Oyalanmak etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Oyalanmak etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

10 Ekim 2015 Cumartesi

İsraf, oyalanmaktır

Bazen, 'hiçbirşey'e dair yazmak istiyorum. Yani yazmamın amacı birisine birşey anlatmak olmasın. Amacı bizzat kendisi olsun. Kendi yağında kavrulduğu gibi, kendi etrafında da dönsün. Bencilleşsin. Ötekiler dokunamasın, iltifatlarıyla bile olsa. Uzaklaşayım onlardan, hem de yanlarındayken. Kalem, sadece kendiyle oyalansın, oyalansın, oyalansın.

Fakat değil ki bu saadet. İki satır sonra sıkışıyorum. Ziyan olmaktan korkuyorum. Kaçmak istiyorum kendilik kalesinden/esaretinden. Birşey salt kendisiyle varolamıyor. Arızîdir varlığımız. Oyalanmak zaten nedir? Kendinde başlayıp kendinde bitmek. Bir fazlası, bir farklısı, biraz değişiği, 'biraz dahası' olmamak. Kendiyle başlayıp kendinde bitene 'oyalanmış' denir. Ve hadis-i şerif bize der: "İki günü eşit olan ziyandadır." Yani ne demek? Bir yere gitmemişsin. Bir değişik olmamışsın. 'Biraz daha' katmamışsın kendine. Etrafında dönüp durmuşsun kendinin. Etrafında duvar yok, ama esirsin. Duvarları kendinden bir esaret bu. Pervanenin ateşteki esareti gibi. Etrafını çevirmesi de şart değil. Sen duvarlara âşık olmuşsun.

Her aşk bir yönüyle esir alıcıdır. Aşk neden/nasıl esir alıcıdır? Bunu onun insanı birşeye odaklamasıyla/saplamasıyla anlatabilirim. Odaklanmak, eğer odaklandığınız 'aşamadığınız' ve 'durgun' ise, bir hapsolmadır. Odaklandığınız şey değişmediği, gelişmediği, 'daha fazlasını' barındırmadığı sürece, siz o odaklanmayla esir alınmış sayılırsınız. Diyelim ki; yâriniz, bir metruk ahşap evin duvarı. Değil kapıya yürümek, duvarı yumruklasanız dışarıya çıkmak için size yol açılacak. Ama siz duvardaki çatlaklara, girinti ve çıkıntılara, size nakış gibi gelen fena izlerine âşık olmuşsunuz. Sizi o duvarın esaretinden kim kurtaracak? Bülbülü gülün esaretinden kim kurtarır? İnsan birşeye tutulunca etrafındaki duvarları kaldırmakla özgür kalabilir mi? İşte oyalanmak böylesi bir esarettir. Aşk, eğer âşık olduğunuz 'ibaret' ise, bir esarettir.

Allah'a âşık olmanın böyle mantıklı bir yanı da var. Hesabını bilen için kazandırıcı bir yan. "Herşey yok olup gidicidir, Ona bakan yüzü müstesna!" diyen ayet bize yalnızca 'sağlam yere yatırım yapmayı' önermiyor. Ona bakmadıkça 'ibaret' kalacak olanın yüzüne bakmanın esir alıcılığı da var bu ihtarda. Yani yüz, eğer ona bakmıyorsa, yok olup gidicidir.

Yok olup gitmek ne demek? Önce 'ibaret' kalmak demek. Yıkılmaya başlamadan önce herşey bir duraklama dönemi yaşıyor. Durduğu zaman yıkıldığı zaman kadar can yakmaz belki. Ama oyalar. Artmayan bir varlıkla meşgul olursun. "Gaye-i hayal olmazsa veyahut nisyan veya tenâsi edilse, ezhan enelere dönüp etrafında gezerler..." derken mürşidinin, "Dünya bir oyun ve oyalanma yeridir..." buyururken vahyin sana fısıldadığı şey budur. Dünya ile yalnız firâk değil, lezzet ilişkine de dikkat et: Zevkli. Fakat artmıyorsun. Varlığını arttırmayan şeyden uzaklaş. Seni kendi ekseninde döndüren, fakat bir yere götürmeyen çukurlardan kaçmaya bak. Çukur değil girdap onlar. Dönerken alçaltıyorlar. Aslında fenaya gidiyorlar. Giderken seni de götürüyorlar. Oyalandıkça geriliyorsun ey ahsen-i takvim. Böyle giderse nihayetin esfel-i safilîn.

Sen insan değil misin? O halde kalmak'tan ziyade artma'yı seversin. O halde sana varlık katmayacak, seni renkten renge bulamayacak, yeni bir Ahmet, Sibel, Mustafa, Büşra, Ömer, Ayşe olarak uyandırmayacak rüyalara neden yatasın? Neden sırf kendin kalmaya razı olasın. Reşha ol. Yani demem o ki; bir çiğ tanesi ol; kendinden vazgeç. Gece görünmezsin zaten. Güneş vurunca buharlaşmayı da sen göze al. O kadar latif olsun varlığın. Ancak bu letafet içinde başka şeyler olmakla zenginleşirsin. Buhar olursun. Hava olursun. Artık o havaya biner kimbilir kaç çiçekte, bedende, yerde bir 'şey' olursun. Demek, daha çok varolmanın yolu biriktirmekte değil.

"Yiyiniz, içiniz, lakin israf etmeyiniz!" derken Kur'an seni yolda yürümekten caydırmıyor. 'Yolu tutmaya (beraberinde götürmeye) çalışmaktan' men ediyor. Çünkü manzarayla çok oyalanmak, varmak değil; yolda kalmaktır. İsraf, oyalanmaktır. Biliyorsun: Cep telefonuyla her anını görüntülemek seni daha 'kalıcı' kılmıyor. Tutamıyorsun. Bari yolda oyalanma. Derviş Yunus'un dediği gibi: Sonra göçer kervan, kalırsın dağlar başında... Ne diyecektim ben? Hah: Kendisiyle oyalanmayan yazmak eylemi mutludur. Bu yazı da mutludur. Hiçbir şey salt kendisiyle oyalanarak ve kendisiyle varolamıyor. Kayyum ve Samed olan Allah hariç.

Yaranın inkârı her yaradan daha büyük yaradır

'Delilleri küçümsemek' diye bir hastalığımız var arkadaşım. Acizliğimizden kaynaklanıyor. Çünkü ellerimiz pek küçük. Okyanussa çok b...