Benim bu konuda karnımda hiç ağrı yok arkadaşlar. İlk yazımdan itibaren de belirtmiştim. Çerçeve içinde kalındıktan sonra 'kalbindeki iman yalan olmayan' her müslümanın geleceği bir gayretin sonucuydu yaşananlar. Yani, çoluğumuza-çocuğumuza Allah'ı-Kur'an'ı-Peygamberi öğretsin diye beklediğimiz bir ilahiyat hocası, bizzat kendi alanında dinin altını oyuyordu. Öğrencilerinin aklını bulandırıyordu. İtikatlarını bozuyordu. Üstelik bunu da neredeyse Velid bin Muğire alaycılığıyla yapıyordu. Hoş, hocanın(!) kırdığı fındıkların ilki bu değildi ya, neyse. Ama en boyasını dökeni buydu. Ne sandınız. Allah elbette Kitabına düşman olanı rezil eder. Kendisinin vakt-i merhunu da o günmüş.
İlk yazımda da işaret etmiştim: Bu mevzuda karın ağrısı çekenlerin çoğunun sancısı başka hastalıkların tezahürüdür. Gazıdır. Kabızlığıdır. Sözgelimi: Mevzuun arşı titreten yanını boşverip "Canım, Mustafa Öztürk hususi bir sohbette dilegetirmiş, böyle sohbetleri yayınlayıp lince sebep olmak çok yanlış. Asıl konunun bu yanına bakmalı..." deyu, mü'minlere "Canbaza bak canbaza!" çeken zümrenin rahatsızlığı özünde 'linç'ten değildir. Ya? Bu alanda 'artık rahat at koşturamama korkusu'ndandır. Neden böyle söyledim? Açayım. Birincisi: Görüntülerin gizli kaydedilmediği bizzat Öztürk'ün çekimin sonunda kamerayı selamlamasıyla sabittir. İkincisi: Çünkü bu lince kızanların kendileri de birçok benzerine maaliftihar katılmışlardır. Şu sosyalmedyada kırk kardeşiz. Kırkımız da birbirimizi biliriz. Kıvırmaya gerek yok. Hatta işte daha bugün yaşanan iki mevzuda da o kimseleri linçlere dahil olmuş olarak müşahede ettik. Bütün o bize okudukları mavalları, pardon, hassasiyetleri unuttular. Gerek Romen hakemin hususi olarak Webo'ya söylediği ırkçı ifadeleri, gerekse Hasan Ali Toptaş'ın hususi ortamlarda birçok bayana karşı takındığı uygusuz tavırları konuştular, gocunmadılar, alınmadılar.
Birinci linçlerinden dolayı Romen hakemin meslek hayatı bitti. Haketti mi? Haketti. İkinci linçlerinden dolayı da muhtemelen Hasan Ali Toptaş'ın yazarlık kariyeri bitecek. Çünkü, şimdiden kitaplarının basılıp yayınlanmamasını, hatta basılmış kısmının da toplanıp satıştan çıkarılmasını talep eder oldular. Twitter'da gezinirken yayınevlerine baskı yapmaya çalışan yüzlerce mesaja denk geldim. Bunlar sadece tek mecrada rastlananlar. Daha kimbilir nerelerde ne kıyametler kopuyordur. Nereye bağlanacağınıysa göreceğiz.
Efendim, görüyorsunuz ya, mevzu 'hukuk-u ibâd' olunca kimsenin böyle mevzulara ses çıkarası, "Ama hususiydi o!" diyesi, "Nasıl serrişte edersiniz?" diye gücenesi gelmiyor. Fakat 'hukukullah' oldu mu ver gözüne! Kur'an'a insan sözü mü diyorsunuz? Deyin gitsin. Hadisleri mi inkâr ediyorsunuz. Edin gitsin. Öyle inanmanın küfür olduğu bir meselede gençleri mi zehirliyorsunuz? Zehirleyin gitsin. Liberal alışımlı hiçbir gönlün bunlara takıldığı yok. Hatta bir de beğeniyorlar. "Üniversitelerde fikir özgürlüğü..." falan. Romen hakemin fikir özgürlüğü yok mu? Yok. O ayrı. Onun yaptığı hukuka aykırıymış. Bugün birisi bana öyle yazmıştı. Peki, aga, Kur'an'a insan sözü demek itikada-fıkha aykırı değil mi? Müslümanın asıl sorumlu olduğu hukuk, hem de öncelikli olarak, 'hukukullah' değil mi?
Deriz, deriz de kardeşlerim, yine Ehl-i Sünnet müslümanlar birbirimizi işitiriz. Mezhebi genişler endişelerimizi işitmezler. Onların yanında Cenab-ı Hakkın hatırı Webo'nun hatırı kadar yoktur. #Blacklivesmatter'dır da #müslümanitikadıtırttır. Hasan Ali Toptaş vakıasına #MeToo çekerler de bize çektikleri #Yuh-Tüü! ayarında kalır. Eh, ne yapalım, onların sahipleri lobileriyse bizim de sahibimiz Allah'tır. Yakub aleyhisselamın ders verdiği gibi hüznümüzü Ona arzederiz. O elbette dini için dertlenenleri boşvermez. Bana sorarsanız asıl sakınılması gereken linç de budur. Öyle ya. Meleklerin linç ettiğini artık hangi sosyalmedya çalışması düzeltir? Kaç para eder? O ulu günde Rahman u Rahim olan Rabbimizin ayaklarımızı sırattan kaydırmamasını dileriz. Âmin. Âmin. Âmin.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder