Saturday, April 11, 2015

Cemaatsiznurcu (yeniden) 2

Mücahid Çakır'a teşekkürler. Cemaatsiznurculuk meselesinin tartışılması, böyle mütevazı bir zeminde dahi olsa, benim için mutluluk vesilesi. Çünkü bu tartışma sırasında en kötü ihtimal yanlış yolda olduğumu öğreneceğim. En iyi ihtimalse böyle birşeyin olabilirliğini tüm Nurcular ve Nurcu adayları öğrenmiş olacak. İki türlüsü de kazanç benim için. Mücahid Bey'in yazısına geçmeden önce bir endişemin altını daha kalın çizeceğim:

Bediüzzaman'ın kullandığı kelimeleri tartışırken onlara Bediüzzaman'ın verdiği anlamları vermemiz gerek. Her kitap için bu böyledir. Bu tefsir usûlünde Kur'an'ı yorumlarken de altı çizilen bir kaidedir. Kur'an'da geçen lafızların o dönemde ne anlama geldiklerini bilmezseniz, bugünkü çağrışımlarıyla yaptığınız yorumlarda hata edersiniz. Zira kelimeler de zaman içinde anlam kaymaları yaşar veya başka şeyleri karşılamak için kullanılır. Hadis ilmindeki tevatür ile bugün bizim kullandığımız tevatürün karşılığı neredeyse birbirinin zıttıdır. Yine Bediüzzaman'ın 'belki' kelimesi yüklediği anlam da bugün bizim kullandığımız belkinin neredeyse tam tersidir. "Cenâb-ı Hak senin ibadetine, belki hiçbir şeye muhtaç değil..." derken Bediüzzaman'ın kastettiği herhalde 'bir ihtimal' gibi birşey demek değildir.

Hal böyle olunca 'cemaat' kelimesi gibi, İslamî literatürde bir karşılığı da olan kelimeleri önce "Bediüzzaman o kelimeye ne anlam veriyor?" diyerek ele almalıyız. Bu gözle Risale-i Nur külliyatı taransa, herhalde Mücahid Bey'in de görmezden gelemeyeceği bir şekilde, Bediüzzaman'ın vurgusu hep cemaat-i İslamiyeyedir. Mahkeme savunmalarında da (hatta bırakın salt kendisinin, talebelerinin savunmalarında da) altı çizilen şey budur. Bediüzzaman, İslam cemaatinin bir ferdi olarak bir cemaate aidiyetini kabul eder. Fakat onun dışında kendisine yüklenen 'siyasi cemiyet' gibi isnadları reddeder. Bunun için alıntı yapmayı dahi beis görüyorum. O kadar zahir birşeydir ki bu.

Peki, biz bugün o kelimeye ne karşılık veriyoruz? Biz bugün o kelimeyi asıl manasından çok daha daralmış bir karşılıkla yâdediyoruz. Bu daraltılmış mana bir yönüyle asabiyet de koktuğundan (kokmak kelimesi yaşananları yumuşatıyor ancak), tamamı Nurcu olan grupların kendi içinde ettikleri kavga miktarı; dindışı veya ehl-i bid'a gruplarla ettikleri kavga miktarını bile geçiyor. Peki, ürettikleri ne? Birbirimizi yediğimiz kadar kimi dişliyoruz?

Başından konuşalım. Bugün herbiri birer cemaat namını alan Nurcu gruplardan hangisinin ismini Bediüzzaman koymuştur? Hangisinin sistemini Bediüzzaman kurmuştur? (Bu grupların kurumlarının işlevine yönelik getireceğiniz bir eleştiri, ekonomik ve sosyal hayatın ilkeleri ve gerekleriyle bastırılır, Bediüzzaman'ın bir sözüyle/onayıyla değil.) Böylesi bir onayın, delillendirmenin, kesin kanıtın olmadığı yerde bir Nurcu neden bu gruplardan birisine girmeye mecbur olur? Aradığı şey sadece Allah rızası iken neden başkalarını da razı etmeye mecbur kalır? Hem bir Nurcu gruba dahil olmak, sadece Risale-i Nur'u okumak demek değildir; o grubun geçmiş kavgalarını da omuzlamak gibi birşeydir. Hatta o grubun abilerini, resmi söylemini, hatalarını dahi savunmak bu cemaat mensubunun görevlerine dahildir. Herhalde azıcık mazimizi bilenler bu sözlerime itiraz etmezler.

