“Kulun cüzî iradesini sarfettikten sonra Allah’ın onun kalbinde yaktığı bir nurdur” diyor Taftazanî Hazretleri iman için. Bediüzzaman 23. Söz’de bunu “intisap/bağlanmak” olarak tarif ediyor. (Allah ikisinden de razı olsun.) Tabii bu bağlanma, bireyin kendisini Allah’la irtibatlandırması yanında, varlığına şahid olduğu herşeyi de Onu (c.c.) hesaba katarak ele alması, yani Onun öznesi olduğu cümlelerle anlamlandırması noktasına varıyor. Bu noktada, ilk kez Prof. Dr. Faris Kaya’dan işittiğim latif bir gaflet tarifi de zikredilmeli belki: “Gaflet, Allah’ı (c.c.) hesaba katmadan kainata bakmaktır.” Belki küfrü de bu noktada gafletin şuurla ve inatla sürdürüldüğü bir mevkiye yerleştirebiliriz. Nihayetinde küfür de ‘örtmek’ demek. Peki örtülen ne? Bence Allah...
Gerek Taftazanî’nin, gerek Bediüzzaman’ın tariflerinde insanın aktif olduğu ilk adım süreci var. Yani ilk adımı insan atmak zorunda. İnsan, iradesini sarfetmeli ve Allah’ın kalbinde yakacağı nura bir nevi fiili bir duayla yalvarmalı diyor Taftazanî imanın şartı için. Bediüzzaman da imanın meydana gelmesi için kulun bağlanmaya niyet etmesini öngörüyor. Nihayetinde her ikisi de pasifize olmuş bir iradeden bahsetmiyorlar bize. Cebriye gibi değil. Aksiyoner bir yapının Allah’a bu aksiyonun içinde yalvardığı, Onun da rahmet ve keremiyle cevap verdiği bir süreç iman. Hem nurun yanışı, hem intisap... İkisi de birer olaydan ibaret değil, devam edegelen süreçlerden bahsediyorlar.
Bu noktada imanın kalplerde eskimesini bize ihtar eden hadis-i şerifi hatırlayalım. Taberanî’de naklolunan bu hadis, kulun Allah’tan imanının yenilenmesini istemesini de öğütlüyor. Demek ki, iman tek bir andan ibaret değil. Belki Bediüzzaman’ın dediği gibi bir hurma çekirdeğinden koca bir hurma ağacına kadar mertebeleri var. Toprağa tohumun atılmasıyla yani intisabıyla başlıyor herşey, evet bu doğru. Fakat bu intisap sadece başlangıç oluyor. Şuurla okuyup okutmak da var.
İbn Arabî’nin ve Fahreddin-i Razî’nin (Allah ikisinden de razı olsun) arasında geçen ve Bediüzzaman’ın İbn Arabî yanında durduğu “Allah’ı bilmek, varlığını bilmenin gayrıdır” bahsi de belki bu açıdan bakınca daha anlaşılır. Varlığını bilmek ilk adım. Tohumu toprağa atmak. Fakat adımların sonu değil.
Kulun iradesini sarfetmesi gerek... Kulun değişmeye gönlü olmalı... Belki de bu nedenle Kur’an tilavetlerimiz hep şeytandan Allah’a sığınmakla başlıyor. Sığınmak bir kaçışın ifadesi. Bir değişim gönüllüsü olmanın davası. Bir irade sarfı... İnsanı değiştirmek ve yönünü tekrar fıtratına döndürmek için inmiş olan vahyi okumaya, “Allahım ben değişmek istiyorum”un ifadesi olan şeytandan sığınma ile başlamak ne kadar manidar! Ki o Kitab-ı Hakikat de kendi kelimelerinin okunmasını bu güzel şart ile kabul ediyor. Eğer Kur’an okuyacaksan, şeytandan Allaha sığınmalısın. Yani değişime/değişmeye gönüllü olmalısın. Değişmeyi kaçar gibi, sığınır gibi arzuyla istemelisin. Sende şeytanî ne varsa, onları bırakmaya, onlardan Allaha kaçmaya gönlün olmalı. Gönlün yoksa, bu kitabın başında da işin yok. Kelam vahiy de olsa sende tesir etmeyecek. Ebu Cehil’in önünde ay ikiye bölündü de ne oldu? Gözünde sorun varsa, ışığın şiddeti körlüğünü arttırır ancak.
Aslında her kitap için bu böyle. Hangi metni elinize alsanız, eğer onla değişmeye gönlünüz yoksa öğrendiğiniz yalnız malumat olur. İlim ise malumat cinsinden değildir. Hayata aksedendir. Kur’an’ı bize mürşid kılan da değişme talebimizdir. Yusuf aleyhisselam misali “Ben nefsimi temize çıkarmam” diyenler ancak o bal kasesinden yiyebilirler. “Ben olmuşum” diyenlerin euzü’den nasibi nedir ki, besmele’den nasibi olsun? Önce iradesini, sonra aczini itiraf eder insan euzü ile. “Değişmek istiyorum ama kendim yapamıyorum” der. Sonra Allah kerem kucağını açar ona; “Gel, yine de çekinme kulum. Ben Rahman ve Rahimim” diye. İşte intisap da budur, yanan nur da. Allah azze ve cellenin önünde ‘kendi gerçeğini’ itiraf eden, Allahı da özlediği, aradığı, âşığı olunacak Allah gibi bulur. Çünkü Allah kulunun zannı üzeredir.
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Yaranın inkârı her yaradan daha büyük yaradır
'Delilleri küçümsemek' diye bir hastalığımız var arkadaşım. Acizliğimizden kaynaklanıyor. Çünkü ellerimiz pek küçük. Okyanussa çok b...
-
Allah kendisini rahmetiyle sarsın sarmalasın. Bu sıralar Esad Coşan Hocaefendi'nin (k.s.) Ramuzu'l-Ehadis derslerini takip ediyoru...
-
" Seninle gurur duyuyorum ama vicdan aynı zamanda düşmanın olabilir. Vicdanlısın, merhametlisin ve aynı zamanda sevimli ve tatlısın. O...
-
Hatırlarsanız, bir hafta kadar önce Cemil Tokpınar abiye dair bir analizimi yazmıştım. Çok derinlemesine sayılmayacak, kısacık birşey. Şim...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder