Wednesday, March 9, 2016

Kur'an kime yeter? (3)

Bu sıralar 'kütüphaneden emanet aldığım kitapları vaktinde iade edememe' problemi yaşıyorum. Onlar da, sağolsunlar, belki yüzün üstünde kitap alıp hepsini sapasağlam iade etmiş olmama rağmen gözümün yaşına bakmıyorlar. Geç getirdiğim her defasında 'gecikmişliğimin' altını çiziyorlar. Son defasında artık dayanamadım. (Hep ezil, hep ezil, nereye kadar?) "Kitabı çok geciktirmişsiniz" diyen görevliye "Sadece 4 gün" diye cevap verdim. "Çok!" dedi. Ben de kendisine 'çok'un göreceli olduğunu hatırlattım. Cevabı şöyle oldu: "Beyefendi, kütüphane memuru benim ve 4 gün çok!"

Geometride, daha yolun başındayken, aldığımız bir derstir: Bir doğru çizebilmek için en azından iki nokta gerekir. Tek noktadan bir doğru oluşturamazsınız. O doğrunun nereden başlayacağını bilseniz de ne yöne doğru gideceğini bilemezsiniz. İlk nokta potansiyeldir. Bağımsız bir noktadan sonsuz tane doğru geçebilir. Herhangi bir yöne giden herhangi bir doğrunun parçası olabilir o nokta. Bu olabilecekler potansiyeli, sizi, onun hakkında yargıda bulunamaz hale getirir. Herşey izafileşir. Bu nedenle bir noktadan doğru oluşturamazsınız. Doğru çizebilmeniz için nereye doğru gittiğini/gideceğini gösteren ikinci bir noktaya ihtiyacınız olur.

Bediüzzaman, 11. Lem'a'nın 3. Nükte'sinde, sünnet-i seniyyenin 'mânevî bir fırtına içinde' gördüğü fonksiyona dair şunları söylüyor:

"Sünnet-i Seniyyenin meseleleri, hattâ küçük âdâbları, gemilerde hatt-ı hareketi gösteren kıblenâmeli birer pusula gibi, hadsiz zararlı, zulümatlı yollar içinde birer düğme hükmünde görüyordum. (...) Ne vakit elimi çektiysem, bakıyordum, tazyikat çok. Nereye gittikleri anlaşılmayan çok yollar var. Yük ağır, ben de gayet âcizim. Nazarım da kısa, yol da zulümatlı. Ne vakit Sünnete yapışsam yol aydınlaşıyor, selâmetli yol görünüyor, yük hafifleşiyor, tazyikat kalkıyor gibi bir hâlet hissediyordum."

Peki, sünnet-i seniyye bunu nasıl başarıyor? Bence bunu hayatın içinde verdiği 'ikinci noktalar' sayesinde başarıyor. Yani Allah Resulü aleyhissalatuvesselamın ilk müfessir, ilk muallim ve ilk uygulayıcı olarak ortaya koyduğu anlatım, aynı zamanda yaşama serpiştirilmiş ikinci noktalar... Ve biz (Kur'an ayetlerini de hakikatin metinsel noktaları olarak kabul edersek) Kur'an'dan hayata/hayatlarımıza doğruları sünnet-i seniyye sayesinde çizebiliyoruz. Yoksa, tek noktadan bir doğru çizerken yaşadığımız şaşkınlık gibi, nereye gideceğini kestiremiyoruz. "Nereye gittikleri anlaşılmayan çok yollar var."

Sünnet-i seniyyenin otoritesi olmadığı zaman Kur'an ve hayat arasındaki insanî bağ kopuyor. Bu, mü'mini, gündelik yaşamında 'seçeneklerin baskısı' altında bırakırken; Kur'an'ı da lafız cambazlarının ellerinde korumasız hale getiriyor. "Ne vakit elimi çektiysem, bakıyordum, tazyikat çok."

Tahrif önce mana üzerinden olur. Sünnetin Kur'an'ın bir kalkanı olması tam da bu noktada. Başka ümmetler kutsal metinlerini tahriften koruyamadılar. İlginçtir, başka hiçbir ümmet de, ümmet-i Muhammed aleyhissalatuvesselam gibi peygamberinin sünnetini/dersini hıfzetmedi. Bu demektir ki, Kur'an'da beyan buyrulan korunma, sadece lafızların korunması değildir, aynı zamanda o lafızlarla kastedilenin de korunmasıdır. Ki bu koruma da sünnetin hıfzıyla olmuştur. Bugün kurban gibi, namaz gibi, hac gibi amelleri sırf Kur'an üzerinden(!) anlamaya çalışanların nasıl haltlar yediklerini görüyoruz/okuyoruz. Hak mezheplere, güya çıkardıkları ihtilaf için, laf atarken aslında her bireyi bir mezhep imamının aklından/kalbinden geçmeyecek kadar cüretkâr kılıyorlar. Bunun bedeli ise, iddia ettikleri gibi ittifak değil, neredeyse birey sayısı kadar yepyeni dinlerin inşası oluyor.

Sorun kütüphane memurunun hatırlattığı ile aynı: Kelimelerin ne anlama geldiğini kim belirleyecek? Kimin 'çok'u geçerli olacak? Otorite spesifikliği giderir. Kur'an'ı anlamada otorite kim olacak? Kelam-ı ilahî tek metin olarak aramızda duruyor, doğru. Fakat metnin ne anlama geldiği noktasında netliği kim sağlayacak? İkinci noktayı kim belirleyecek? Kardeşlerim, bu "Kur'an Müslümanlığı" hareketi aslında bir "Kur'an'ı spesifikleştirme" hareketidir. Bunlar ikinci noktayı sünnet-i seniyyenin elinden almak için hadislere saldırıyorlar. Maksat Kur'an'ı netleştirmek değil, bulandırmak. İçinden sonsuz sayıda doğru geçebilir tek nokta haline getirmek. Sonra o doğruların nereye gideceğini de kendileri belirleyecek. İkinci noktayı hevalarına göre kendileri koyacak. Şimdi %99'u aynı dört hak mezhebimiz var. Allah korusun, din bunların eline geçse, insan sayısı kadar dinimiz olacak.

No comments:

Post a Comment

Arnavut Metin'e ben "Diamond Tema olamazsın!" demedim

Hikâye o ya. Adamın birinin pek hayırsız bir oğlu varmış. Edepsizliğinden ötürü babası "Sen adam olamazsın!" dermiş. Bizimkine de ...