"Bazı vilâyetlerde taife-i nisâdan samimî ve hararetli bir surette Nurlara karşı alâkalarını gördüğüm ve haddimden pek ziyade, onların Nurlara ait derslerime itimadlarını bildiğim sıralarda, mübarek Isparta'ya ve mânevî Medresetü'z-Zehraya üçüncü defa geldiğim zaman işittim ki, o mübarek âhiret hemşirelerim olan taife-i nisâ, benden bir ders bekliyorlarmış. Güya vaaz suretinde camilerde onlara bir dersim olacak..." Hanımlar Rehberi'nden.
Daha önce, erkeklerle aynı safta/hizada namaz kılmak isteyen bir genç kızımızın meşhur beyanı üzerine, "Ön safa koşanlar rıza mı arıyor?" başlıklı bir yazı kaleme almıştım. O yazıda şunun altını çizmeye çalışmıştım özellikle: Kadın-cami ilişkisi üzerinden koparılmaya çalışılan yeni bir fırtına var. Ve bu fırtına 'çok da ürkütmeyen adımlarla' yaklaşıyor. Zahirine bakarsanız onda sadece bir 'hak arayışı' var. Hatta, daha süslü ifadelerle, kadınların da erkekler kadar din konusunda bilgili olması gerektiğine, bunun da camilere devamla mümkün olabileceğine, oradaki duruşlarının da öyle 'gerilerde' falan değil 'erkeklerle eşit seviyede' olması lazım geldiğine dair atıflar var. Böylesi beyanları duymuş/okumuş herkes az-çok mevzuyu biliyordur.
Tafsilata girmeyeceğim. Yaşar Nuri Öztürk'ün sağlığında, kendisinin takipçileri oldukları söylenen bir grup, bazı camilerde böyle cemaatlar oluşturmaya başlamıştı. Karışık saflar, göbeği-bacağı-saçı açık kadınlar, aralarına serpiştirilmiş modern erkekler, herkes ellerini aynı şekilde bağlamış, namazların biçimi dahi tevhid edilmiş enteresan ayinlerdi bunlar. Bir rüzgâr gibi esip geçtiler. Çok şükür. Fakat şimdilerde işin rengi daha başka bir hal almaya başladı. Bu defa mütesettir, hatta sokakta görseniz ziyadesiyle ehl-i takva olduğunu tahmin edebileceğiniz hanımlar, camilerde ve ön saflarda hak iddiasında bulunuyorlar. (Batı'da özellikle çok desteklenen/uygulanan bir tutum bu.)
Bazı camilerde erkeklerin şaşkın bakışları altında ilk safların bir bölümünü işgal edip namaza durduklarını işittim. Bazı fotoğrafları ise haber sitelerinde gördüm. Şaşırdım. Bu daha değişik bir fitne gibi geliyor bana. Daha da tehlikeli görünüyor. Çünkü öncekilerin sekülerliği dışlarından zaten belli oluyordu. Ve avam-ı mü'minîn de bu sayede durumun 'dindarlık gayreti olmadığı' kolayca tayin edebiliyordu. Peki bu yeni akıma karşı ne yapacaklar? Nesinden hamiyetin kirli mehazını ayıracaklar?
Hatta bir tane de mayoyla namaz kılan hanım kızımız oldu. Subhanallah! Bunu da gördük kıyamet kopmadan önce. Belki içinizden başkaları başka başka rezillikleri duydular. Allah bilir. Malumatım bunlardan ibaret. Fakat bütün bu olanlar bana birşey sezdirdi. Hamiyet-i diniye görünümde yeni bir bid'a dalgasının, hanımlar (hem de dindar hanımlar), üzerinden geldiğini hissettim. Üstelik camilere doğru estiğini hissettim. Belki epeydir bu konuda çalışıyorlar da tezahürleri yeni yeni görünmeye başladı. Bilemiyorum. Ancak içimizde âkil olanların, önder olanların, abi olanların, hoca olanların bu durumda 'surların delinmesine' değil 'sağlamlığının korunmasına' temayül göstermesi şart. Doğrusu budur. Bediüzzaman'ın tabiriyle "Lâubâliler ruhsatlarla okşanılmaz; azîmetlerle, şiddetle ikaz edilir." Bu yüzden endişelerimizi arzetmekten kendimizi alıkoyamıyoruz. Ne kadar 'sevilmez' hale gelsek de bunu yapıyoruz. Ve, inşaallah, hep yapacağız da.
