Gabor Mate, Vücudunuz Hayır Diyorsa kitabında diyor ki: "Sanatsal ifade, duyguları etraflıca ele almanın bir yolu değil, sadece duyguları dışavurma biçimidir." Buna yazmak noktasında bir itirazım var. Eğer yazmayı da sanatsal ifadenin bir çeşidi sayacaksak (ki saymalıyız) o zaman bu genellemeci cümlenin dışına seyahat etmemiz gerekir. Çünkü ben biliyorum ki; yazmak yalnız teşhis edilmek değil, bir nevi tedavi olmaktır. Sadece dışavurum anlamında değil. Dışavurulanın herkese açıklığı anlamında da geridönüş almak kaçınılmazdır.
Bu noktada onu resimden veya müzikten ayırıyorum. Resimde veya müzikte dışavurulanın kapalılığı yahut da keskin bir okuma isteyişi, onu yazı kadar açık kılmıyor. Bizi cümlelerimizden yakalamak daha kolay. Ve Allah da bize vahyini cümlelerle yolluyor. Geri kalan bütün sanatsal yapıtlarını bu cümlelerin eşliğinde okuyor ve görüyoruz. Yine ayet-i kerimenin ifadesiyle 'pekçoğunun yanından tesbihini anlamadan' geçiyoruz. Ama vahyin açıklığı, onu farkedenlerin sayısını diğer ayetleri farkedenlerin sayısından daha yüksek/çok kılıyor.
İkinci olarak; insan, yazdığında kendinden öteye seyahat eder. Bir üçüncü kişi olarak yazılanı ve kendini seyretme imkanı kazanır. Bu noktada kendi kitaplarını tekrar tekrar okuyan müelliflerin, bazen okuduklarından tekrar tekrar birşeyler öğrendikleri olur. Bir kitabın bizim içimizde dokunduğu teller kadar, yazar içinde de dokunduğu yerler vardır. Bediüzzaman'ın Mesnevi'sini anımsayalım. Orada, eserinin yazım hikayesini de okurlarına nakleden Bediüzzaman, bunun bir Eski Said'den Yeni Said'e dönüşme yolculuğu olduğunu söyler. Yani yazarken değişmiştir. Yazarken bambaşka birisi olmuştur. Yazdıkları en az dışındaki okurlar kadar, içindeki okuru/arayışçıyı sahil-i selamete çıkarmıştır.
Devanı içine saklıyor bazen Allah. Sen onu kaleminle dışarı çıkarıyor ve rahatlıyorsun. Kendi denizlerinin dalgıcısın. Nefesini bir sayfacık olsun tut. Kalemini kalbine batır.
Yalnız Bediüzzaman değil, böyle pekçok yazar var kendi kalemini üçüncü bir kişinin kalemi gibi gören ve onunla yetişen. Yazarken öğrenen. Allah ağaçlarda meyve yarattığı gibi insandan da kalemle bir mahsul alıyor. Kimisininki acı, kimisininki tatlı. Ama insan da hasat ediliyor.
Aynada bedenini izler, beyaz sayfalarda ruhunu. Teşhis önce 'görmeye' bağlı birşey değil mi? Kendimizi ve zaaflarımızı görmenin yoludur bir nevi, yazmak. Allah'ın 'kalemle yazmayı öğreten' oluşu, Kur'an'da hikmetsizce altı çizilen birşey değil. Resim yapmayı öğreten de o, müzik yapmayı öğreten de. Fakat dikkat et: Yazının altını daha kalın çiziyor. Vurgu, azı çoğa galip kılma sanatıdır. Allah birşeyi, başka şeyleri anmadığı halde, anıyorsa, sen galiben ona muhtaçsındır. Tıpkı 114 kez Rahman ve Rahim oluşunu anması gibi. Biraz da bu yüzden çocuklarınıza yazmayı sevdirin bence. Sırf dersler için değil. Ve yazdıklarını okumaktan sıkılmayın. O bile farketmez bazı şeyleri kendi hakkında, siz bu sayede farkedersiniz.
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Yaranın inkârı her yaradan daha büyük yaradır
'Delilleri küçümsemek' diye bir hastalığımız var arkadaşım. Acizliğimizden kaynaklanıyor. Çünkü ellerimiz pek küçük. Okyanussa çok b...
-
Allah kendisini rahmetiyle sarsın sarmalasın. Bu sıralar Esad Coşan Hocaefendi'nin (k.s.) Ramuzu'l-Ehadis derslerini takip ediyoru...
-
" Seninle gurur duyuyorum ama vicdan aynı zamanda düşmanın olabilir. Vicdanlısın, merhametlisin ve aynı zamanda sevimli ve tatlısın. O...
-
Hatırlarsanız, bir hafta kadar önce Cemil Tokpınar abiye dair bir analizimi yazmıştım. Çok derinlemesine sayılmayacak, kısacık birşey. Şim...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder