Elveda Gülsarı etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Elveda Gülsarı etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

30 Ocak 2017 Pazartesi

Liberaller müslümanlara nasıl eyer vurur?

"Biz ferec ve ferah ve sürur ve fütuhat isteriz—fakat kâfirlerin kılıcıyla değil! Kâfirlerin kılıçları başlarını yesin; kılıçlarından gelen fayda bize lâzım değil. Zaten o mütemerrid ecnebîlerdir ki, münafıkları ehl-i imana musallat ettiler ve zındıkları yetiştirdiler." Lem'alar'dan...

Cengiz Aytmatov'un Elveda Gülsarı'da anlattığı bir 'yılkı atını eyere alıştırma' sahnesi vardır. Hatırımda kaldığı kadarıyla nakledeyim: Yılkının çobanı Tanabay önce Gülsarı'nın sırtına eyer vurmaya çalışır. Fakat Gülsarı daha önce sırtında binici görmemiştir. Direnir. Bunun üzerine iyice tuz yalatılan Gülsarı bir ağaca bağlanır. Yaladığı tuzdan dolayı ciğeri yansa da su içmesine izin verilmez. Öyle de bir bağlanır ki, bulunduğu yere çökemez bile, ayakta kestirir. Birkaç gün sürer bu acı. Bu günler içinde Gülsarı'nın iradesi iyice kırılır. Sonra da elinde suyla Tanabay çıkagelir yanına. Kana kana içmesine izin verir. Rahatsızlık veren iplerini çözer. Kurtarıcısına o kadar minnet duyar ki, Gülsarı, artık eyere karşı koymaz. Yılkı atı artık binek atı olmuştur. Sahibi ne derse onu yapmaya başlar. Ta ki ölene kadar...

Buna benzer yöntemlerin başka hayvanlarda da kullanıldığını biliriz. Bir çukurda siyah giysili insanların eziyetlerine maruz kalan filler kendilerini bu eziyetten kurtaran beyaz giysili insanların emrine sevgiyle girerler.

Ancak bu 'iyi polis/kötü polis oyunu'nun sadece hayvanların evcilleştirilmesinde kullanıldığını düşünmek hata olur. İnsan toplulukları da diğer başka toplulukları kendilerince 'evcilleştirmek' için böyle metotlar denerler. Türkiye'deki dindarların Kemalistler-Gülenistler ekseninde yaşadıkları psikoloji buna güzel bir örnektir. Bu hikayede Kemalistler kötü polisi ve Gülenistler iyi polisi temsil ederler. Kemalistler iktidarı elde tuttukları süreç boyunca müslümanlara, tabir-i caizse, tuz yalatırlar. Gülenistler de, iktidarı ele geçirmeyi çalıştıkları aynı süreçte, ciğeri yanan bu insanlara su içirirler. Nihayetinde elde ettikleri şey 'koşulsuz itaate hazır' bireydir.

FETÖ, varolduğu ilk günden beri, yetenekli fakat fakir çocukları elde etmede 'borçlandırma' yöntemini kullandı. Onlara, geleceklerini kurmak için muhtaç oldukları imkanı verirken, bir taraftan da alacaklarının hesabını yaptı. Başarı için böylesi desteklere muhtaç olan bu zeki ve itaatkâr çocuklar, bir süre sonra (benzer imkanları sağlamakta eksik buldukları) ailelerini dahi karşılarına alacak şekilde, FETÖ'nün mensupları oldular. FETÖ onlar için ailelelerinden veya devletten daha çok şey yapmıştı. Daha fazlasını da yapmaya hazırdı. Bu kadar iyilik yapan bir iradeye öz iradeleri feda etmek neden hata olsundu? Gülsarı nasıl evcilleştirildiyse bu çocuklar da öyle evcilleştirildi.