Yani mesele 'kadınların camiye gidip-gitmemesi' meselesi değildir. Bu memlekette yaşamış hiçbir müslüman, çevresindeki kadınların, teravihlerde (veya kadınlara özel düzenlenen dinî etkinliklerde) camiye gittiğini görmeden büyümemiştir. Hatta metropollerde yaşamanın bir sonucu olarak, hanımların evlerine tekrar dönmelerinin namazı kaçırmalarına sebep olabileceği mesafelerde, her erkek eşini-annesini-bacısını camilere götürür. Şehirlerarası otobüs yolculuklarında, AVM'lerde, hatta terminallerde mutlaka bu yerlere bir/birkaç uğranır. Ve oralarda 'hanımlar mescidi' ve 'erkekler mescidi' ayrı ayrı olarak vardır. Yoksa da istenir. Talep edilir. Bizzat erkekler tarafından da yapılır bu.
Yani müslüman erkeklerin 'kadınları camiye göndermemek' diye bir yasak dünyasında yoktur. Ya ne vardır? Sahabe döneminden başlayarak gözetilmiş bir endişenin, o salih seleflerin uygulamalarındaki hikmete tevekkül edilerek, devam ettirilmesi vardır. Bir kadın "Ben beş vakit camiye devam edeceğim!" dese bu her müslüman erkeğe tuhaf gelir. Çünkü kadınların evlerinde kıldıkları namazların mescidlerde kılacakları namazlardan daha faziletli olduğuna dair rivayetler vardır. Bu kadınlara konulmuş bir cami yasağı değildir. Bu takdir edilmesi gereken bir endişedir. Hatta, şunu da açıklıkla ifade edelim, 'ahirzaman ablaları' gelene kadar kadınların da bu konuda bir kavgası-endişesi-dışlanmışlık hissi bulunmamıştır.
Aksine, kadınlar, cami dışı her alanın birer mescid, medrese, ilim ve ibadet yuvası haline gelmesinde büyük hizmetler görmüşlerdir. Ben iddia ediyorum: Hiçbir camide okunagelen cüzleri takip eden erkek sayısı, kadınların evlerinde organize ettikleri Kur'an etkinliklerini takip eden kadın sayısından fazla değildir. Camilerde devam eden tefsir-hadis derslerini takip eden erkek sayısı, aynı dersleri kendilerine has mekanlarda takip eden kadın sayısından fazla değildir. Hatta, hepimiz birer parçası olarak şahidi oluyoruzdur bu durumun, dinî seminerleri takip eden erkek sayısı asla kadın sayısına ulaşmamıştır. Bu bazen eleştiri konusu bile edilir. Özellikle Sözler Köşkü, Çay House veya Hayalhanem gibi grupların etkinliklerine gelen hanım sayısının fazlalığı nedeniyle aldıkları eleştiriler az mıdır? Çeşitli dinî internet programlarının dahi en devamlı, sebatlı, istekli takipçileri yine hanımlardır. (Bunu da ben TV111 tecrübemden biliyorum.)
Bence, asıl görülmesi gereken, hanımlar dindarlıklarını korumak veya arttırmak hususunda erkeklerden daha az camiye ihtiyaç hissediyorlar. Ortadaki durumu böyle düşünebilmek de mümkün. Çünkü, daha iyi organize olabiliyorlar, daha sağlam sohbet grupları oluşturabiliyorlar, daha düzenli bir din eğitimini her mekanda başarabiliyorlar. Bu noktada camilerin yardımına daha çok muhtaç olan, onlar değil, erkekler. Cuma namazı gibi ancak cemaatle yapılan bir ibadetin yalnız erkeklere farz olması bu noktadan da ele alınıp irdenelebilir. (Hatta bu irdelemeye Bediüzzaman'ın Kur'an'da geçen iki kullanım üzerinden, kadınların ittifaklarının kuvvetli, erkeklerin ittifaklarının zayıf oluşuna dair yaptığı okuma da eklenebilir.)