Şimdi Mücahid Bey'in yazısına gelelim. Mücahid Bey, "Tabii burada Ahmet Ay’ı ille de gel bir cemaate katıl diye zorlayacak değiliz. Fakat argümanları bana pek mantıklı gelmedi" diyor. Olabilir. Fakat cemaatsiznurculuğun mümkünlüğüne dair yaptığımız tartışma bile aslında Mücahid Bey'in, Akif Arslan'ın veya diğerlerinin bunun mümkün olmadığını düşündüklerini gösteriyor değil mi?

Eğer zorlama ihtiyacı hissetmeseydiniz bu başlık altında bir tartışmamız da olmazdı bence. Bunu anlıyorum, çünkü etkiniz/gücünüz size daha sıkı bağlarla bağlı bir insan kitlesine dayanıyor. Hakikate değil. Daha yumuşak bağlar daha az kişiyi yönetmek demek. Bu da cemaatinizin üzerine kurulu olduğu yönetim şeklinde kabul edilemez birşey. O salonlar mutlaka dolmalı. Cemaatsiznurculuğun eleştiri almasının sebebi sizden daha az Risale okuması veya Kur'an'ın ve sünnetin nezih çizgisinden sapması değil. Sizden güç çalması. Veya çalabilme riski. İstişare süsü verilmiş oligarşik yönetiminizin böylesi özgürleştirici ve doğrudan Risale-i Nur'a ve onun üzerinden Kur'an ve sünnete karşı kendisinde bir sorumluluk hisseden fertler üzerinde etkili olması çok güç. Bunu onaylamasam da anlıyorum.

Tabii Mücahid Bey kaçak güreşmeyi tercih ediyor. Beni 'mimli' gruplara itekleyerek, zorlu tevillerle aramızda bağlar kurarak modernist müslüman yaftası yapıştırmaya da çalışıyor bana. “Doğrudan Risale-i Nur’la, doğrudan Kur’an’la ve sünnetle muhatap olmak istiyorum, demiş. İşin aslı bu söz bana 'Risaleyi niye okuyorsunuz, yaş ve kuru her şey Kur’an-ı Kerim’de zaten apaçık yok mu?' diyen insanların söylemlerini hatırlattı." İyi deneme ama bende tutmayacağı malum. Zira Mücahid Bey belki bilmez, fakat benim bu tarz iddia sahiplerine cevap olarak karaladığım yirminin üstünde yazım var. Hatta bunlardan bir seri şu sıralar Risalehaber'de yayınlanıyor. Bu serinin mahiyeti İslamoğlu'nun iddialarına cevaplar niteliğinde. Ama mesele hakkı aramak değil, haksız çıkarmak olunca Mücahid Bey beni her ima ile her kılığa sokabilir. Çünkü delilden ziyade suyu bulandırmaya ihtiyacı var. Bu da, ne yalan söyleyeyim, Yeniasya köşeyazarlarında çok rastladığım bir yazım tarzı. Çamur at izi kalsın stili birşey. O kadar zorlama yapıyor ki bunu Mücahid Bey, yazıda Kur'an ve sünnet dediğimi de görmüyor. Herhalde düşündüğünü yapmak istesem sadece Kur'an derdim.

"Risale-i Nur’da bir cemaate dahil olmadan, fert halinde hizmet etme metodu varsa satırdan yer göstersin. Doğrudan Risale-i Nur okumak isteyen Ahmet Ay’ın buradaki ölçüsü de Risale-i Nur olmalı, değil mi?" Evet, öyle zaten. Fakat buraya girmeden önce bir muğalatayı aydınlatmam gerek. Ben cemaatsiz ve nurcu ifadelerini beraber kullanmakla akıllı insanların farkedeceği bir ironi yapmıştım. Ehline denk gelmeyince farkedilmediğini anladığım için izah edeyim: Ben 'Nurcu' kelimesi ile bir aidiyetle iftihar ediyorum. Ve bu noktada kendisini 'Nurcu' olarak tarif eden herkesle de müslümanlar içinde ikinci bir rabıtam var. Aynı mürşidden ders alıyoruz çünkü. Bu rabıta, Mücahid Bey'inki gibi gazetesinde çalışmak, firmasından maaş almak, istişaresine katılmak veya ne bileyim, sempozyumlarını takip etmek tarzında değil. Ben Risale-i Nur'u okuduğum her anda bu rabıtayı hissediyorum. Ve Risale metinlerine baktığımda da Üstadımın metinlerini okumamın ve neşrine çalışmamın dışında başka bir rabıta şekli dayatmadığını görüyorum. Yani gazetesinin veya başka bir firmasının maaşlı elemanı olma yahut istişarelerine katılıp o istişareden çıkan kararları asla eleştirmeme tarzı bir merbutiyet Risale metinlerine hiç gözüme çarpmadı. Herhalde Mücahid Bey dost, kardeş, talebe tariflerini bilir. Bunlardan hangisi kastedilen manada cemaatle ilgilidir? Üstelik benim cemaatsizlik vurgum cemaate bugün verilen manaya dahildir ve eleştirim bunadır. Yoksa ben İslam'ın bir hakikati olan cemaat-i İslamiyeye bağlıyım ve şeref duyuyorum. Ümmetin bir parçasıyım ve bununla iftihar ederim. Bunun dışındaki rabıtaları ikincil konuma koyduğumun ve asabiyet kaynağı olarak eleştirdiğimin farkına varılsın isterim.

'Sulandırılmış Risale dersleri' yazısını doğrusu okumadım. Kime yapılıyor o eleştiri, onu da anlamadım. Galiba Nur Mektebi, Sözler Köşkü gibi gruplara yapılıyor. Onlar kendilerini savunabilecek güçteler, benim birşey söylememe gerek yok. Fakat şu var: Yahu hanginiz bir diğerinizi böyle şeylerle itham etmediniz? Derslerinde sırf Risale okuyan cemaatler, derslerinde hem okuma hem izah olan cemaatleri böyle şeylerle eleştirmiyor muydu bir vakitler? O izahçı olan cemaatler de, izahın miktarına göre birbirlerine aynı ithamı yapmıyor muydu? Bunların içinde Yeniasya ayrıca (bu misali Mücahid Bey için özel kullanıyorum) derslerini siyasetle sulandırmakla itham edilmiyor muydu?

Arkadaş, bilmeyen adam olsak bize yedirin bunları. Asıl sadede gelelim: Sizin rahatsız olduğunuz şey, bu yeni grupların gençleri kendilerine daha çok çekiyor olması değil mi? Asıl anlayamadığınız ve canınızın sıkıldığı şey bu değil mi? Yoksa bir cümle Risale'den alıntı yaptı yahut Bediüzzaman'dan bahsetti diye Aydınlar Konuşuyor yazdırdığınız vakitler sulanmayan Risale-i Nur külliyatı, böyle dersler yapılınca mı sulanmaya başladı? Kusur varsa kusurları teşhis edip birebir eleştirmek lazım. Onu da yararsız görmemekteyim. Fakat sizin genellemeciliğiniz benim ayağımın altıdır. Ve zaman en büyük müfessirdir.

Mücahid Bey'in beni en çok güldürdüğü husus 'adam çalma' meselesini sahiplenip savunmasıydı. İnkar eder diye düşünmüştüm. İnsaflıymış, yapmadı. Şöyle cevap verdi: "Adam çalma/adam çalınma korkusu gayet anlaşılabilir bir şey değil mi? Sen bir öğrenciye yatırım yapıyorsun, emek veriyorsun, eğitim veriyorsun; bu öğrencinin kendi cemaatin bünyesinde yer almasını istemenin nesi yanlış?" Ona dair Risalelerden şöyle bir alıntım var:

"Hem, müşterileri de aramaya mecbur değiliz. Müşteriler yalvarmalı." Veya şunu da alıntılayabilirim: "Bil ki, kıymet ve ehemmiyet, kemiyette ve adet çokluğunda değil." Bunlara düşkünlüğünüz bile aslında eleştirilmesi gereken birşey değil mi? Üstelik çalan kim? Ateistler mi alıyor öğrenciyi? Hristiyanlığa mı geçiyor bu öğrenciler? Nurcu gruplar birbiriyle kapışıyor. Neden korkuyorsunuz?

"Hattâ, en lâtif ve güzel bir hakikat-i imaniyeyi muhtaç bir mü'mine bildirmek ki, en mâsumâne, zararsız bir menfaattir; mümkünse, nefsinize bir hodgâmlık gelmemek için, istemeyen bir arkadaşla yaptırması hoşunuza gitsin. Eğer 'Ben sevap kazanayım, bu güzel meseleyi ben söyleyeyim' arzunuz varsa, çendan onda bir günah ve zarar yoktur; fakat mâbeyninizdeki sırr-ı ihlâsa zarar gelebilir." Gelmemiş midir yani Mücahid Bey bir zarar? Yanlış olarak böyle şeyler yetmez mi?

No comments:

Post a Comment

Arnavut Metin'e ben "Diamond Tema olamazsın!" demedim

Hikâye o ya. Adamın birinin pek hayırsız bir oğlu varmış. Edepsizliğinden ötürü babası "Sen adam olamazsın!" dermiş. Bizimkine de ...