Hesaplaşma etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Hesaplaşma etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

4 Şubat 2012 Cumartesi

Yakın tarihle neden hesaplaşmalıyız?

Emekli Askerî Hakim Yusuf Çağlayan, Nesil Yayınları’ndan çıkmış olan kitabı Darbeci Kuşatma’da birşeye önemle vurgu yapar: Darbeci zihniyetin kodlarına... Hatta kitabının bölümlerinden birisini (son bölümünü) bu başlık oluşturur. O bölümde Yusuf Çağlayan Hoca, olabilecek darbeleri engellemenin tek yolunun; darbeci zihniyetin arkasındaki zihnî kodlanmaların temizlenmesi sayesinde mümkün olabileceğini söyler. Hatta bunu (yani bizdeki darbecilik hastalığını) alıp Ernest Renan gibi Avrupalı düşünürlerin oluşturdukları “izm”lerle alakalandırır. Onların oluşturduğu felsefî akımların nasıl zihinleri böyle suistimallere açık hale getirdiğini anlatır...

Ben de bu noktada Yusuf Çağlayan Hoca’nın bu tespitlerine büyük haklılık veriyorum. Hatta sırf bu nedenle bile olsun yakın tarihin kirli, karanlık noktalarıyla ve onların arkasındaki zihniyetle hesaplaşmamız gerektiğini düşünüyorum. Bu noktada Mektubat’ta da geçen; “Allah bir topluluk için hayır murad ettiğinde, onlara nefislerinin ayıplarını gösterir” (el-Aclûnî, Keşfü’l-Hafâ, 1:81) hadisini çok manidar buluyorum. Evet, bizler belki de Allah’ın haklarında hayır murad ettiği o topluluğuz. Ve Allah, bugün bize, yakın tarihin karanlık noktalarıyla yani nefsimizdeki ayıplarla hesaplaşma imkanı veriyor. Kafatasları, suikastler, darbe planları, soruşturmalar hep bunu ifade ediyor...

Böyle bir hesaplaşma zihniyetin kodlarının temizlenmesi açısından mühim. Zira onlar, o karanlık olaylar, Diyarbakır’daki kafatasları, Hrant Dink suikasti; Dersim, Menemen hadiseleri ve saire aydınlatılmadıkça kodların gizli kalması, kendilerini açık etmemeleri mümkün. Bazıları, suçluların büyük bir kısmının ölmüş olduğu böylesi bir durumda eski defterleri neden tekrar be tekrar açıp, dillendirip durduğumuzu soruyor olabilirler. Onlara da bu cevabı veriyorum: “Biz bu olayları, arkasındaki zihniyetin ölmesi için kovalıyoruz. Amacımız bu... Yapmaya çalıştığımız şey; sadece Ebu Leheplerin ellerinin kırılması değil, ayette dendiği gibi ellerinin kuruması. Onları yetiştiren yatakların, membalarının kuruması, dezenfekte edilmesi...”

Hatta bu noktada yine Mektubat’ta (On Beşinci Mektup) geçen; “Sahabeler nazar-ı velayetle müfsitleri neden keşfedemediler? Ta, Hulefa-yı Raşidinin üçünün şehadetini netice verdi?” sualine Bediüzzaman’ın verdiği cevabın ikinci makamı da, bana, çok muhteşem mesajlar da içeren bir metin gibi görünüyor. Orada Üstad’ın bu olayların birkaç münafık yahudinin işi olmadığını vurgulaması, arkasında kırılan millli gurura ve fikr-i milliyeye dayanan bir zihinsel kodlamanın olduğunu söylemesi ve hatta o münafıklar bilinseydi bile bu yaranın ıslahının mümkün olmadığını belirtmesi çok manidar geliyor... Ki aynı paragrafta Üstad Hazretleri şöyle bir cümle de kullanıyor:

“Demek, o hadisatın önünü almak, o vakitteki hayat-ı içtimaiyeyi ve muhtelif efkârı ıslahla olurdu. Yoksa, bir iki müfsidin keşfedilmesiyle olmazdı.”

İşte arkadaşlar, biz de bunu yapmaya çalışıyoruz. Yani bugün bu yakın tarih hesaplaşmalarıyla bir zihniyet, bir zehirli ortam kurutulmaya çalışılıyor. Kem neticeler ve kötü sonuçlar ortaya konularak o fikrî arkaplan öldürülmeye gayret ediliyor. Bu nedenle bizim de yakın tarihin hataları üzerinde bu kadar tahdişat yapmamız garip görülmesin. Bu olaylar sadece bir Ogün Samast, bir İsmet İnönü, bir Mustafa Muğlalı, bir Mustafa Kemal hadiseleri değil. Arkasında ve arkalarında ıslah edilmesi gereken muhtelif efkâr var. Dehşetli ekoller var, herdem böyle neticeler vermeye münbit zeminler var. Zihinlerle savaşalım, kişilerle değil.

Yaranın inkârı her yaradan daha büyük yaradır

'Delilleri küçümsemek' diye bir hastalığımız var arkadaşım. Acizliğimizden kaynaklanıyor. Çünkü ellerimiz pek küçük. Okyanussa çok b...