Yani, toparlarsam, bu cami tartışmalarında mevzu bana 'kadınların dindarlığı' gibi gelmiyor. Metropol şartlarında namazlarını rahatça kılabilmek için camileri kullanabilmeleri imkanının sağlanması gibi de gelmiyor. Bu imkanın sağlanmasına karşı hiçbir erkeğin itirazı yok zaten. Çünkü onlar da durumun farkındalar. (Girişteki metinde Bediüzzaman'dan bulunulan kadınlara vaaz talebini ve onun bu durumu hiç yadırgamamasını hatırlayalım.) Fakat erkekler şunun da farkındalar:
Kadın-cami ilişkisinde değişen birşeyler var. Ve belki bu değişkenlerdir ki, asırlar önce, bu ümmetin salih seleflerini kadınların camideki varlıklarını azaltmaya götüren tavsiyeleri vermeye veya ilgili rivayetleri nakletmeye sevketti. Ve ümmet de bu tavsiyeye ekseriyetle intibak etmekle icma desteğini vermiş oldu. Onayladı. Yalnız erkekler değil kadınlar da tutumlarıyla bu okumaya destek verdiler.
Siz hiç Rabia-i Adeviye'nin (k.s.) "Ben de erkeklerle aynı safta namaz kılacağım!" veya "Ben de beş vakit namazımı erkeklerle camide kılacağım!" gibi bir davaya girdiğini duydunuz mu? Ben hiç duymadım. Başka faziletli hanımlardan böyle bir dava işitmedik. Bu yepyeni birşey. Bunu bilelim.
Ve sakınalım. Yıktığımız şeylerin altındaki hikmeti okumamaktan sakınalım. Sinematografiye dair okuduğum kitaptan şöyle bir cümle aklımda kaldı: "Kuralları değiştirmek isteyenler önce o kuralların ne işe yaradığı öğrenmeli!" Bizim de 'ümmetin hep öyle uygulayageldiği şeylere' saldırılırken aklımızda şu kuralı tutmamız lazım. Uhud dağı kadar altınımızın bir dirhemine karşılık gelmediği insanlarla karşı karşıyayız. Dikkatli olmak zorundayız. Yoksa akıbetimizi mahvetmek işten bile değil. Allah, katından bir istikamet bağışlayarak, cümlemizi böyle bir akıbetten korusun. Kendi hevamızı onların hayâsından yüce göstermesin. Âmin.
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Yaranın inkârı her yaradan daha büyük yaradır
'Delilleri küçümsemek' diye bir hastalığımız var arkadaşım. Acizliğimizden kaynaklanıyor. Çünkü ellerimiz pek küçük. Okyanussa çok b...
-
Allah kendisini rahmetiyle sarsın sarmalasın. Bu sıralar Esad Coşan Hocaefendi'nin (k.s.) Ramuzu'l-Ehadis derslerini takip ediyoru...
-
" Seninle gurur duyuyorum ama vicdan aynı zamanda düşmanın olabilir. Vicdanlısın, merhametlisin ve aynı zamanda sevimli ve tatlısın. O...
-
Hatırlarsanız, bir hafta kadar önce Cemil Tokpınar abiye dair bir analizimi yazmıştım. Çok derinlemesine sayılmayacak, kısacık birşey. Şim...
Açıkçası bu konuda benim kadın bolumlerinin genelde kucuk olmasi ders baslamak uzereyken merdivende namaz için sıra beklemek, bu dar yerde abdest almak çok zor diye düşünüp namazin nefsime ekstra zor gelmesi gibi dertlerim var ama..
YanıtlaSilTartışmaları gördüğümde ağzımı açmıyorum zira ben ne kadar dertli de olsam tartismalarin amaci tuhaf...
O ön saftaki tesettürlü ablalar nereden çıktılar, boyle pürtesettür etek pardesü giyen zaten kalmadı ki(belki yaşım nedeniyle benim çevremde az), böyle giyinmiş ama kapida camiye zarar vermek için start düdüğü mu bekliyorlarmiş bu heves nereden geliyor anlayamıyorum