Merhamet, çoğu zaman 'devam etmesini istemek' veya en azından 'bitirmesini beklemek'tir. Hayrın vücudîliği (varlıksallığı), şerrin ademîliği (yokluksallığı) ile de bağlantısı vardır. Bitirmesini beklemek de vücudunu inkıtaa/kesintiye uğratmamaktır aslında. Süre vermektir. Acele etmemektir. Gaybda olanın şahid olunan olmasına fırsat tanımaktır. Merhametin 'gayba iman' ile de bir ilişkisi var bence. Yani şöyle: Eğer gaybında birşeyin varlığına imanın varsa, olabileceğini kabul ediyorsan, merhamet edebiliyorsun. Çünkü merhamet biraz da ötende olanı anlamaya çalışmaktır. Sana dahil olmayanı, belki ters geleni, nefes almasına ve kendisini ifade etmesine izin verip öyle değerlendirmektir. Anlamaya çalışmaktır.
Bence Bediüzzaman bu yüzden Kur'an'dan aldığı ekolünde şefkati, tefekkürden önceliyor. Yani tefekkürün tâcının şefkat olması gerektiğini söylüyor. Öncesinde de acz ve fakr tabii. Şefkatsiz bir tefekkür, karşısındakini anlamaya çalışmayan bir tefekkürdür. Tutmaya çalışmaz, yıkmaya çalışır. Kuşatmayı beklemez, parçayla bütüne meydan okur. Bugün mimsiz medeniyetin elinden çıkmış tefekkürde de en çok bu eksik. Aklın dizgini yok. Aklın dizgini şefkattir oysa. Eğer şefkati/merhameti akıldan önceleseydik nükleer santralimiz yine olurdu belki, ama kesinlikle bir atom bombamız olmazdı. Atom bombasının düşünüşünde şefkat yok çünkü.
'Gayba iman' dedim yine ona döneyim. Abdurreşid Şahin abi gayba imanı "Allah her zaman bizim için gayb kalacak, hiçbir zaman onu bilmeyi bitirmiş olmayacağız..." şeklinde yorumluyor Holografik Bakış'ta. Daha önce de yazmıştım: Allah'ın bir ismi benim için 'Bilmekle bitmeyecek olan...' veya 'Bilmesi hiç bitmeyecek olan...' O yüzden bu tarifi alıp kalbime bastırıyorum. Tam aradığım şey çünkü. Sonsuz olan bir cennet hayatında (inşaallah) insan neyle oyalanabilir, sonsuz olanı daha fazla öğrenmeye çalışmaktan gayrı? Bediüzzaman'ın dediği gibi; "Evet, ebedînin sâdık dostu ebedî olacak. Ve bâkinin âyine-i zîşuuru bâki olmak lâzım gelir."
Bilmekle bitmeyecek olan'a, 'öğrenmeye açlığı hiç tükenmeyecek olanlar'dan daha güzel kim öğrencilik yapabilir? Hepimiz Allah'ın öğrencileriyiz. Talebeleriyiz, aczimiz ve fakrımızla talep ederiz. O da bize tefekkür tefekkür, rızık rızık, hissediş hissediş, duygu duygu, latife latife, sezgi sezgi, ilham ilham, 'bilinmesinin hazinelerinden' bahşeder. Fakat illa arada ayraç gibi bir şefkat olmalı. Bu, bilmediğin ve hakkını teslim edemediğin şeylerin varolabileceğini kabul etmektir çünkü. Ötekinin/bir sonrakinin varolabileceğine şans tanımazsan, bir sonrakini bulamazsın. Bazen "(...) hakikat o kadar derindir, o kadar yüksektir ki, akıl ona ne ulaşır, ne de yanaşır; illa nur-u imanla görünür."
Demem o ki; gıyabında olabilecek şeylere, en azından tahayyülünde, bir şans ver. Sorular da, marifet de böyle ortaya çıkıyor. Hem Lemaat'ta da dimağdaki meratibin ilk adımı böyle atılıyor. 'Tahayyül, tasavvur, taakkul, tasdik, iz'an, iltizam, itikat.' Gayba iman etmezsen, bu adımlar nasıl atılacak? Ve merhamet etmezsen, senin muhatabının da haklı olabileceğine bir açık kapı bıraktığını nereden bilelim?
"Birbinizi sevmedikçe iman etmiş olmazsınız..." diyen Allah Resulü aleyhissalatuvesselam yine merhametle imanı birbirine bağlamış olmuyor mu sence? Sevmek, merhamet etmek, anlamaya çalışmak çok mu ayrı şeyler? Anlamaya çalışmadığı neyi sever insan? Anlamadan neyi sevebilir? İttihad-ı İslam'ın da, uhuvvetin de, eşler arasındaki problemlerin de, aile içi sorunların da anahtarını bir cümlede toplayıp önümüze koymuş sanki Allah: "O takva sahipleri ki, gayba iman ederler." Demek, takvanı korumak için de gaybında birşeyler olduğuna inanman gerek. (Ki Metin Karabaşoğlu abi Hucurat sûresinden hareketle bir keresinde demişti ki: Takva en çok insan-insan ilişklerinde sınanır.) Allah'ın daha sana göstermediğin birşeyler... Aklının erişmediği birşeyler... Fitne zamanında olduğu gibi, 'beklemen/hareketini azaltman/daha çok düşünmen' gereken şeyler. Merhamet etmen, 'bitirmesini beklemen' gereken şeyler. Birşeyler birşeyler... Dışında birşeyler. Parça olduğunu ve ancak parçayı bildiğini, bütünün hep dışında kaldığını kabul ettirecek birşeyler.
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Yaranın inkârı her yaradan daha büyük yaradır
'Delilleri küçümsemek' diye bir hastalığımız var arkadaşım. Acizliğimizden kaynaklanıyor. Çünkü ellerimiz pek küçük. Okyanussa çok b...
-
Allah kendisini rahmetiyle sarsın sarmalasın. Bu sıralar Esad Coşan Hocaefendi'nin (k.s.) Ramuzu'l-Ehadis derslerini takip ediyoru...
-
" Seninle gurur duyuyorum ama vicdan aynı zamanda düşmanın olabilir. Vicdanlısın, merhametlisin ve aynı zamanda sevimli ve tatlısın. O...
-
Hatırlarsanız, bir hafta kadar önce Cemil Tokpınar abiye dair bir analizimi yazmıştım. Çok derinlemesine sayılmayacak, kısacık birşey. Şim...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder