22 Aralık 2014 Pazartesi

Güya Allah'ı takdis ederken...19: Bir arkasıyarın olarak Mustafa İslamoğlu ile Yalan Rüzgarı

Fitne, cahilliğimizden besleniyor. Bediüzzaman'ın hayrı vücudî, şerri ise ademî olarak tarif etmesinde böyle de bir anlam derinliği var. Ne ki, ilmimizle dolmuyor; o boşluktan, o cehaletten birisi bir fitne çıkarıyor, sınanıyoruz. Bilmediğimiz yerden gelen sualler en çok kafamızı karıştıranlar oluyor. Mesela; Mustafa İslamoğlu'nun hadislere dair attığı iftiralar, azıcık kitap kapağı açmışlığı olduğu için, hem de hadisler konusunda bilgimiz taklidilikten tahkikiliğe yükselmediği için şüphe uyandırıcı. Sağlam muhaddislerimiz de çıkıp malum şahsa ağzının payını vermediğinden avam mutehayyir kalıyor. "O mu, bu mu?" diyor.

Örneğin; Bediüzzaman'ın da Risale-i Nur'da zikrettiği, 'İmam Ahmed b. Hanbel'in bir milyon hadisi ezbere bilmesi' meselesinden İslamoğlu şöyle bir fitne çıkarıyordu hep: "Ahmed b. Hanbel eğer bir milyon hadis biliyorsa ve Müsned'ine de yalnızca otuzbin tanesini almışsa, belli ki dokuzyüzyetmişbinini atmıştır." Bunu söylerken de demek istediği şu aslında: "Ahmed b. Hanbel bile hafızasındaki dokuzyüzyetmişbin hadisi uydurma bulmuş, güvenmemiş, eserine koymamıştır." Derslerini, programlarını takip edenler bilirler. İslamoğlu'nun hadislerin ve hadis kaynaklarının sıhhatine yönelik en çok fitne/şüphe ürettiği argümandır bu. Bir cerbezedir. Nasıl? Onun gözünde eserine koymamak, sağlıksız bulmakla eşdeğerdir. Demagoji burada başlar.

"Güya Allah'ı takdis ederken..." serisini yazarken bir yandan da İslamoğlu hakkında kim/ne söylemiş onları araştırıyorum. Onun fitne ürettiği konular hakkında sıhhatli bilgilere ulaşmaya gayret ediyorum. Maalesef dinî konularda avamdan ziyade bilgili değilim. Keşke dalının uzmanı âlimlerimiz şu adama sağlam cevaplar yazsa, ama onlar yazana kadar boş durmak da olmaz. Benzer şüpheler kalbine gelebilecek kardeşlerime mukni malzeme üretmeye çalışıyorum. Gerçi, Allah razı olsun, Ebubekir Sifil Hoca'nın bu tehlikeyi daha evvelden öngörmüş cevapları var. Ben de yeni yeni izliyorum. Ama bir tek Ebubekir Hoca'nın mı üzerine vazife bu iş? Daha fazlası olmalıydı ve olmalı. Ehl-i sünnete itikadına yönelik böylesi bir saldırıya daha fazla cevap üretilmeli/yayılmalı.

Geçenlerde nette böyle arama yaparken Müsned üzerine de çalışması olan Muhaddis Şuayb el-Arnavut Hoca'nın İslamoğlu'na verdiği cevapları gördüm.[1] Yukarıdaki iddiayı kendisine soruyorlar, diyor ki: "Yalancı bu adam! Hazret-i Peygamberin hadisleri Ahmed b. Hanbel, Buharî, hepsininki beraber tekrarlarla kırkbine ulaşmaz. Bu söz, hadislerin rivayet edildiği yolların sayısı olarak anlaşılır ancak, hadislerin sayısı olarak değil. Yani mesela şu hadis on yoldan rivayet edilmiş. Âlimler bunu on hadis olarak saydılar. Oysa aslında birtek hadistir. Şayet bu adamda ilim olsaydı, böyle şeyler söylemezdi. Hadislerin birçok rivayet yolları vardır. Bazen bir hadisin on tariki olur. Bazen yirmi olur, bazen otuz olur. Fakat buna otuz hadis denmez ki! Buna birtek hadis denir. Allah Resulü aleyhissalatu vesselamdan rivayet edilen hadis en fazla yirmibeş veya otuzbindir. Bu adam yalancıdır."

Başka bir videosunda ise Mustafa İslamoğlu'nun kendisine de hadis attığı yönünde yaptığı ithama daha sert bir cevap veriyor: "Birtek hadis bile atmadım. Eğer Türkiye'ye gitme imkanım olsa, bu adamla görüşür ve derdim ki: 'Gel dua edelim beraber. Allah'ın laneti yalancının üzerine olsun. Kim yalan söylüyorsa, Allah'ın laneti üzerine olsun.'"

Fitneciyi görüyor musunuz? Şapkadan ne tavşanlar çıkarıyor. Sen, avamın bilgisizliğinden faydalan, önce bir milyon hadis ezberini herbiri farklı hadismiş gibi bize yedir, sonra onları koymayışını da koymadıklarını 'uydurma bulmak' diye bize yedir, sonra bu ellerden bize ulaşan dinî 'uydurulmuş din' diye bize yedir. Allah fitnecinin matruşka tabiatlısından korusun. Açtıkça içinden başkası çıkıyor. Cerbeze budur işte. Elinde hakikat olmayanın, kırık ayaklı sandalyeleri birbirine yaslayarak yalanını ayakta tutma çabasıdır.

Demek ki, bu adamın 'demediğini dedirdiği' ilk kişi Bediüzzaman değilmiş. Adamın ahlakı böyle imiş. Mesleğini birilerinin ağzından yalan söylemeye, bilgileri çarpıtmaya, olmayan şeyleri oldurmaya vakfetmiş. Tıpkı Mustafa Özcan Hoca'nın İslamoğlu'nun Şatahatları yazısında dediği gibi: "Tutarsızlıklar bir meşrep veya mezhep olursa bu 'İslamoğlu mezhebi veya meşrebi' olabilir." Öyleyse, bu adam olsun, bir başkası olsun, İslamî konularda daha fazla bilgi sahibi olmak ve ortaya çıkan sorulara dair hakikatin aslını araştırmak hepimizin vazifesi ve ödevi olmalı. Mihenge vurmadan kalpte saklamamalı. Şer ademden bahsediyor. Eğer boşluklarınız varsa, fitneni oralardan nemalanması doğal. Diyanet İşleri'ni de bu noktada daha aktif katılıma çağırıyoruz. Adam gözümüzün önünde Yalan Rüzgarı dizisine İslamî uyarlama yapıyor. Susarak da fitne söndürülmez ki. Sükûtu, merhametten değil, ikrardan sayıyor bu insafsızlar.



[1] İzlemek isteyenler için: https://www.youtube.com/watch?v=4hGNuxT4_es#t=213

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Yaranın inkârı her yaradan daha büyük yaradır

'Delilleri küçümsemek' diye bir hastalığımız var arkadaşım. Acizliğimizden kaynaklanıyor. Çünkü ellerimiz pek küçük. Okyanussa çok b...