26 Mart 2022 Cumartesi

Zalimlik kabul edilmemiş cahilliktir

Zalimliğimizin cahilliğimizle ilgisi var arkadaşım. Hatta derim ki: "Her zalimlik kabul edilmemiş bir cahilliktir." Furkan'dan işitince farkettim, şükür. Hani musırrane 'zalûmen cehûla' buyuruyor ya. İşte orası uyandırdı beni. Elhamdülillah. Yani zulüm işi sadece 'kötü niyet' işi değil. İyilik kastıyla da çok zulümler işlenebilir. Başkasının cennetine karar vermek de zulüm olur bazı. Nasıl? Neden? Belki şundan: Ehadiyet sahibi Allah, kudretinin bir de hikmet burcundan temaşası için, herbirimizi 'biricik' yaratmış. Gönlümüzü has tecellilerinin tahtı ve âlemdekilerin de tekrarsız seyirgâhı kılmış. Biricikliğin şânı nedir peki? Belki şudur: Biriciklik biriciklik üretir. 

Her biriciklik nihayetinde başka biricikliklere bakar. Evet. Sen de görüyorsun: Herkes aynı yemeği sevmiyor. Herkes aynı renkten hoşlanmıyor. Herkes aynı ahenge kulak veresi değil. Âlemden herbirimize düşmüş başka bir âlem var. Bir biteviye orijinallik şahitliğimiz. Âdemiyet kanununun herbirimizde başka hal alması. Mesela: Aborjine acıyıp sarayda ağırlasak ne olur? Çocukken bir filmde görmüştüm sanki. Deliriyordu adam. Çünkü duvarlar içinde hiç yaşamamış. Gökyüzünden başka tavanla tanışmamış. Sarayı cehennem tanıyor. Götürenler firdevse kavuşturduklarını sanıyorlardı halbuki. Doğrusu: Onların cenneti Aborjinin cehennemiydi.

Cennetimize kim karar verecek o halde? Elbette hem 'bütünün' hem de 'biriciklerin' sahibi. Vahid-i Ehad. Hem 'Vahid' hem 'Ehad.' Bu yapbozu yaratanından başkası tamamlayamaz. İnsan, ki kendisi de bir âlemdir, fakat Rabbü'l-Âlemîn'den gayrı kimsenin cennetinde rahat edemez. Kalpler ancak Allah'ın zikriyle tatmin olur. Bütünün bilgisi lazım yerli yerindeliğimize. O yüzden bâtıl akidelerin hiçbirisi tatmin edici olamadı. İdeolojiler boğdu. Ütopyalar boğuldu. Başlarken bitti. Tatları acılaştı dilde bekletildikçe. Meftunları cehennemi düşlemiyorlardı halbuki. Hepsinin emeli dünyadaki cennetti. Lakin hakikatimizi epeyce gözardı ettiler. İnsanın hem içinde yeraldığı bütün hem de bizzat parçalığı hakkındaki cahilliğini ıskaladılar. Akıl fenerlerinin zayıf ışığı gözlerini aldı. Ateşböceklerinin parıltısı ışıktan etti. Gözlerini güneşe karşı köreltti. Hasılı: Bilmediklerini bilmedikleri için de kestiremediklerini eylediler. Nefislerine zulmettiler. 

Zulmettiler. Çünkü bütüne uyumsuz her parçalık zulümdü. Zulmettiler. Çünkü parçanın reddettiği her bütünleştirme incitirdi. 

İmtihanımız da bu noktada düğümleniyor sanki arkadaşım: Eylemlerimizin hem 'bütüne' hem de 'kendi bütünlüğümüze' bakar yanları var. Fakat ne bütünü kuşatabiliyor ne de sırrımıza vâkıf olabiliyoruz. Hem 'âlemlik' bilgisinden aciz hem 'kendilik' bilgisinde cahiliz. Bu kadar uçurumun kavuştuğu yerde düşmemek mümkün mü? Seçimler galattan korunabilir mi? İşte şimdi vahyin-nübüvvetin bağışlanış sırrına yaklaştın. Hikmetini anlamaya başladın. Evet. Çok zalim ve çok cahiliz. Fakat 'adaleti sonsuz' ve 'herşeyi bilen' Allah doğruları lütfediyor. Karanlık varsa ışık da var. Uçurum varsa yol da var. Cümle cevaplar Kur'an'a ve sünnete yerleştirilmiş. Sana düşen yalnız duvarlarını kabullenmek. Çünkü ancak kabul eden kaçar. Kaçan insanın sığınacağı olur. Sığınana ancak yardım edilir. Yani ki: 'Bütünün sahibine' sığınanın zulmetmemesi mümkündür. Elbette her işimizde tevfik Hüda'dandır. Biz de inayetini Rabbü'l-Âlemîn'den dileriz.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Yaranın inkârı her yaradan daha büyük yaradır

'Delilleri küçümsemek' diye bir hastalığımız var arkadaşım. Acizliğimizden kaynaklanıyor. Çünkü ellerimiz pek küçük. Okyanussa çok b...