Merhumun ta 1987'de ettiği bu nasihatlere, sanıyorum, bugün bizim daha çok ihtiyacımız var. Çünkü o zamanlar devlet eliyle ekilmeye çalışılan jeo-politik, ideolojik ve seküler düşmanlığa bedel; bugün, Suriye'de yaşananlar nedeniyle ortaya çıkan sosyolojik sıkıntıdan nemalanmaya çalışan küresel/yerel güçler var. Dün, devletin Batılılaşma idealleri adına halka Arap düşmanlığı öğretilmeye çalışılırken, bugün herkesin gündelik yaşamında birebir karşılaştığı sıkıntılar üzerinden tutuşturulmaya çalışılan bir alev var. Allah Resulü aleyhissalatuvesselamın 'Farisî bir sahabisine' 1400 yıl önce ettiği şu nasihate, 1400 yıl sonra gelen Türkî veya Kürdî ümmeti olarak, daha çok muhtacız. İslam'ı diğer kavimlere taşıyan 'sancağın ilk taşıyıcılarına' gereken hürmeti beslemek zorundayız.
İlginç birşeydir: Bediüzzaman'ın, Risale-i Nur külliyatı boyunca, Allah Resulü aleyhissalatuvesselam hakkında en sık kullandığı ifade 'Muhammed-i Arabî'dir. Yıllar önce, Allah kendisine afiyet bağışlasın, Abdulhamid Oruç Hoca, Bediüzzaman'ın bu seçiminin o dönem için özellikle yapılmış bir tercih olduğunu ve halka ekilmeye çalışılan Arap düşmanlığını yenebilmek için külliyatta yoğun bir şekilde kullanıldığını ifade etmişti.
Şimdi, mezkûr hadis-i şerifle birlikte düşününce hakikaten de Bediüzzaman'ın şu seçiminin kastî olduğunu anlaşılıyor. Allah Resulü aleyhissalatuvesselam nasıl ki Selman-ı Farisî'ye (r.a.) kendisinin de bir Arap olduğunu hatırlatarak 'Arap kavmine düşmanlığın kendisine de düşmanlık anlamına gelebileceğini' öğretiyor; onun bir talebesi olarak Bediüzzaman da, tedrisinde sık sık 'Muhammed-i Arabî' diyerek veya anarak, bu zamanın müslümanlarına aynı hakikati ders veriyor. Yani; Risale-i Nur külliyatında belki öylesine kullanıldığını sandığımızın bu terkibin, aslında 1400 öncesine uzanan şöyle bir hakikati var. Buradaki yankı oradaki sesten besleniyor. ('Allahu'l-alem' kaydıyla ifade etmiş olalım.) Hem Bediüzzaman'ın şu cümleleri de bu fikri desteklemiyor mu?
"Şimdi ise, en ziyade birbirine muhtaç ve birbirinden mazlum ve birbirinden fakir ve ecnebî tahakkümü altında ezilen anâsır ve kabâil-i İslâmiye içinde, fikr-i milliyetle birbirine yabanî bakmak ve birbirini düşman telâkki etmek öyle bir felâkettir ki, tarif edilmez. Adeta bir sineğin ısırmaması için, müthiş yılanlara arka çevirip sineğin ısırmasına karşı mukabele etmek gibi bir divanelikle, büyük ejderhalar hükmünde olan Avrupa'nın doymak bilmez hırslarını, pençelerini açtıkları bir zamanda onlara ehemmiyet vermeyip, belki mânen onlara yardım edip, menfi unsuriyet fikriyle şark vilâyetlerindeki vatandaşlara veya cenup tarafındaki dindaşlara adâvet besleyip onlara karşı cephe almak, çok zararları ve mehâlikiyle beraber, o cenup efradları içinde düşman olarak yoktur ki, onlara karşı cephe alınsın. Cenuptan gelen Kur'ân nuru var; İslâmiyet ziyası gelmiş; o içimizde vardır ve her yerde bulunur. İşte o dindaşlara adâvet ise, dolayısıyla İslâmiyete, Kur'ân'a dokunur. İslâmiyet ve Kur'ân'a karşı adâvet ise, bütün bu vatandaşların hayat-ı dünyeviye ve hayat-ı uhreviyesine bir nevi adâvettir. Hamiyet namına hayat-ı içtimaiyeye hizmet edeyim diye iki hayatın temel taşlarını harap etmek, hamiyet değil, hamâkattir!"
