Satmak etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Satmak etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

21 Temmuz 2014 Pazartesi

Satmaya bakacağız

İki numaralı yeğenim (sıralamada kıyak yok, dünyaya teşrifi itibariyle) Yusuf Ayaz'la epeyce oynadık bugün. İnanın bana, sizi bırakmak istemeyen bir çocuk bazen hayatı çok daha güzel kılıyor. Bunun bir yönü: Birilerinin sizden vazgeçmek istemediğini hissetmek; sizi önemsediğini, sizinle oynamayı eve gitmeye tercih ettiğini. "Sen de gel!" diye arabanın camından seslendiğini. Böyle şeyleri işitmeye ihtiyacı oluyor insanın. Ezanı işitmeye ihtiyacı olduğu gibi. İkinci yönü: Bir çocuk da olsa birisini mutlu etmek bir işe yaramaktır. İşe yaramak her insanı mutlu eder. Hikmetine dokunmak, mutluluğa dokunmaya benzer. Amaç bizzat mutluluktur bazen. Bugüne ve düne dair anlam. Yarına dair ümittir. Yeğenlerim beni mutlu ediyor. Çocuklarla iletişimi güçlü olan büyüklerin 'önemsenmeye' diğerlerinden daha muhtaç olduğunu düşünmüşümdür hep. Her nimet bir açlığa mukabil.

Şunu da farkediyorsunuz: Birilerine birşeyler verdiğiniz zaman, bir yönüyle birşeyler bağışlanan siz oluyorsunuz. Bedelsiz değil hediyeler. Tebessüm hem size, hem ettiğinize sadaka. Bak şimdi! "Allah, müminlerden canlarını ve mallarını, karşılığında onlara Cennet vermek sûretiyle satın almıştır" ayetine bir kapı buldum buradan. Allah'ın hoşnut olacağı şeyleri yapmak, daha bu dünyada cenneti almak, cennete karşılık an'ınızı/fiillerinizi satmak gibi birşey. Gelecekte değil, burada. Sonra değil, hemen. İyi olmak iyi geliyor. Markar Esayan'ın İyi Şeyler'de dediği gibi: "İyiliği canı istemeli insanın." Zaten iyilik can'ın istediğidir bence. Fıtratın. Fıtrat-ı zişuur olan vicdanın. Yusuf için Allah'a zamanını sat, karşılığında cennet misal bir mutluluk al tebessümünden. Gülücüklere boğsun seni. Yorsun, dinlendirsin. Hem yorsun, hem dinlendirsin. Allah gibi güzel müşteri bulabilir misin? Derviş Yunus bulamamış ki, demiş: "Satarım canımı, alan bulunmaz." Gel şimdi, bir başkasına daha kulak verelim. Bediüzzaman'ın aynı ayeti tefsir ettiği 6. Söz'ün finalinde dediği gibi diyelim:

"Şimdi satmaya bakacağız. Acaba, o kadar ağır bir şey midir ki, çokları satmaktan kaçıyorlar? Yok! Kat'â ve aslâ! Hiç öyle ağırlığı yoktur. Zira, helâl dairesi geniştir, keyfe kâfi gelir. Harama girmeye hiç lüzum yoktur. Ferâiz-i İlâhiye ise hafiftir, azdır. Allah'a abd ve asker olmak, öyle lezzetli bir şereftir ki, tarif edilmez. Vazife ise; yalnız bir asker gibi, Allah nâmına işlemeli, başlamalı. Ve Allah hesâbiyle vermeli ve almalı. Ve izni ve kanunu dairesinde hareket etmeli, sükûnet bulmalı. Kusur etse istiğfar etmeli: 'Yâ Rab, kusurumuzu affet. Bizi Kendine kul kabul et. Emanetini kabzetmek zamanına kadar bizi emanette emîn kıl. Amin!' demeli ve Ona yalvarmalı." Görüyor musun bizim bacaksız Yusuf Ayaz nasıl da bir mektubat-ı Samedaniye oldu. Neler neler öğretti birkaç saatte! Sanıyor musun bunlar hep tesadüftür? Hayır, hayır. Onu Allah gönderdi, zaman önüme getirdi, sevincim sûretini gördü, aklım okudu. Okuyacak şey arayanlar için herşey kitaptır.

Yaranın inkârı her yaradan daha büyük yaradır

'Delilleri küçümsemek' diye bir hastalığımız var arkadaşım. Acizliğimizden kaynaklanıyor. Çünkü ellerimiz pek küçük. Okyanussa çok b...