Biricikleştirme etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Biricikleştirme etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

30 Kasım 2014 Pazar

Güya Allah'ı takdis ederken...5: Biricikleştirme hastalığı

Bu meselede herkes 'bir' yazıyorsa, ben 'beş' yazmaya mecburum. Çünkü bu zatın Kur'an'dan yaptığı tedrisin 'Kur'an'dan oluşuna' hüsnüzan edip Nur talebeleri arasında az reklamını yapmadım. (Hüsnüzan ile aptallık arasında bir ince çizgi var, aşmamak gerek; demek ben beceremedim, aştım.) Ehl-i sünnet ile uyuşmayan görüşlerine şahit olmuyor değildim, ama muhalif fikre hakk-ı hayat vermeden hakikatin hakkının verilebileceğini de sanmıyordum. Kardeş bilip merhametle baktığım için, musavvibe mesleğince 'anlamaya ve tutmaya' veya Bediüzzamanca ifadesiyle 'lütufla ıslahına çalışmaya' taraftardım.

"Nihayetinde ehl-i ilim..." diyordum. Sen delilini gösterirsin, o delilini gösterir; sen yorumunu söylersin, o yorumunu söyler; mesele deliller eşliğinde, değil hisle veya husumetle, ilmî bir surette konuşulur. O, "Ben böyle anlıyorum" der, sen dersin "Bana göre de doğrusu bu" Ya o senin sözüne gelir, ya sen onun sözüne gidersin veya ikiniz de başlarkenki noktalarınızda bitirirsiniz muhabbeti, saygıyla. Bir mümin böyle analizlerden veya tartışmalardan ne kaybeder ki? Çekinmem böyle şeylerden. Fakat bu kadar da hüsnüzanlı olmamak lazımmış. Detaylara ve onların içinde yumurtlananlara dikkat etmek lazımmış. "Şeytan ayrıntıda gizlidir" derler. Hayatta herkesin verdiği bir ders var. İyinin iyiliğinden öğreniyoruz, kötünün kötülüğünden. İslamoğlu'ndan da öyle veya böyle birşeyler öğrenmiş olduk.

Peki, ne değişti? Putuma mı vurdu yani? Bediüzzaman'a laf söyledi diye mi ben böyle karşı cepheye savruldum? Bana şu çok çirkin geliyor aslında: Tamam, ne düşünürsen düşün, ne yorum çıkarmış olursan ol, bunu cerbeze ile karşındakine yutturmaya çalışmayacaksın. Cerbeze nedir? Cerbeze, en özet ifadesiyle; aklın ifratıdır, bütünün içinden bir parçayı kaldırıp şöyle demektir: "Hey, baksana, işte senin bütünün bundan ibaret!" Genellemeler zaten hep böylesi insafsız ve zalimce bir hükmü de içerdiği için hakikat mesleğinde reddedilir.

Bunun "Bütün Kürtler/Türkler şöyle şöyle..."si de insafsızdır, "Kayserililer/Sivaslılar böyle böyle..."si de. Çünkü insan ancak parçalara hâkim olabilir. Aklın ve de nazarın sınırlılığının bir sonucudur bu. Bütün Kürtleri/Türkleri veya bütün Kayserilileri/Sivaslıları tanıman mümkün değildir ki; bir tek insanı veya birkaç insanı tanımakla ve hem onlar hakkında 'onların da bütününü ıskalamış' kanaatler belirtmekle herkese racon kesesin. "Şu şudur, bu budur..." diye insanları sınıflara ayırasın. Bu netlik, bu insanın haddini aşmış 'astığı astık kestiği kestik' hali, bu çok korkutur beni. Bu ümmetin başına her ne bela gelmişse böylesi bir dilden gelmiş diye düşünüyorum. Önce dilde 'astığı astık kestiği kestik' olanlar, sonra bunu dilde bırakmamış; bugün IŞİD'de, geçmişte Haricilikte olduğu gibi hakikaten 'astığı astık, kestiği kestik' bir hal almıştır.

