Gönderme etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Gönderme etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

11 Kasım 2019 Pazartesi

Kur'an'ın mucize olduğunu nereden biliyoruz?

"Sanatı belirleyen/arttıran şey nedir?" diye sorduğumda, ama sessizce soruyorum ki 'deli' demesinler, şöyle bir cevap bulurum: 1) Anlam. 2) Bağlar. Evet. Bağlar. Birşeyi sanatlı kılan biraz da bağlarıdır. Bu bağların miktarı arttıkça da o şey sanatlanır. Kitap örneğinden yürüyelim. (Mesleğim ya kan çekiyor.) Herhangi bir edebî ürünün, yani bir bütünün, öncesi-sonrası, girişi-sonucu, önsözü-sonsözü birbirine bağlandıkça; yani parçaları arasında birbirlerine göndermeler, işaretler, çağrıştırmalar, hatırlatmalar, tamamlamalar çoğaldıkça; biz o eserin sanatından daha çok emin oluruz. Farkındalığımız bir ölçü teşkil eder elbette. (Hepsini farkedemeyebiliriz.) Ancak yine de o şeyin diğerlerinden aşkın bir yanı olduğunu hissederiz. Çoğunlukla da bunu bir gizem gibi sezinleriz. Nedensiz büyüleniriz. Sonra onu da buluruz.

Sahneleri, karakterleri, olayları, bölümleri, replikleri arasında önceden sonraya, sonradan önceye bol gönderme olan filmleri/dizileri düşünün mesela. Nasıl da merakla takip ederiz onları. Nasıl da çekirdek çıtlatırız izlerken. Nasıl da tahminlerde/okumalarda bulunuruz. Böylesi bağları arttırabilen senarist/yönetmen gözümüzde daha bir yükselir. Hatta böylesi bağların miktarına göre gözümüzde dehası/çalışkanlığı artar. Bağına göre övgü alır. Bunlar azaldıkça da yapımlara 'basit' damgası vurmaya başlarız. Aynı şey edebî metinler için de geçerlidir. Hatta 'üslûp birliği' dahi böylesi bir bağdır. Metnin her cümlesine kadar sinebilmiş bir bağ. Bir yazar metninde üslûp birlikteliği yakaladığı zaman aynı zamanda 'aynı kaynaktan çıktıklarını hissettirir' bir bağlantı da yakalamıştır. Okur bunu da çok sever. Onaylar. Takdir eder. Üslûp birlikteliği sağlayamayan metinler okurlarını hırpalar.

Ben bu kadarını diyebildim. Ancak biraz tefekkürle siz daha fazlasına ulaşabilirsiniz. Bir kitabın kapağı da kitapla/okurla arasındaki bağa göre değerlenir. Bir grafik çalışmasına baktığınızda işaret ettiği hakikatle arasında kurabildiğiniz bağ sayısınca değer biçersiniz. İnsan duyduğu güzel sözleri bile çağrışımlarının çokluğuyla, elbette yine hakikatle kurduğu bağlarla, parlatıp dimağında bir yere koyar.

Pekala. Buraya kadar herşey anlaşıldı. Şimdi anladıklarımız üzerinden bir de kurgu üretelim. Tutun bakalım hayalgücünüzün ellerinden. Sıkı tutun. Tamam. Başlıyoruz. Öyle bir kitap düşleyelim ki şimdi: Bu kitabın bize anlattığı bir dolu şey var. Saymakla bitiremiyoruz. Ancak dört başlıkta toplayabiliyoruz. Yani kitabın dört ana mesajı var. Diğer mesajlar altkollar gibi şeyler. Okuyup bitirdiğinizde altmesajları da alıyorsunuz elbette. Lakin en çok bu dört mesajı almış oluyorsunuz.

Bitti mi? Bitmedi elbette. Devam ediyoruz: Bu kitabın onlarca da bölümü var. Fakat o da ne? Her bölüm başka başka şeyler anlatmasına rağmen aynı zamanda bu dört mesajı da anlatıyor. Bitti mi? Yok. Yine bitmedi. Bölümlerin her sayfasında da aynı durum mevcut. Yani sayfalar da başka başka şeyler söylemelerine rağmen yine bu dört mesajı anlatıyorlar. "Aaa! Ooo! Vay!" Bitti mi şimdi? Yok. Yine bitmedi. Her cümlesine indiğinizde de aynı durumla karşılaşıyorsunuz. Şaşırdınız değil mi? Yine de bitmiyor ki. Dahası var: Kelimelerinden/harflerinden dahi aynı maksatları çıkarabilenler oluyor.

