Tiktak etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Tiktak etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

22 Mart 2022 Salı

Bilim duadan mı ibaret?

Bana öyle geliyor ki arkadaşım: Kainat dua yollarından örülmüş. Esbap bu duaların kelimeleri kılınmış. Yolunu-cümlesini tamamlayan varlığa çıkıyor. 'Bilim' dediğimiz şey de bu yolların keşfinden ibarettir. Hem öyle dualardır ki bunlar, usûlüne uygun edersen, cevabı sıklıkla müsbet olarak verilir. İstenilen hemen bağışlanır. Yasası lisanla dilenenden farklıdır. Özel hukuku bakmaz. Kâfir de bu yolu istimal ettiğinde arzusuna ulaştırılır.

O kadar hızlı olur ki bu bağış, nazarı kısa olanlar için, hatlar karışır. Dileme süreci yaratıcı sanılmaya başlar. Evet. (Ve de ne yazık.) Tabiata, sebeplere, maddeye, zamana vs. tapanlar hep aynı çarkıfelekte kayboluyorlar. Dönüşteki sürate yeniliyorlar. Bakmaktan yoruluyorlar. Şirk okuması hep bir kuşatamayıştan çıkıyor. Tefekkür takip edemezse tesadüf demeye meyleder. Kısıtlılık da duayı yaratma sanrılıyor. Halbuki yaratıcılığın gerekleri duada yoktur. Mesela: Sürecin katılımcılarından hiçbirisinin ilmi-iradesi-kudreti bir yaratışı kaldırabilecek sonsuzlukta değildir.

Sonsuzluğu neden şart koştum? Çünkü varlığa katılan her yeni şey bir orijinallikle dahil oluyor. Maddesi varolandan karılmış gibi görünse de son haliyle o daha önce bulunmuyordu. Hiçbirşey öncesinin aynısı değil. İkizlerin yüzleri bile başka. Tiktakları tekrar etmiyor saatin. Herşeyin incesine inebilecek imkanı bulduğumuzda anların benzersizliği ile karşılaşıyoruz. Kar tanelerinin mucizeliğine şaşırıyoruz. Aynı kelimeyi bin kere söylediğimizde hep farklı şeyler çıkıyor ağzımızdan. Tıpatıp aynısını yapmaya çalışsak bile. Ses izlerinin en detayına inebilen teknolojiler bunu bize itiraf ediyorlar. 

Ancak sathîliğimizde bir aldanış var. Kolaycılığımız varlığa dair yorumlarımızı yanıltıyor. Vahdet'in ipleriyle meşguliyetten Ehadiyet'in nakışlarını gözden kaçırıyoruz. "Ne farkı var?" diyoruz içimizden. "İşte yine konuşan Ahmed!" Tamam. Tanıdın. Ses yine Ahmed'in sesi. Lakin Ahmed'in sesi hep aynı ses mi? Çocukluğumdan ihtiyarlığıma bu ses değişim göstermiyor mu? O halde anlarıma insen seyahatimin yavaş yavaş nasıl yaşandığını görebilecektin. O zaman orijinallik iddiamda bana hakverecektin. Belki birbirinin aynısı iki sesimi asla bulamayacaktın.

Eğer yaratıcı matbaanın bizzat kendisi olsaydı hep aynı şeyi basardı. Çünkü içindeki kalıbı değiştirecek bir ilmi-iradesi-kudreti olmazdı. Makineliğin tabiatı budur. Fakat öyle olmuyor. Hiçbirşeyin anı sonrasını tutmuyor. Kalıbını her defasında değiştirebilen el-Alîm, el-Mürîd, el-Kayyum belki (ve elbette) makineye de ihtiyaç duymuyordur ha? Yani belki de makinenin kendisi matbudur. Yani matbaa değildir. Öyle görünmesi sendendir. Faaliyetinin gösterdiği sonsuzluk muhtaciyetten kurtarır Usta'yı. Sınırlılar yardımcıya muhtaç olur arkadaşım. Sonsuz neden muhtaç olsun? Yaratışı haricinde birşey kalmaz ki yardım alsın. Vareden varettiğine muhtaç olur mu? Böylesine dilediğini yazarken matbaayı neden arasın şu Sâni? 

Başka bir cevap bulmalı şu işe: O halde muhtaç olanlar bizleriz. İmtihan 'makineyi aşıp-aşamamakta' yaşandığı gibi esbap da sınırlılar için Sonsuz Usta'yı tanımaya vesile oluyor. Akıl ilerlemek için sebeplerin adımlarına yaslanıyor. Yaratışı 'aşama/merhale' lokmalarıyla yutuyor. Tefekkürü eşiklerle kaldırabiliyor. Birden Allah'ı tasavvur edemiyor. Demek makinenin vesileliği Onun ihtiyacı değil. Bizim muhtaciyetimizden. Basılmayınca okuyamayan bizleriz. Dört boyuta inmesi lazım delillerin. Aşkın yazılara bakamayız. Bakamadığımızı okuyamayız. Bizzat güneşi izleyemeyiz. Çünkü sınırlıyız. Mü'min için durum böyle. Mü'min kusurları nefsine almakla mükelleftir. Sonsuza karşı sınırlının yapması gereken budur çünkü. Bunu yaptığı zaman varlık algısı düzelir. Çıkarımları mâkuliyet zeminine iner.

Peki kâfir için durum ne? Kâfir de elbette bir işe yarıyor. (Yoksa yokedilirdi.) Kainatın dua yollarını işlek kılmakta emeğinden faydalanılıyor. Usta'dan habersiz bir şekilde ustalığı övüyor senin anlayacağın. Saat gibi gösterdiği vakitlerden habersiz. Ettiğini dua olarak düşünmüyor. Yaratış sanıyor. Fakat sebeplere müracaatı da dua kılmış olan Allah hamdların kaçınılmaz tek adresi. Adresi şaşıran yalnızca şuurunu istifadeden eder. Turist, yabancısı olduğu yerde, anlamını bilmediği bir kelimeyle yardıma mazhar olsa, bu bağışlayana bir nakise getirmez. O anlamasa da dua ağzından çıkmıştır. Kâfirlerin de elinden/gayretinden çok dualar hasıl olmaktadır. Belki biraz bu nedenle mürşidim Mesnevî-i Nuriye'de der: 

"Evet, o kâfir, kendi terkibiyle, sıfâtıyla Cenâb-ı Hakça nev-i beşere takdir edilen nimetlerin tezâhürüne, şuuru olmaksızın hizmet ediyor. Ve güzel masnuat-ı İlâhiyenin mehasinini bilâ-şuur tanzim ediyor. Ve kuvveden fiile çıkartmakla garâbet-i san'at-ı İlâhiyeye nazarları celb ediyor. Ne faide ki farkında değildir. Demek, o kâfir, saat gibi kendi yaptığı amelden haberi yok. Amma, vakitleri bildirmek gibi nev-i beşere pek büyük bir hizmeti vardır. Bu sırra binaen dünyada mükâfatını görür."

Az evvelinde de diyor ki yine: 

"Demek, herşey sağır adam gibi yalnız kendi kelâmını anlar. İnsan ise bütün mevcudatın lisanlarıyla tekellüm ettikleri Esmâ-i Hüsnânın delillerini fehmeder. Binaenaleyh, herşeyin kıymeti kendisine göre cüz'îdir. İnsanın kıymeti ise küllîdir. Demek bir insan, bir fert iken, bir nevi gibi olur."

Tüm bilimdallarını düşün, teknolojiyi kafana getir, tefekkürlerimizi-emeklerimizi bir avucunda biriktir. İşte biz bunlarla da dua ediyorduk-ediyoruz arkadaşım. İster-istemez yapıyoruz bunu. Yalnız bazen hırsımızla  bedduaya çevirdiğimiz de oluyor. (Harut'la-Marut'tan herşeyi öğrenmemek lazımdı.) Saydıklarımda gördüğün tüm kötülükleri de buradan anlamaya çalış. Evet. Şeker hastasının bal dilenmeye hakkı yoktu. Fakat el-Hakîm hikmeti gereği isteyene verdi. Lisanla istediğimizi ise her zaman vermiyor. İyi ki vermiyor. Çünkü verseydi; tabiatı, esbabı, maddeyi, zamanı yaratıcı sandığımız gibi kendimizi de bir ilah sanabilirdik. Kibirlenebilirdik. Yani ona da şükür: Verilmeyen dualarımız sadece insan olduğumuzu hatırlatıyor.


Yaranın inkârı her yaradan daha büyük yaradır

'Delilleri küçümsemek' diye bir hastalığımız var arkadaşım. Acizliğimizden kaynaklanıyor. Çünkü ellerimiz pek küçük. Okyanussa çok b...