Agâh (uyanık) olalım abiler ve ablalar! Arap düşmanlığı, hangi argümanın üzerine bina edilirse edilsin, hadis-i şerifin ve mübarek hocalarımızın bize haber verdiği üzere, üzerine ırkçılık hamiyeti giydirilmiş bir İslam düşmanlığıdır. Şu yazı vesilesiyle iki mürşidime de rahmet duaları eder, Cenab-ı Hakk'tan, o güzellerin emsallerini şu muhtaç zamanda kesretle halketmesini niyaz ederim. Âmin.
Esad Coşan Hocaefendi'nin mezkûr dersi için: https://www.youtube.com/watch?v=6cGiZrF0ysY&list=PLFA94D30CDC4B3996&index=7
Esselamualeykum,
YanıtlaSilYazınız beni Risale-i Nur Kulliyattini tanıdığım lise yıllarıma götürdü. Risale-i Nur okurken sorduğum ya ilk sualdir yada ikinci sualdir bu... O zaman vakıf abimize sormuştum " Neden ısrarla ustad bu tabiri kullanıyor " diye vakıf abimiz de aynı bu mealde cevap vermişti. Ben de yıllardır okuduğum Nur Kulliyattindan böyle anlıyorum.
Yazınızda dikkat çekmek istediğim bir nokta var. Şöyle bir tabir geçiyor :
" Yani; Risale-i Nur külliyatında belki öylesine kullanıldığını sandığımızın bu terkibin "....
Risale-i Nur'u dikkat ile ve ihtiyacini hissederek, okuyan ve Nur deryasında yikanabilme bahtiyarligina erişmiş herkese bilir ki Risale-i Nur kulliyatinda
" öylesine kullanilmis (!) " bir ifade yoktur. Ne kadar Nur lar ile meşgul olsak aynelyakin müşahede ediyoruz ki bu eserler Kur'an-i Kerim kitabimizdan ilhamen yazılmış, bu asirdaki biz asilere her kelimesi bir ders, her terkibi bize bir yol gosteren muhteşem bir eserdir.
İnşallah Cenab-ı Hak cümlemizi Risale-i Nur kulliyatindan azami istifade eden kardeşlerden eylesin.
Hakkınızı helal edin.
El Baki Huvel Baki...
Üstad bir mektubunda arap düşmanlığı üzerinden rasulullah'a hücum edileceğini söylüyor. Arap düşmanlığının süfyani bir oyun olduğunu bildiğinden MUhammed-i Arabi tabirini çok sık kullaniyor.
YanıtlaSilÇok güzel faydalı bir yazı olmuş. Allah razı olsun.
YanıtlaSilHer kim iman etmişse o bizim kardeşimizdir.
bu Vietnamca saçma bir cümle... sakın kırmızı bağlantılara tıklamayın.. virüs veya başka bir şey olabilir... cümle söyle diyor
YanıtlaSilBir Taylandlı Oğul, yeni doğmuş bebeklerin iyi bir beşiğe veya iyi bir elektrikli hama sahip olup olmadığını paylaşır ve elektrikli hamakın ne kadar teklif edildiğinin yanı sıra prestijin bulunduğu yerde bir hamaklı bir makine satın alır.
çok güzel ve değerli bir yazı olmakla birlikte, günümüz insanının düştüğü tuzaklardan birisidir. kişinin kusurunu onun milleti veya dini ile ilişkilendirmek. oysa kusur kişiye özeldir. hatalar ferdidir, milli veya dini değildir. kaldı ki çok müstesna bir şahıs üzerinden bunu gerçekleştirmek hiç olmaz.
YanıtlaSil