Yani bu kitabın içinde öyle bir 'bağ düzeneği' var ki metni 'uzay' gibi cümleleri/kelimeleri 'yıldız' gibi. Hem hepsi başka şeyler söylüyorlar hem de hepsi aynı şeylere işaret ediyorlar. Elbette aynı şeylere işaret etmeleri nedeniyle birbirlerine de işaret ediyorlar. Yani bu kitapta, aşinası olduğumuz romanlardaki gibi, parmakla sayılır göndermeler yok. Rakamlara sığmayacak kadar çok sayıda gönderme var. Böyle bir kitap insan aklıyla yazılabilir mi? Doğru. İnsan aklıyla yazılamaz. Ama varlığı da aynı bu şekilde yaratan Allah'ın ilmiyle yazılırsa olur. Elmayı kainatla bağlayan Allah 'elif'i de kitapla bağlayabilir. Elmanın varoluşu evrenle ilgili olduğu gibi o 'elif'in varoluşu da tüm kitapla ilgili olabilir.

İşaratü'l-İ'caz şöyle diyor: "Kur'ân'daki anâsır-ı esasiye ve Kur'ân'ın takip ettiği maksatlar tevhid, nübüvvet, haşir, adalet ile ibadet olmak üzere dörttür. (...) Sual: Şu makasıd-ı erbaa Kur'ân'ın hangi âyetlerinde bulunuyor? el-Cevap: O anâsır-ı erbaa, Kur'ân'ın hey'et-i mecmuasında bulunduğu gibi, Kur'ân'ın sûrelerinde, âyetlerinde, kelâmlarında, hattâ kelimelerinde bile sarahaten veya işareten veya remzen bulunmaktadır. Çünkü, Kur'ân'ın küllü, cüzlerinde göründüğü gibi, cüzleri de, Kur'ân'ın küllüne âyinedir. Bunun içindir ki Kur'ân, 'müşahhas olduğu halde, efrad sahibi olan küllî' gibi tarif edilir."

Bir sual daha geliyor ardından ki bence mevzuun can alıcı yeri de burasıdır. Mürşidim bahsin devamında "'Bismillah' ve 'elhamdülillah' gibi ifadelere kadar bu işaretler/bağlar indirgenebilir mi?" şeklinde gelebilecek muhtemel bir suali de karşısına alıyor ve cevaplıyor. O kısmı yazıyı daha fazla uzatmamak için alıntılamayacağım. Lakin cevabının ne yönde olduğunu tahmin ettiniz: 'Evet.' Neden/nasıl 'Evet' olduğunu merak edenler ilgili bahsi mutlaka gözden geçirmeliler. Orada Bediüzzaman böylesi ifadelerin nasıl katman katman manalar barındırdığını gözler önüne seriyor.

Yeri geldi. Buradan 13. Söz'e de uzanacağım. Diyor ki mürşidim: "Kur'ân-ı Mu'cizü'l-Beyanın i'caz derecesindeki kemâl-i nizam ve intizamı ve kitab-ı kâinattaki intizâmât-ı san'atı muntazam üslûplarıyla tefsir ettikleri halde, manzum olmadığının diğer bir sebebi de budur ki: Âyetlerinin herbir necmi, vezin kaydı altına girmeyip ta ekser âyetlere bir nevi merkez olsun ve kardeşi olsun ve mâbeynlerinde mevcut münasebet-i mâneviyeye rabıta olmak için, o daire-i muhîta içindeki âyetlere birer hatt-ı münasebet teşkil etmesidir. Güya, serbest herbir âyetin ekser âyetlere bakar birer gözü, müteveccih birer yüzü var. Kur'ân içinde binler Kur'ân bulunur ki, herbir meşrep sahibine birisini verir. (...) İşte, intizamsızlık içinde kemâl-i intizamı gör, ibret al."

Toparlarsam: Kur'an'ın 'insan işi' olamayacağının en büyük delillerinden birisi de burada saklanıyor bence. Kur'an, öyle bir kitap ki, içinde bağ/gönderme sayısı bir insanın hafsalasının alabileceği gibi değil. İnsan bunu kurgulayamaz. Kaldıramaz. İsterse bir kişi değil ekip olsun. Herbir cümlenin/kelimenin kitabın ana konusuyla ilgili göndermeler içerdiği, fakat aynı zamanda bir dolu da yeni şeyler söylediği, hem de herbir cümlenin kitabın içindeki diğer cümlelerle kendi arasında bağlar sakladığı bir düzen, böylesi muhteşem bir düzen, biz böyle bir kitabı hiçbir insan elinde göremeyiz. Eğer Ahmedliğime güvenmiyorsan editörlüğüme güven. İnsanı aşan birşeyler var bunda arkadaşım.

Kaderin varsayımlarla işi olmaz

Arkadaşım 'fena ve fani adamların güzel ve bâki sözleri olabileceğini' cennetmekan mürşidimiz öğretti bize. Bu minvalde kalmak kaydı...