Şimdi, benzeri bir durumun, liberaller-faşistler ekseninde bütün İslam dünyasının başına açılmış bir gaile olduğunu düşünüyorum. Özellikle Batı'yla mesaisi fazla olan müslümanlar bu 'iyi polis/kötü polis oyununa' daha çok muhatap oluyorlar. Trump'ın başa geçmesiyle net görüyoruz bunu. Faşist Batı müslümanlara çeşitli şekillerde zulmediyor. Liberal Batı ise Hızır gibi yetişip kurtarıyor. (Veya en azından deniyor.) Birisi tuz yalatıyor, diğeri su içiriyor. Trump ABD'ye girişlerine engel oluyor, liberaller ise çeşitli şekillerde engel olmaya çalışıyor. Peki nihayetinde olan ne? Nihayetinde müslümanlar liberal dünyaya borçlanıyorlar(!) Üstelik borç olarak hiçbirşey istemedikleri halde...

Kurtarılmışlık psikolojisi tehlikeli birşeydir. Yardım almaya alışan emir almaya da alışır. FETÖ'nün müntesiplerini 'kursaklarına attığı lokmalarla' esir alışı gibi, liberaller de bizi faşistlerinin baskılarından (güya) kurtararak esir alıyorlar. Bakıyorsunuz: Genç müslümanlar liberalizmi sorgulanmaz bir hakikat olarak ve hatta dinen haram olan şeylerin dahi bir hak olarak saygı görmesi gerektiğini savunarak karşınıza çıkıyorlar. Eşcinselliğin haram olup olmadığı masaya yatırılmaya başlanıyor sonra. Fıtrî oluşuna(!) vurgu yapılarak "Allah onu da öyle yaratmış canım!" noktasına geliniyor. Kur'anî bir kavram olan nehy-i ani'l-münker'in (kötülükten men etmenin) liberal paradigmaya uyumu sıkıntılı olduğu için üstünde durulmaması salık veriliyor. Kötülük kınanmıyor. Kötülüğe, o da yalancıktan, acınıyor. Gerçekte ise saygı görüyor. Aksi yöndeki tavırlar kişisel hak ve özgürlüklere saygı duymamak olarak damgalanıyor.

Bu 'iyi polis/kötü polis oyunu'nu aşmanın yolu ise 'izzet-i İslam'da saklı. Bir liberal, bir faşistin müslümanlara dönük bir zulmünü gideriyorsa, burada iyilik yaptığı müslümanlar değildir. Çünkü iyilik 'zaten olması gereken şey' değildir. Biz bu haklarımızı almakla liberallerden fazladan ve fazıllarından birşey istemiş olmuyoruz. Adaleti bekliyoruz. Bu bize sadaka değildir. Hakkımızdır. Belki iyilik yaptığı kesim veya şey, zalimlikten alıkoymakla, kendi toplumu ve devletidir.

Müslümanların hakları, faşistlerin dilerse alabilecekleri ve liberallerin dilerse bağışlayabilecekleri birşey değildir ki, bu al gülüm-ver gülüm bahsinde mahcup olsunlar. Onlar Allah'ın kendilerine bağışladıkları haklarını, kendi ayakları ve imanları üzerinde durarak, talep ederler. Bu taleplerin zalimler tarafından karşılanmaması, onları, sağlayan diğer başkalarına borçlu kılmaz. Bu psikolojiyi aşmak gerekir. Çünkü bu psikoloji, hem gayrimüslim memleketlerinde yaşayan müslümanları liberal dalalete itiyor, hem de daru'l-İslam'da yaşayan müslümanları bu ülkelere karşı yeterli dik duruşu gösteremez hale getiriyor. Bu ülkelerde yaşayan müslüman nüfus, küresel güçlerin gerektiğinde kulağımızı bükebilmeleri için ellerine verdiğimiz rehineler değil, böyle olmamalı. Böyle olmaması için de ilk aşılması gereken şey mezkûr psikolojidir.

Yaranın inkârı her yaradan daha büyük yaradır

'Delilleri küçümsemek' diye bir hastalığımız var arkadaşım. Acizliğimizden kaynaklanıyor. Çünkü ellerimiz pek küçük. Okyanussa çok b...