"Enfüsî meşrebi, nefisten başlar, hariçten gözünü çeker, kalbe bakar, enâniyeti deler geçer, kalbinden yol açar, hakikati bulur." (Telvihat-ı Tis'a'dan...)
Ah, hayır, sihirli cümlelerim yok benim. Çok bilgili de değilim. Kalemimin yalnız bir sihri var: Kendim. Kendimden başlamak kolay geliyor. Kendimi anlatırken tanıdık bir yolda yürüyor gibiyim. Gitmesi kolay. Kaybolursam bulması kolay. İnsan en sık kendisini tekrar eder. Ben de biliyorum zaaflarım neler, ne zaman yalan söylerim, nerede sıkıştırılırsam kaçamak cevaplara mecbur olurum, korkularım neler, bunların hepsini biliyorum. Dönmüşlüğüm çok eksenim etrafında. Can sıkıntısı dediğin zaten bu tanıdıklıktır. Aynı hatalara düşmüşlüğüm var. Aynı köşelere kaçmışlığım, aynı nedenlerle ağlamışlığım, aldatacağını bile bile aynı yalana kanmışlığım var. Bu tekrarlara muhtacım. İnsan, yalnızca insan olduğunu başka nasıl kabul eder? Sınırlarına değmesi lazım.
Bunlar hakikaten sert düşüşler. Dibine değmeyince insan kuyunun derinliğini anlayamıyor. Şu ana kadar da ses gelmedi. Hâlâ bazı düşmekte ve bazı (umarım) çıkmaktayım. İnsan ümitsiz yaşayamaz. Nefesten önce ümit kesilir. Ümitsizlik, önce tebessümün intiharıdır. Sonra beklentilerin. Sonra gayretin. Sonra...
Yazmaya kendimden başlamak güzel. Kolay hem de. Zaten kolaylık da bir güzelliktir. Biz kolayı severiz. Fakat normalde 'biz' olmak o kadar da özenilesi birşey değil. Neden dersen? Tarif etmesi kolay oluyor o zaman seni. Dikkat et, benler bir 'biz' içine sığındığında basitleşiyorlar. Tarif edilmeleri de kolaylaşıyor. Basit popülerdir. Basit kolaydır. Basit hafiftir. Bir de üşenmeyip kendini keşfe mi çıkacaksın? O ben dediğin şeyin milyarlarca 'ben'den farkı ne? Atarsın kendini bir sepetin içine; oh, mis, ne rahat. İlla o sepete dair birileri birşey söylemiştir. Bir asabiyet bulursun kendine illa.
Ne hüner var 'ben' olarak var olmakta? Zahmetli iş. Bir sepet içinde var olmak için vazgeçiyorsun detaylarından. Varlığın? Senin varlığın yok ki artık. Sürüden ayrılanı kurt kapar. Yok olursun. Bu daha çocukluğumuzdan bize öğretilmiş 'biz' olma dersidir: "Sürüden ayrılanı kurt kapar!" Şüphen mi var dediğimden, sepetten ayrıl da gör, bir melek yakalayıp nasıl da sıkıyor seni. Hem nasıl da emrediyor: "Oku!" diye. Artık inandıramazsın okuma bilmediğine. "Ben okuma bilmem" desen de bırakmaz peşini. Sıkar, sıkar, sıkar... Öyle ya. Okuman olmasaydı 'biz'den ayrılır mıydın? Aklına/kalbine bir kurt düştü senin. 'Ben'i okumaya başladın ki 'biz' yetmez oldu sana.
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Yaranın inkârı her yaradan daha büyük yaradır
'Delilleri küçümsemek' diye bir hastalığımız var arkadaşım. Acizliğimizden kaynaklanıyor. Çünkü ellerimiz pek küçük. Okyanussa çok b...
-
Allah kendisini rahmetiyle sarsın sarmalasın. Bu sıralar Esad Coşan Hocaefendi'nin (k.s.) Ramuzu'l-Ehadis derslerini takip ediyoru...
-
" Seninle gurur duyuyorum ama vicdan aynı zamanda düşmanın olabilir. Vicdanlısın, merhametlisin ve aynı zamanda sevimli ve tatlısın. O...
-
Hatırlarsanız, bir hafta kadar önce Cemil Tokpınar abiye dair bir analizimi yazmıştım. Çok derinlemesine sayılmayacak, kısacık birşey. Şim...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder