Wednesday, January 16, 2013

Asâ-yı Mûsâ üzerine...

Asâ-yı Mûsâ, Risale-i Nur külliyatı içinde sıfırdan telif bir eser değil. Daha önce duymamışlar için söylüyorum. (Okumuş olanlar zaten bilir.) O, derleme bir eser. İçerisinde Sözler’den, Şualar’dan, Lem’alar’dan bölümler var. Dizilimleri değişmiş sadece... Bu bölümlerin ait oldukları eserler dışında bir de neden burada bir araya geldiklerini, getirildiklerini kesin bir şekilde bilmiyorum. Kitapta da bu bilgi verilmiyor.

Hafızamı yokladım, hiçbir bilgi yok. Bediüzzaman’a ait tarihçelerde veyahut hatıra kitaplarında Asâ-yı Mûsâ’nın (diğer eserler varken) neden tertip edildiğine dair bir bilgi okuduğumu da anımsamıyorum. Fakat hemen kitabın girişinde bir alıntı var, müellif-i muhtereminden. Şöyle diyor orada: “(...) ehl-i fen ve mektep muallimleri Asâ-yı Mûsâ’ya şiddetle muhtaç oldukları gibi; hâfızlar ve hocalar dahi Zülfikar’a şiddetle muhtaçtırlar.”

Buradan benim anladığım ise şu: Fen bilimleri tedrisinden geçmiş insanların bu eserde bir araya getirilmiş kısımlardan istifadesi daha ziyade olur. Klasik dinî eğitim almışların ise Zülfikar’dan istifadesi daha fazla olur. Yahut onlara sunarken bu kapılardan girmelerini teklif etmek daha doğru olur. Herkes kendine yakın bulduğu yerden başlamalı okumalarına...

Zülfikar artık basılmıyor sanırım. En azından ben görmedim. Çoğu Nur talebesi artık o eserin hangi eserlerin tertibinden oluştuğunu dahi bilmiyor. Bu eser, normalde, Mucizat-ı Ahmediye ve Mucizat-ı Kur’aniye Risalelerinin bir arada basılmış hali. Şimdi ikisinin ayrı ayrı baskısını pekçok yayınevinin yayınları içinde bulabilirsiniz. Fakat ikisini bir arada artık basmıyorlar. Neden terk edilmiş bu usûl? Onu da bilmiyorum. Demek ki, ne kadar eskirsen eski cemaatin içinde, her zaman sorulacak sorular kalıyor bir kenarda.

Esas konumuza gelelim. Ben Asâ-yı Mûsâ’yı sanıyorum sekizinci kez okumuş oldum böylece. Külliyatı gerçekten okumaya (daha evvel de şöyle bir bakmalarım olmadı değil) 2003 yılı itibariyle başladığım düşünülürse on yılda sekiz kez okumuşum bu eseri. Ama ilginçtir. Kitabın arkasında bir notuma rastladım. 2009 yılı itibariyle aldığım bir not. Şöyle yazmışım: “Bu dördüncü okuyuşum.” Eğer yanlış kalmamışsa aklımda son dört yılda her yıl bir kere daha okumayı başarmışım. Bu sevindirici. Yetmez ama evet türünden.

Asâ-yı Mûsâ, daha çok afakî tefekküre dair metinlerin tertibinden oluşmuş bir eser bence. İçerisinde yer alan kısımların neredeyse tamamı afakî tefekkürün öğelerini içeriyor. Bu yönüyle bu tarz tefekküre yatkın olanların üzerine eğilebileceği bir metin derlemesi olduğu söylenebilir. Veyahut daha sağlığında böyle bir düzenleme yapmasıyla Bediüzzaman’ın külliyat içindeki afak ve enfüs ayrımını ortaya koymaya çalıştığı da söylenebilir. Yahut biraz daha cesaretle baştaki Zülfikar ve Asâ-yı Mûsâ ikili önermesinden hareketle (mektep ve medrese kırılmasını da hesaba katalım) eserlerinde her iki kesime de hitap edecek bölümler olduğuna işaret ediyor olabilir. Esas nedeni ne olursa olsun, bu ikili ayrımda birşeyler var. Bu terkip birşeyler öneriyor olmalı bizlere...

Ben bu eseri Söz Basım külliyattan okudum bu sefer. İstifadeli de bir okuma oldu. Altında kelime açıklamaları da var. Metni okumayı epey kolaylaştırıyor. Çok detaya girmeyeyim, girsem çıkamam. En iyisi kitabı alınca en arkadaki mektupları okuyun, sonra dönüp en baştan okumaya başlayın. Öyle daha etkileyici olabilir. Hepinize güzel okumalar muhterem karilerim. Her bir parçası bir inci olan böyle bir kitabı anlatmak gecenin bir yarısı pek güç geldi. Kolaycılık yapmış olayım. Beni affedin.

No comments:

Post a Comment

Arnavut Metin'e ben "Diamond Tema olamazsın!" demedim

Hikâye o ya. Adamın birinin pek hayırsız bir oğlu varmış. Edepsizliğinden ötürü babası "Sen adam olamazsın!" dermiş. Bizimkine de ...