Başka yazılarımda da yaptım bu alıntıyı. Fakat bana öğrettikleri çoktur. Yine alıntılasam hikmetsiz olmaz. "Bizi aldatan bizi kurtarır..." diyor Virginia Woolf Pazartesi ya da Salı'da. Ben bunu biraz da şöyle anlıyorum: Seçmek istediğimiz şıklar uğruna aldanıyoruz en çok. Arzularımızın sanal/sahte/tahayyül gerçekliğini 'hakikaten gerçekmiş' gibi sunanlar maça bir sıfır önde başlıyorlar. Veyahut da böyle demeli: Kaçmak istediğimiz şeyler var. Kurtarılmayı dilediğimiz durumlar. İşte böylesi durumlara düştüğümüzde 'kurtarıcı bir alternatifi' teklif edenler bizi peşlerinden daha kolay sürüklüyorlar. Yani: Denize düşen yılana sarılıyor. Bu atasözü şuraya yakışmadı mı? Olsun. Yine de mecburiyet penceresinden anlattığı bir hakikat var. Boğulmaktan kurtulmak için zehre koşmak da bir aldanıştır.
Hz. Eyyub (a.s.) kıssasını tefsir ettiği 2. Lem'a'sında, "Herbir günah içinde küfre gidecek bir yol var..." diyen mürşidim, bahsin devamında bu hali şöyle tasvir ediyor: "Hem meselâ, farz namazını kılmayan ve vazife-i ubudiyeti yerine getirmeyen bir adamın, küçük bir âmirinden küçük bir vazifesizlik yüzünden aldığı tekdirden müteessir olan o adam, Sultan-ı Ezel ve Ebedin mükerrer emirlerine karşı farzında yaptığı bir tembellik, büyük bir sıkıntı veriyor. Ve o sıkıntıdan arzu ediyor ve mânen diyor ki, keşke o vazife-i ubudiyeti bulunmasaydı! Ve bu arzudan bir mânevî adâvet-i İlâhiyeyi işmam eden bir inkâr arzusu uyanır. Bir şüphe, vücud-u İlâhiyeye dair kalbe gelse, kat'î bir delil gibi ona yapışmaya meyleder; büyük bir helâket kapısı ona açılır."
Demek inançsızlık da bir tür kurtuluş. Fakat kimin kurtuluşu? Günahlara müptela olanın; vicdan ile, akıl ile, kalp ile, hafıza ile yaşadığı sürekli çatışmalardan/gerilimlerden 'dayanaklarını inkâr etmekle' bulduğu bir kurtuluş. Bir tür "Acımadı ki!" çocukluğu. Nefs-i emmaremiz; hakka doğru sızlayan vicdanın, doğruyu işaret eden aklın, hakikati ihsas eden kalbin ve istikameti hatırlatan hafızanın baskılarından böyle kaçmayı deniyor: "Öyle birşey yok ki!"
Peki bu hakiki bir kurtuluş mudur? Değildir. Çünkü yaşanan aslında ikna değildir. İstibdaddır. İstişaresizliktir. Nefis, insanın imparatoru olmak için, diğer bütün yetileri bu şekilde diktatörce bir baskı altına alır. Tahayyülden gerçekliğini gerçeğe karşı kullanır.
Meselenin şöyle bir yanı da var: İnkâr bizi sürekli olarak neyden kurtarmayı başarabiliyor ki? Hiçbir acı onu inkâr etmekle yokolmaz. Hiçbir varlık, salt bir inkâr edişle, yokedilemez. Hatta insan kalbindeki duyguları bile inkârla değiştiremez. İnkâr esasında en tesirsiz güçtür. Hakikate karşı mukavemetsizdir. Karşı koyamaz. Etkilerini yadsıyamaz. Ancak kaçar. 'Mış gibi' yaparak uzaklaşır.
Hiç durmadan üzerine gelen (veya üzerine gittiği) hızarlara tahta yumruklarla karşı koyuyor gibidir. Yazık ona. Acıyalım ona. Gülelim ona. Çünkü savunmaları da hızarın ağzında eriyip gider. Çelik, onları da, hiç karşı koyamamışlar gibi işleyişi içinde tüketir. Nefsin inkâr ile giriştiği mesai de böyledir. Ne ölümü değiştirir ne de olacakları. Ancak süreci, nefse göre, biraz daha katlanılır kılar. Lakin insan yalnız nefisten ibaret değildir ki! İnsan bir ortaklıktır. Bildiğimiz-bilmediğimiz yüzlerce his, latife ve yeteneğin ortaklığı.
Buradan şuraya geleceğim: İnfitar sûresinde Cenab-ı Hak, kısa bir mealiyle, şöyle buyuruyor: "Ey insan, seni, Kerîm olan Rabbine karşı aldatan nedir?" Ben bu soruyu yukarıda konuştuklarımız ekseninde biraz da şöyle anlıyorum:
"Allah'tan kurtulmayı isteyecek ne gibi bir durum yaşıyor olabilirsin? Kaçmakta nasıl haklı olabilirsin? Nasıl inkâr edebilirsin? Ki kaçtığın Allah Kerîm'dir. Seni, değil cefayla, ikramlarla terbiye etmektedir. Böyle bir Allah'tan kaçılır mı? Kaçmaya mazeret aranır mı? Kurtulmak istenir mi? Bunca iyiliği görülen bir Allah'ın huzurunda, hâşâ, bir zararı varmış da ondan korunmayı dilermiş gibi, 'gayrına aldanma arzusu' duyulabilir mi? İnsan, zararlı şeylerden korunmak için, kurtarmayı vadedenlere aldansa bir derece makuldur. Fakat böyle güzeller güzeli bir Allah'a karşı aldatılmayı nasıl kabul eder? Aklı nasıl yatar? Hangi maslahat ikna eder?" İşte, konuştuklarımız eşliğinde, böylesi bir anlam dünyası da ayetten gönlüme damlıyor. Allahu'l-alem kaydıyla söylemiş olalım.
Kerîm etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Kerîm etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
3 Nisan 2018 Salı
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)
Yaranın inkârı her yaradan daha büyük yaradır
'Delilleri küçümsemek' diye bir hastalığımız var arkadaşım. Acizliğimizden kaynaklanıyor. Çünkü ellerimiz pek küçük. Okyanussa çok b...
-
Allah kendisini rahmetiyle sarsın sarmalasın. Bu sıralar Esad Coşan Hocaefendi'nin (k.s.) Ramuzu'l-Ehadis derslerini takip ediyoru...
-
" Seninle gurur duyuyorum ama vicdan aynı zamanda düşmanın olabilir. Vicdanlısın, merhametlisin ve aynı zamanda sevimli ve tatlısın. O...
-
Hatırlarsanız, bir hafta kadar önce Cemil Tokpınar abiye dair bir analizimi yazmıştım. Çok derinlemesine sayılmayacak, kısacık birşey. Şim...