Yani 'görülmedikleri yerlerden görmek' cümle iblislerin sahip olduğu bir avantaj. Bir strateji. İmtihan sırrı gereği bağışlanmış bir imkan. Hatta bir gelenek. Onlar da tuzaklarını böyle menzillere kuruyorlar. Dikkat edin: Küresel güçlerin 'toplum mühendisliği' çalışmaları da yine aynı taktiksel zemin üzerinden yürütülüyor günümüzde. Felak sûresindeki o sırlı anlatıma dokunursak: 'Düğümlere üfleyenlerin kötülüğü' bizim onları sezemediğimiz yerlerden bünyeyi sarıyor. Aldatıyor. Kandırıyor. Yandırıyor.
Öyle ya: Düğüm nedir? Düğüm iki nesnenin birbirine tutturulduğu kısımdır. Düğümler sayesinde birliktelikler varolurlar. Onların varlığıyla çözülmezler. Ancak düğümler aynı zamanda zaaflardır. Birliktelikler yine en kolay düğümlerinden ayrılır. Bir ilmeği çözmekle koca bir bütünlüğü beraberliğinden edebilirsiniz. Tıpkı bugün sahip olduğumuz toplumsal fayhatları gibidir onlar. Türk-Kürt, Sünni-Alevi vs. birçok ipimiz var bugün de. Bugün de onları birarada tutan düğümlerimiz var. Farklılıklarımızı barıştıran üstkimliklerimiz var. Ancak düğümlere üfleyenler kötülüklerini bu hassasiyetlerle tutuşturmaya çalışıyorlar. Hilelerini üflüyorlar. Öğütlüyorlar. Tetikliyorlar. Manipüle ediyorlar. Kaşıyorlar. Kızıştırıyorlar.
Ben Bediüzzaman'ın "Garp husumeti bâki kalmalı!" derken dikkat çektiği şeyin bir parça da bu olduğu kanaatindeyim. Bu temkinin devamı ancak düğümlerimiz hakkında 'koruyucu bir endişe' sahibi olmamızı sağlayabilecektir. Aksi takdirde, yani şeytanın şeytanlığı unutularak, erişilecek bir kemal yoktur. Şeytana karşı gayet uyanıkken koruyamadığımız zaferi onu göremeyeceğimiz bir yere geçerek elde edeceğimizi düşünen, en hafif ifadesiyle, aptaldır. Yahut da tembel bir devekuşudur. Başını kuma sokmakla hevakâr nefsini aldatmaktadır. Halbuki onun bu sûrette saklanışı(!) sayyad için en kolay avlanıştır.
Bugün liberal siyaset tam da böylesi bir avcılık sezonu geçiriyor. Gittiği ülkelerde öncelikle kendisinden kaçmayı bırakmış evcil devekuşları yetiştiriyor. Sonra bu yarı aydınlar sayesinde diğer devekuşlarının düğümlerine üflüyor. Herşeyin başının hayat olduğunu, hayatsız hiçbir albenili kavramın anlam taşımadığını, toplumun hayatının da ittihadda saklı bulunduğunu unutan basiretsiz bireyler de, çeşitli manipülasyonlar eşliğinde, kendi elleriyle bağlarını çözüyorlar. Bunu yaparken de savundukları davanın adını "Yaşasınlar!" ile haykırıyorlar. Çünkü iyi birşey yaptıklarını sanıyorlar. Çünkü artık İblis'in varlığına inanmıyorlar. Husumetlerini unutmuşlar. Gardlarını bırakmışlar. Bu nedenle de kolay avlanıyorlar.
Arkadaşım, Felak sûresinin en yakın arkadaşı Nâs sûresi ise, Mushaf'a hâtime verirken şöyle bir uyarı yapıyor bizlere: Kalplere vesvese verenlerin şerrinden bütünlüğünüzün sahibine sığının. "İnsanların Rabbine. İnsanların Melikine. İnsanların İlahına..." Evet. Hak Teala dinini tamamladı. İslam kemalini buldu. Fakat imtihan sürüyor. Furkan'ın bu iki sûreyle sonlanması bana bu açıdan da manidar geliyor. İkisi de hiçbirşeyin 'çantada keklik' olmadığını hatırlatır türden çünkü. Güvercin tedirginliğinin hep korunmasını öğütler cinsten. Ve sanki onlar da bir tür husumetin bâki kalması lüzumunu tekrar ediyorlar. "Basiretsizlik etmeyin!" diyorlar. "Siz avcıyı kollama tedirginliğini terkederseniz avlanmaktan kurtulamazsınız."
Yine, A'râf sûresinin 27. ayetinde aktarılan Hz. Âdem ile Havva'nın o şaşkın çıplaklık hissi, 'ummadığı anda-makamda-mekanda-kişide tuzağa düşürülenin hissine' ne çok benzer değil mi arkadaşım? Ve mezkûr ayetin nihayeti aynı sadedde ne güzel söyler: "Şüphesiz biz şeytanları inanmayanların yoldaşları yaptık." Evet. Dininin sana öğrettiği dostluklarda-düşmanlıklarda imanın ne kadar zayıflıyorsa, ne kadar sebatın gevşiyorsa, ne kadar dikkatten düşüyorsan, o kadar şeytana avlaşıyorsun arkadaşım. Yoldaşlaşıyorsun. Arkadaşlaşıyorsun. Çünkü ferasetle göremiyorsun. Evet. Evet. Cennetinden olmak istemiyorsan tıpkı bir maral gibi avcılarına iman et. Hem aczine yaraşır bir şekilde dörtbiryanını rasat et. Yoksa avlanacaksın. Bitirirken Rabbü'l-âlemîn'den dileğim: Seni de beni de böyle cahil davetçilerden eylemesin. Âmin. Âmin.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder