Yani evet, birşeyleri ıskalamış olduğum kesin. Birşeyler kesinlikle arkamda kaldı. Onlara yetişseydim veya dokunsaydım veya sahip olsaydım hayatım daha güzel olacaktı belki. Belki de daha mutsuz olacaktım. Fena olan şu ki; onlara yetişemeyişimle artık hayalgücüme kötü ihtimalleri kabul ettiremez oldum. İnsan, olabilecekler hakkında ister istemez iyimser oluyor. Nasıl tarif etmeliyim bunu sana? Belki şöyle:
Diyelim ki, herhangi birşey eline geçmedi. Çok sevdin, kavuşamadın. Çok istedin, elde edemedin. Çok uzandın, tutunamadın. Artık onun hakkında kafanda dolaşan tek fikir, tek hayal, tek tasavvur, eğer kavuşabilseydin, o sende veya sen onda kalsayın olabilecek güzel şeyler hakkında. Hiç aksi yönde tefekkür etmiyoruz/edemiyoruz. "Belki de berbat olacaktı herşey!" diyemiyoruz. Platonik olanın risksiz huzuru kimseye yeterli gelmez. İnsan sevdiği şeyler hakkında karamsar olamıyor işte.
Karamsarlık da aslında bu sahip olamayışın bir tecellisi. Senin olmayan sende karamsarlıktır. Bencilin gözünde malikiyetinde/sahipliğinde olmayan her nokta karanlıktadır. Işığı kendisidir çünkü. İnsanın zalim oluşu/zulmeti/karanlığı/karartması sahip olamadığı hakkında çektiği kederden geliyor olabilir mi? Ne ki, senin olmadı, senle olmadı, sende kalmadı; artık senin için bir karanlık kaynağı oluyor. Gidişinden elem çektiğin gibi 'kalabilmesi' ihtimalinden de elem çekiyorsun. Bir giden, hep gidiyor. Her gün gidiyor. Her an gidiyor. Tüm firaklar ebedîdir böyle bakınca. Unutamadığın sürece öyle.
Hem unutmak kurtarıcı mı? Bu konuda da şüphelerim var. Unuttuğum şeylerin kederinin kalbimden gittiğini bana kim ispat edebilir? Halbuki unutkanlarımızın neşeli olduğuna da şahit olmuyoruz. Alzheimer hastalarının sürekli bir neşe halinde olduğunu kim söylemiş? Bence unutulanın (eğer öyle birşey mümkünse) bıraktığı iz dahi gitmez, kalır.
İnsan, sürekli yeni bir insan olarak, hayatının her parçasında birşeylerin iz bırakıp şekline şekil kattığı, bir heykel gibi. Yaralanmış bir yerini tekrar eski haline döndürmen mümkün değil. "Eski hal muhal. Ya yeni hal, ya izmihlal..." Yıkılıp çökeceğiz artık değişemediğimizde. Heykelin son rötuşu atıldığında. Şahitliğimiz bitmiş olacak. Ve biz o zaman bencilliğimizin her anının eleme kaynak olduğunu; hodbin olanın ister istemez hodgam, hodendiş ve bedbin yaşadığını anlayacağız. Allah, bize, gaybda olan kendisine iman etmemizle, görünürde olan kendimize dayanmanın arasındaki farkı böyle öğretecek. Varolanın kendisinden vazgeçmesi, bir nevi 'var iken yoku seçmesi' zordur. İmtihan kolay birşeyin üzerinde dönmüyor demek. Fenerini kıracaksın, güneşin olacak. Çünkü karanlık fenerinin ışığından yaratılıyor.
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Yaranın inkârı her yaradan daha büyük yaradır
'Delilleri küçümsemek' diye bir hastalığımız var arkadaşım. Acizliğimizden kaynaklanıyor. Çünkü ellerimiz pek küçük. Okyanussa çok b...
-
Allah kendisini rahmetiyle sarsın sarmalasın. Bu sıralar Esad Coşan Hocaefendi'nin (k.s.) Ramuzu'l-Ehadis derslerini takip ediyoru...
-
" Seninle gurur duyuyorum ama vicdan aynı zamanda düşmanın olabilir. Vicdanlısın, merhametlisin ve aynı zamanda sevimli ve tatlısın. O...
-
Hatırlarsanız, bir hafta kadar önce Cemil Tokpınar abiye dair bir analizimi yazmıştım. Çok derinlemesine sayılmayacak, kısacık birşey. Şim...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder