiş peygamberlerden ve ümmetlerinin azlığından verilen küçücük örneklerle pek çabuk çürütülebilir. Fakat ne yazık ki, Yirminci Lem’a’yı yüz kere okumuş Nur talebeleri arasında bile bu sayısal üstünlük meselesi hâlâ tefevvuk vesilesi olarak kullanılabiliyor.
Mesela bir grup, sayısının çok oluşunu ve dünyanın dört bir yanına dağılmasını, diğerlerine göre, hizmeti ve metodolojisini daha iyi anlama ve uygulama neticesi olarak görebiliyor. Olabilir... Bunu, onların kalplerindeki hiss-i şahsî veya akıllarındaki kanaat-i şahsiye olarak düşünüp müdahale etmiyorsunuz, zaten etmemelisiniz. Kalabilir... Ancak bu insanlar kalplerinde durması gerekeni artık kalplerinde tutmayı bırakarak bir gurur gibi, bir enaniyet gibi kardeşlerine karşı onunla böbürleniyorlar, hatta her fırsatta ezme vesilesi olarak kullanıyorlar, üstünlük dava ediyorlar. İhlas Risalesi’ndeki ifadeyle gıpta damarlarını en ayarsız şekilde tahrik ediyorlar... Yani, enteresan ve hazindir, kişisel ihlaslarında hiçbir sorun yokken, hatta maşaallahları varken, cemaat söz konusu olduğunda o ihlası ayaklarının altı yapabiliyorlar...
Bunun çok örneğini gördüm, yaşadım. Pekçok benzeri de sadeleştirme konusunda yaşanıyor... Hatta sadeleştirme işini yapan gruptan konuştuğum birisi, duyulan tepkilerden teessürümü izah ederken bana şuna benzer birşey söyledi: “Tepkiler boş. Şimdi bu kitaplar yok satıyor. Ben de alıp arkadaşlarıma dağıtacağım. Onların yaptıkları bizi etkilemez. Biz yine başarırız!” Doğru söylüyor, diğer cemaatlerin sayısı düşünüldüğünde hakikaten bu tepki onların gücündeki bir cemaati etkilemez. Ama biraz derunî düşününce tepki gösterenler arasında Bediüzzaman’ın bizzat hizmetinde bulunmuş insanların olması, birazcık duygulanmamıza; “Acaba bu meseleyi daha farklı çözebilir miydik?” diye düşünmemize vesile olamaz mı? Yani sadece bu kadarlık bir hislenme, bir duygulanma... Yapamaz mı? Ama yok, o kardeşimin suretine baktım. Sanki o tepkilere rağmen bu kitabın çok satıyor oluşuyla ayrıca övünüyor gibiydi. Daha da keyiflenmişti.
Kitapların satılması, okunması elbette güzel. Fakat hiçbir kitabın satışı bir tefevvuk vesilesi değil. Yani şöyle fitneli bir meselede başarılı olmak, başaramamak bence hiç ehemmiyetli değil. Zira böyle bir kavganın kazananı olmaz. Şu şahit olduğumuz şey, sanıyorum Nur talebeliğinin birkaç ekolü arasında ciddi bir kırılmadır. Zannetmiyorum ki, bu yara kolay sarılsın. Belki Hocaefendi güzel bir açıklama yapsa, belki... Ha, şu da yanıltmasın: Belki Hocaefendi cemaatinin gücünden dolayı bir kısım Nur talebeleri bu işe kısık sesli tepkiler verebilirler. Ekonomik çıkarlar susturucu bir etki yapabilir. Fakat emin olun, bunlar söylenmeye, gıybet edilmeye, insanlar konuşmaya ve kınamaya devam edecekler. Keşke Nur talebeleri olarak dünya ile kurduğumuz diyaloğun onda birini kendi aramızda farklı fraksiyonlar arasında kurabilseydik. Ama ne gezer... Dünyayı ıslaha çıkmışız, daha nefsimizi ıslah edememişiz. Herkesle maşaallah diyaloğumuz var, kendi içimizde sıfır... Ne yapalım, kader böyleymiş(!)
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Yaranın inkârı her yaradan daha büyük yaradır
'Delilleri küçümsemek' diye bir hastalığımız var arkadaşım. Acizliğimizden kaynaklanıyor. Çünkü ellerimiz pek küçük. Okyanussa çok b...
-
Allah kendisini rahmetiyle sarsın sarmalasın. Bu sıralar Esad Coşan Hocaefendi'nin (k.s.) Ramuzu'l-Ehadis derslerini takip ediyoru...
-
" Seninle gurur duyuyorum ama vicdan aynı zamanda düşmanın olabilir. Vicdanlısın, merhametlisin ve aynı zamanda sevimli ve tatlısın. O...
-
Hatırlarsanız, bir hafta kadar önce Cemil Tokpınar abiye dair bir analizimi yazmıştım. Çok derinlemesine sayılmayacak, kısacık birşey. Şim...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder