"Yakında onlara hem âlemin ufuklarında, hem de kendi benliklerinde âyetlerimizi göstereceğiz, tâ ki Kur'ân'ın hak olduğu onlara iyice belli olsun. Rabbinin herşeye şahit olması yetmez mi?" (Fussilet sûresi, 53)
Sorunun cevabına geleceğim fakat önce bir yere dikkatinizi çekmem lazım. 26. Söz'ün Hâtime bölümünde mürşidimin bir tesbiti var. Bana, irşadda izlenmesi gereken yol adına, çok öğretici geliyor. Hemen alıntılayalım:
"(...) Hem bu tarik daha umumî ve cadde-i kübrâdır. Çünkü, kâinatı, ehl-i vahdetü'l-vücud gibi, huzur-u daimî kazanmak için idama mahkûm zannedip 'Lâ mevcude illâ Hû' hükmetmeye veyahut ehl-i vahdetü'ş-şuhud gibi, huzur-u daimî için kâinatı nisyan-ı mutlak hapsinde hapse mahkûm tahayyül edip 'Lâ meşhude illâ Hû' demeye mecbur olmuyor. Belki, idamdan ve hapisten gayet zâhir olarak Kur'ân affettiğinden, o da sarf-ı nazar edip ve mevcudatı kendileri hesabına hizmetten azlederek Fâtır-ı Zülcelâl hesabına istihdam edip Esmâ-i Hüsnâsının mazhariyet ve âyinedarlık vazifesinde istimal ederek, mânâ-yı harfî nazarıyla onlara bakıp, mutlak gafletten kurtulup huzur-u daimîye girmektir; herşeyde Cenâb-ı Hakka bir yol bulmaktır. Elhasıl, mevcudatı mevcudat hesabına hizmetten azlederek, mânâ-yı ismiyle bakmamaktır."
Bu metnin bana verdiği ilk derslerden birisi şu: İrşadda şahitlikleri 'büsbütün gözardı etmek' iyi birşey değil. Daha doğrusu cadde-i kübra (anayol) orası değil. Ya? Cadde-i kübra olan aslında 'herşeyde Cenâb-ı Hakka bir yol bulmaktır.' İnsanın her an şahitliğinde yaşadığı bir âlemde 'o şahitliği inkâr/nisyan edici' bir yoldan seyr u sülûkta bulunması zordur. Her adımı kavgalıdır. Her kişinin harcı değildir. O nedenle bu yoldan çok insan gidemez.
Fakat eğer sen, onlara 'şahitlikleri içinde Allah'a ulaşmaya bir yol' gösterirsen, böyle bir bakış açısı öğretirsen, o zaman irşadının inkişafı, tesiri veya taliplisi fazla olur. Bediüzzaman da kendi metinlerinde böyle bir yol takip etmiş, işlemiş ve talebelerine bir metod olarak aşılamaya çalışmıştır.
Gelelim yazımızın asıl konusuna: Ben, çokça eleştiri alan, Kafamda Deli Sorular isimli çalışmama başlarken neyi amaçlıyordum? Bu sorunun cevabını, projeyi bıraktıktan aylar sonra artık, selametle verebilirim. Ben Kafamda Deli Sorular'ı tasarlarken tam da yukarıdaki metninden ışık alıyordum. Onun dediği şeyi, sadece kainatın ayetlerinde değil, popüler kültürün ayetlerinde dahi gösterebilirmişim gibi hissediyordum. Ama eleştirerek, ama alay ederek, ama irdeleyerek, önümüze sunulan (belki dayatılan demeliyim) popüler kültürün her öğesini bir burhana dönüştürebileceğimi düşünüyordum.
Nitekim program boyunca Aleyna Tilki'den Beyaz'a, Cem Yılmaz'dan Recep İvedik'e bunu yapmaya çalıştım. Çünkü yaşadığımız dönemde böylesi isimlerin 'kainat ayetlerini görmeyi engelleyecek kadar' perdeleştiğine inanıyordum. Evet, günümüz gençleri üstlerindeki göğe pek bakmıyorlardı, çünkü ekran denilen yeni bir gökleri vardı. Ve o göklerde yeni yıldızlar dolaşıyordu.
'Perdeleşmek' ne demek? Yukarıda alıntıladığım metinden hareketle konuşacak olursak, perdeleşmek, 'mevcudatı mevcudat hesabına hizmet etmesi'dir. Yalnızca kendisine göstermesidir. Eğer onun 'sadece kendisini' göstermesine engel olur, aşar, üzerinden bakmayı başarırsanız 'perde' olan 'ayet'e dönüşür. Engel olan aynaya çevrilir. Necmettin-i Kübra (k.s.) Hazretlerinin, Risale-i Nur'da da geçen, "Nefisler sayısınca Allah'a giden yollar vardır!" sözünün hakikati zâhir olur. Kötülük kötülüğüyle ders verir. İyilikse iyiliğiyle ders verir. Herşeyden alınabilecek bir hisse vardır.
