1 Ağustos 2013 Perşembe

Nasıl bir cemaat?

Bediüzzaman’ın lahikalara bakışı, diğer eserlerine bakışı gibi değil. Orada yapmak istediği farklı birşeyler var gibi geliyor bana. Belki daha önce de yazdım hakkında. Lahikalar, kurguları itibariyle, artık yazarın okurlarıyla buluştuğu, hatta kaynaştığı, hatta ortak eserler ortaya çıkarmaya başladığı bir platform.

Okurların talebiyle de olmuyor bu. Yazar, bizzat kendisi, okurlarını sıkıştırarak, mektuplar isteyerek, eserleri hakkında kendilerine sualler sorarak yazılmasını sağlıyor bu mektupların. Ben, lahikalardaki bu ortak yazım dilini okurun; yazarın ve eserin bir parçası haline gelmesi açısından çok anlamlı buluyorum. Kendisi yazımına katılmış bir okur kadar, kim bir kitabı destekler ve böylesi sever? Böylesi yakınlıklar ister istemez muhabbet sebebidir. Karşı konulmazdır. Fıtrattır.

Fakat bunun arkasında, Bediüzzaman’ın oluşturmaya çalıştığı ikinci şey; yalnızca okur kazanmanın ötesinde birşey. O, kendisini okumakla yetişen okurların; anlatmakla bunu geliştirmelerini ve yazmakla başkalarını da yetiştirmesini istiyor. Mesela Barla Lahikası’ndaki şu kısacık mektup bu noktada ne kadar ders verici:

“Bahtiyar kardeşim Hüsrev,

Şu Risale bir meclis-i nuranîdir ki, Kur’ân’ın şu münevver, mübarek şakirtleri, içinde birbiriyle mânen müzakere ve müdavele-i efkâr ediyorlar. Ve yüksek bir medrese salonudur ki, Kur’ân’ın şakirtleri onda herbiri aldığı dersi arkadaşlarına söylüyor. Ve Kur’ân-ı Mu’cizü’l-Beyânın hazine-i kudsiyesinin sandukçaları olan Risalelerin satıcı ve dellâllarına muhteşem ve müzeyyen bir dükkân ve bir menzildir. Herbiri aldığı kıymettar mücevheratı birbirine ve müşterilerine orada gösteriyor. Bârekâllah, sen de o menzili çok güzel süslendirmişsin.”

Yani Bediüzzaman’ın, eserlerini telif etmesinin ardından okurları arasında oluşmasını istediği zemin, böyle bir zemin. Düşündüğü cemaat de belki böyle bir cemaat: Münevver öğrencilerin birbirleriyle fikirlerini paylaştığı, aldığı dersi arkadaşlarına aktardığı bir platform. Okumanın bir adım ötesinde Bediüzzaman, talebeleri için ikinci bir hareket alanı daha tasarlıyor ve açıyor böylece. Gördüklerini yazacaklar ve onları birbirleriyle paylaşacaklar. Bir hakikatin çok renklerini görüp birbirleriyle onları müzakere edecekler.

Bu noktada diyebiliriz ki; Bediüzzaman, oluşturmaya çalıştığı okur sınıfıyla, aslında düşündüğümüz gibi katı kuralları, tabuları, uyulması gereken prosedürleri olan cemaat yapısı hayal etmiyor. Onlardan asıl istediği şey: Fikirlerini birbiriyle müzakere etmeleri. Mücevheratlarını birbirleriyle paylaşmaları. Belki eleştirilerini bile... Birbirlerini sınamaları ve doğruya beraber koşmaları. O nedenle bazen kendi içimize dönük şeyler söylüyor ve kardeşlerimize sitem ediyoruz: Müdavele-i efkâra izin verilmeyen yerde nasıl cemaat olur?



Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Yaranın inkârı her yaradan daha büyük yaradır

'Delilleri küçümsemek' diye bir hastalığımız var arkadaşım. Acizliğimizden kaynaklanıyor. Çünkü ellerimiz pek küçük. Okyanussa çok b...