'Anlamaya çalışmak' diye birşey var. İnsanın kalbinden, o kalpteki şefkatten ve muhabbetten haber veren birşey bu. (Bediüzzaman boşuna acz, fakr, şefkat ve tefekkür'de, şefkati tefekkürün önüne koymuyor.) İslamoğlu'nda bu var sanıyordum. Kur'an'dan konuşuyor güya, ama Kur'an'daki şefkatten nasibinin olmadığını anladım ben bu son açıklamalarıyla. Düşünsenize; ne Mevlana Hazretlerinin ne de Bediüzzaman'ın bütün hayatına hâkimsiniz. Ama isimlerinin önündeki şöhret buldukları lakaplara yanlış mana vermekle 'mahviyet ayakları' deyip bütün ahlaklarına bir çamur sürmek niteliği içeren genellemeler yapıyorsunuz. Bunu ancak 'anlamamaya çalışmakla' yapabilirsiniz. Ben bu son beyanıyla bunu anladım işte.

Demek aklında bu çamuru sürmek var. Bu çamuru sürmek aklında olduğu için kelimelerde mecaza müsaade etmediği gibi, farklı yorumlara da kulağını açmıyor. Bu da yetmiyor, attığı çamuru eliyle sıvamak nevinden genellemeler de yapıyor. Düşünün kardeşlerim; bugün İslam tarihinde böylesi lakaplarla anılan kaç manevî önder, kaç âlim, kaç gönül sultanı var? Aziz Mahmud Hüdaî böyle, Mevlana Halid-i Bağdadî böyle, Bediüzzaman-ı Hamedanî böyle, Hacı Bayram-ı Velî böyle. Ya insan azıcık elini kibrinin üzerinden kaldırıp vicdanına koysa der: "Ulan bir tek ben mi müslümanım? Bu kadar insan ve bu kadar müslüman böyle ifadeleri kullanmaktan çekinmemişlerse herhalde bu kelimelerde mecaza müsaade var." Bunu demesi lazım, yoksa aksi düşünce şunu gerektirir: "Bunu söylemek benim/bizim aklımıza geldi. Çünkü bizler de bu ümmetin 'biricikleri'yiz. Hakikati anlamış tek kesimiz, tek müslüman biziz."

Hayır, bir insan en azından kendisiyle çelişkiye düşmemeli. Bir ilim adamının niteliğini bununla anlarsın çünkü. İki cümlesinden birisi diğerini tekzip ediyorsa, ona ilim adamı demezsin. Şimdi ben İslamoğlu'na bakıyorum. Çay TV'deki açıklamalarında sunucunun hatırlattığı "Bediüzzaman'ın 'yazdırıldı' falan gibi ifadeleri var..." beyanına diyor ki: "Onlar tevil edilebilir." İyi de müdakkik hocam, aynı gün matbaadan çıkan kitabında hiç de onları 'tevil edilir' bulmuyorsun? Hatta orada (342. sayfanın dipnotunda) Nurcuların Risale-i Nur'u (hâşâ) 'Kur'an'ın eşiti' gibi gördüğüne karine olarak veriyorsun.

İnsan fikir değiştirir de daha matbaadan yeni çıkmış kitabındaki fikrini kitap eline ulaşmadan değiştirir mi? Madem tevile mecali vardı ve görmedik onu kitabında, demek sen 'anlamaya' değil 'anlamamaya' bakıyorsun. Senin Sünuhat'taki adını söyleyeyim: Sen tam bir tahtiecisin. Tefekküründe şefkat yok. Allah'ı biricikleştirmek davası altında kendini ve kendin gibi olanların yorumunu biricikleştirmeye çalışıyorsun. Mesleğinin şiarı budur, ölene kadar da böyle gezineceksin: "Hak yalnız benim mesleğimdir." Ve bu cümlenin cezası olarak da ümmetin seni yalnız bırakmasına mahkûm olacaksın. Çünkü ümmetin feraset tarihi, kendi parçasını bütün diye dayatanlara ders verme tecrübeleriyle doludur. Dün Gülengiller, bugün sen, aynı savrulmanın iki ucu, aynı hastalığın iki belirtisisiniz aslında: Biricikleştirme hastalığı.



Yaranın inkârı her yaradan daha büyük yaradır

'Delilleri küçümsemek' diye bir hastalığımız var arkadaşım. Acizliğimizden kaynaklanıyor. Çünkü ellerimiz pek küçük. Okyanussa çok b...