Açık konuşayım. Ben bugün bu 'güçlü perdeleşmeyi' inkâr eden irşad metodlarının hiçbirisinin sekülerleşmiş gençler üzerinde başarılı olmadığını/olamayacağını düşünüyorum. (Lakin ki insanları dünyadan soğutacak büyük birşey yaşana!) Çünkü, neredeyse dönemimiz gençliğin tamamı, bu albenili perdenin cazibesine kapılıyorlar. Yine bir yerde diyor ki mürşidim:
"Âkıbeti görmeyen, bir dirhem hazır lezzeti ileride bir batman lezzetlere tercih eden hissiyat-ı insaniye akıl ve fikre galebe ettiğinden, ehl-i sefaheti sefahetten kurtarmanın çare-i yegânesi, aynı lezzetinde elemi gösterip hissini mağlûp etmektir. Ve 'Yestahibbune'l-hayate'd-dünya' âyetinin işaretiyle, bu zamanda âhiretin elmas gibi nimetlerini, lezzetlerini bildiği halde, dünyevî kırılacak şişe parçalarını onlara tercih etmek, ehl-i iman iken ehl-i dalâlete o hubb-u dünya ve o sır için tâbi olmak tehlikesinden kurtarmanın çare-i yegânesi, dünyada dahi cehennem azabı gibi elemleri göstermekle olur ki, Risale-i Nur o meslekten gidiyor. Yoksa, bu zamandaki küfr-ü mutlakın ve fenden gelen dalâletin ve sefahetteki tiryakiliğin inadı karşısında, Cenâb-ı Hakkı tanıttırdıktan sonra ve Cehennemin vücudunu ispat ile ve onun azabıyla insanları fenalıktan, seyyiattan vazgeçirmek yoluyla ondan, belki de yirmiden birisi ders alabilir. Ders aldıktan sonra da, 'Cenâb-ı Hak Gafûrü'r-Rahîmdir, hem Cehennem pek uzaktır' der, yine sefahetine devam edebilir. Kalbi, ruhu hissiyatına mağlûp olur."
İşte, ben de diyorum ki, popüler kültürün tapındığı (tapınılmasını teşvik etttiği) putların herbirisinin yıkımı 'üzerinde yükseltildikleri şeyin değersizliğini' göstermekle mümkün olur. Örneğin: Aleyna Tilki'yi (ve benzerlerini) doğru şekilde anlamlandırmak kliplerinin aldığı 'tık sayısını' anlamsızlaştırmakla olur.
Game of Thrones'un gördüğü rağbeti gözden düşürmek ancak onun içini dolduran mücadelenin abesliğine dikkat çekmekle olur. Onları görmezden gelerek değil. Onları görmezden gelerek ulaşacağımız bir gençlik kalmadı. (Kaldıysa da çok az.) Bu çocuklar/gençler popüler kültürün işgali altında yaşıyorlar. İşgal altında bir bölgeye 'düşmanı görmezden gelmesini' söyleyemezsiniz. Onun kalbine düşmanla başedebilmenin yollarını göstermelisiniz. Düşmanını değersizleştirmelisiniz. İşte Kafamda Deli Sorular da bunu yapmaya çalıştı. Başardı-başaramadı. Fakat arzu ettiği buydu. Ve evet, hem de binler kere evet, Aleyna Tilki'den Allah'ı giden yollar var. Görülmeyi bekliyor.
Necmettin-i Kübra etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Necmettin-i Kübra etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
26 Haziran 2018 Salı
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)
Yaranın inkârı her yaradan daha büyük yaradır
'Delilleri küçümsemek' diye bir hastalığımız var arkadaşım. Acizliğimizden kaynaklanıyor. Çünkü ellerimiz pek küçük. Okyanussa çok b...
-
Allah kendisini rahmetiyle sarsın sarmalasın. Bu sıralar Esad Coşan Hocaefendi'nin (k.s.) Ramuzu'l-Ehadis derslerini takip ediyoru...
-
" Seninle gurur duyuyorum ama vicdan aynı zamanda düşmanın olabilir. Vicdanlısın, merhametlisin ve aynı zamanda sevimli ve tatlısın. O...
-
Hatırlarsanız, bir hafta kadar önce Cemil Tokpınar abiye dair bir analizimi yazmıştım. Çok derinlemesine sayılmayacak, kısacık birşey. Şim...