Cenab-ı Hak bize 'Allah' olduğunu, Allah içre 'Rahman' olduğunu, Rahman içre 'Rahim' olduğunu neden bu kadar sık hatırlatıyor? Çünkü bunu bilmeye ihtiyacımız var. Samediyet penceresinden bakınca görüyoruz ki; her tekrar, mükerrer ihtiyacımızın karşılığı. Öğün sayısı açlık sayısınca. Demek; bizim Allah'ın Allah olduğunu, Allah içinde/yanında Rahman olduğunu, Rahman içinde/yanında Rahim olduğunu bilmeye ihtiyacımız var. Onu biliş, bu 'içiçelik' hatırda tutulmadan yapılmamalı. Allah'ın hangi ismini bilsek, içinde başka bir ismin de bize gözkırptığını unutmamalı. Ki Kur'an'da yeralan fezlekeler de bize aynı sırrı ders veriyor: Allah hem Alîm hem Hakîm'dir. Hem Rauf hem Rahim'dir. Hem Semî hem Alîm'dir. Hem Ganî hem Hamîd'dir.
Bu, esma tefekkürünün en önemli parçalarından birisini oluşturur: İsimler arasındaki geçişler... Fiilden isme uzanan dikey bilişi, isimden isme yatay bir marifete dönüştürmek bu farkındalıkla mümkündür. Rahman olanın aynı zamanda Rahim olduğunu, Rahmaniyetinin Rahimiyeti de iktiza ettiğini bilmek gerekir esmayı tefekkür ederken. Tıpkı Alîm olanın Hakîm de olması gerektiğini bilmek gibi... Her işini hikmetle yapıyorsa demek ki herşeyi biliyor da yapıyor. Herşeyi biliyorsa elbette her eylediğini de o ilimce/hikmetle eyliyor. Rahman olan Allah'ın kainatı kuşatan Rahmaniyet tecellileri de bize şunu söyletiyor:
Allah, eğer bu kadar Rahman'sa, benim diğerlerinden ayrıldığım noktalarda da bana özel ikramları olmalı. Bu güneş farklılıklarımda da beni gölgede bırakmaz. Farklılığımı gözetememenin aczi ona dokunamaz! Benim yüzüm başka insanlara her noktada benzemediği gibi bahtım da benzemez. Bahtım benzemediği gibi kalbim de benzemez. Kalbim benzemediği gibi derdim de benzemez. O vakit, Rabbimin Rahmaniyetinin en ince dairelere kadar tasarrufu olmalı. Ki o da Rahimiyettir. Farklı olana yetişen 'hususi imdad'dır.
"Sonra, o kavânin-i külliye ve desâtir-i umumiye meydanlarında esmâlarını tecellî ettirip tenvir etti. Sonra, bu kanun-u küllînin tazyikinden feryad eden fertlere, Rahmânü'r-Rahîm isimlerini hususî bir surette imdada yetiştirdi."
Hususi imdatlardır en çok bizi Allah'ın kudretinden ümitvâr kılan. Yaşadığımız halet nasıl bir karanlık olursa olsun, o Şems-i Sermed'in ziyasının bizi ıskalamayacağını biliriz. Hiçbir başkası, ne kadar büyük olursa olsun, bizi gölgede bırakamaz. Rahimiyet Rahmaniyetin kemali için gereklidir. Tıpkı Hakîm ismi için Alîm isminin gerekli oluşu gibi.
Biliriz ki: Allah'ın Rahmaniyeti (hâşâ) kontrolsüz bir saçış/bağış değildir. En küçük mahlukatının en ince derdini bilip, ona has devaları da o büyük dağıtış içinde gözeten kemalde bir bağıştır. İşte bugün üç aylara giriyoruz. Bize bağışladığı imanlı zamanlar içinde Rahman ismini görüyoruz, mübarek vakitlerin içinde ise Rahimiyetini okuyoruz. Çünkü bu özel alanlara/has ikram dairelerine ihtiyacımız var. Kervan göçüp dağlar başında yalnız kaldığımız zamanlar var. Besmele diyor ki bize: Dikkatli olun! Rahman olan aynı zamanda Rahim'dir. Geride kalmışlara has ikramları da vardır. Hayatınızın içindeki özel ikramları sakın ha sakın gözden kaçırmayın! En çok siz olduğunuz yerden/kalbinizden ve en çok şuurda olduğunuz yerden/dikkatinizden Allah'a bağlanın.
"Demek, Bismillâhirrahmânirrahîm, sahife-i âlemde bir satır-ı nuranî teşkil eden üç sikke-i ehadiyetin kudsî ünvanıdır ve kuvvetli bir haytıdır ve parlak bir hattıdır. Yani, Bismillâhirrahmânirrahîm, yukarıdan nüzûl ile, semere-i kâinat ve âlemin nüsha-i musağğarası olan insana ucu dayanıyor. Ferşi Arşa bağlar, insanî arşa çıkmaya bir yol olur."
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder