Okuyanlar bilir. Bediüzzaman'ın gönlünde İşaratü'l-İ'caz'ın bambaşka bir yeri vardır. Sonradan satırlarına dokunmaya çekindiğini zikreder mesela. Neden? Bir müellif kendi satırlarına dokunmaya neden çekinir? Çünkü cephede yazılmıştır. Her an ölümün muhtemel olduğu bir mevkide tefekkür edilmiştir. Yeni Said bile, Eski Said'e dair bütün pişmanlıklarına rağmen, bu ihlasına hürmet gösterir: "Evet, tashihe muhtaç yerleri vardır; fakat hatt-ı harpte, büyük bir ihlâsla, şehidler arasında yazılıp giydirilen o yırtık ibarelerin tebdiline (şehidlerin kan ve elbiselerinin tebdiline cevaz verilmediği gibi) cevaz veremedim ve kalbim razı olmadı. Şimdi de razı değildir; çünkü o zamandaki ihlâs ve hulûsu şimdi bulamıyorum." Bu kanaatini Tenbih'inde tekrar be tekrar da ifade eder: "Fakat şimdi ise Yeni Said nazarıyla mütalâa ettim: Elhak, Eski Said'in bütün hatiatıyla beraber, şu tefsirdeki tetkikat-ı âliyesi, onun bir şaheseridir. Yazıldığı vakit daima şehid olmaya hazırlandığı için, hâlis bir niyetle ve belâgatın kanunlarına ve ulûm-u Arabiyenin düsturlarına tatbik ederek yazdığı için, hiçbirini cerh edemedim."
Geçenlerde ABD'li bir hanım Tiktok'da şöyle ağlıyordu: "Eğer bir Tanrı varsa bu insanlar kesinlikle Onun halkıdır." Yalnız gayrimüslimler sormuyor arkadaşım. 7 Ekim'den beri hepimiz soruyoruz: "Gazzelilerin imanındaki sır nedir?" Çünkü bu imanda, kâfirlerin anlayamadıkları kadar, bizim de ulaşamadıklarımız var. Evet. Nasıl bir insan ailesinin tamamını kaybeder de Allah'a karşı en ufak bir şikayette bulunmaz? Haydi, şikayeti geçtim, nasıl bir de övüncünü ifade eder? Bir şehir yokolur da kalanlar nasıl zayıflık emaresi göstermez? Başlarına tonlarca bomba yağan çocuklar bile nasıl kameralara heybetle Kudüs'ü geri alacaklarından bahseder? Nasıl olur bu? Nasıl? Nasıl?
Tamam. Biz de, elhamdülillah, müslümanız. Fakat bu halet-i ruhiyeyi artık kavrayamıyoruz. Herşey teoriden ibaret değil. Bir vaizin vaazında söylediklerini yaşaması kolay mı? Tarihten duyduklarımızı masal görmeye başlamıştık halbuki. Bedir, Malazgirt, Çanakkale... "Abartıyorlar canım!" diyorduk içten içe. Şimdi 'Gazzeliler' diye birileri ortaya çıktı. Hepsini masal olmaktan çıkardı. Vay arkadaş. Demek olurmuş. Demek yapılıyormuş. İşte şuradalarmış. Hiroşima'dan beter bombalandıkları halde yıkıntılar içinde göğüs göğüse çarpışmayı bekliyorlarmış. Onların üstünü toprak kaplarken bütün bir mazinin üzerinden ölü toprağı kalkıyor. Şehidlere cidden 'ölü' denmiyor. Çünkü onlar ölür gibi görünürken ümmetin göğsüne Muhammedîlik canı üflüyorlar. Her kim nasiplense diriliyor.
Bugünlerde, arkadaşım, Gazzelilerin imanını 'rabıta-i mevtleri' üzerinden de okuyorum. Ve, yukarıda zikrettiğim, Bediüzzaman'ın İşaratü'l-İ'caz'ı yazarkenki haletine benzetiyorum. Evet. Onlar ölümü hatırlarından çıkaramıyorlar. Ölümü hatırlarından çıkaramayacakları şartlarda yaşıyorlar. Kendilerini kemal-i fahirle 'gaza ehli' olarak tarif ediyorlar. Cihadda bu yönüyle bir bereket görüyorum. Hem mürşidim yine bir yerde hikmetle diyor:
"İhlâsı kazanmanın ve muhafaza etmenin en müessir bir sebebi, rabıta-i mevttir. Evet, ihlâsı zedeleyen ve riyâya ve dünyaya sevk eden tûl-i emel olduğu gibi, riyâdan nefret veren ve ihlâsı kazandıran, rabıta-i mevttir. Yani, ölümünü düşünüp, dünyanın fâni olduğunu mülâhaza edip, nefsin desiselerinden kurtulmaktır."
'Rabıta-i mevt' nedir? Rabıta-i mevt ölümle yaşamaktır. Bunu cephe hattından daha sıhhatli ne sağlayabilir? Öyle ya. Her an cennet pasaportunun bir İsrail bombardımanı, kurşunu veya işkencesiyle gelmesine hazır olan Gazzeli murabıtlardan daha iyi hangimiz rabıta-i mevt yapabiliriz? Onları böylesine ulaşılamaz kılan belki de bir ömür ölümle birlikte yaşamalarıdır. Yani akıllarından çıkarmadıkları ecel ihtimalleri imanlarını parlatmıştır. Ve yine belki İslam'da cihadın bu kadar önemsenmiş olmasının bir hikmeti de imana/amele takviye veren şu yönüdür. Yani, müslümanlar cihad ettiklerinde değil, cihadı bıraktıklarında ölür. Mesela, bizim gibi cihadı epeydir unutmuş milyonlar, aynı diriliği göğsümüzde bulamıyoruz. İmanın lezzetini tadamıyoruz. Dünyevîleşmekten kendimizi alıkoyamıyoruz. Ölüm çok uzağımızda geliyor. Hayat çok hoşumuza gidiyor. Kılıcı köreltip duvara astığımızdan ötürü gitgide çürüyoruz. Biliyorsun, mücahidler öldüklerinde çürümezler, ancak cihadı bıraktıklarında çürürler. Şu bilad-ı İslam'da yaşayan Türkler, Kürtler, Araplar... Bizdeki çürümeyi bundan daha zâhir açıklayacak başka ne var?
Cephe etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Cephe etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
16 Aralık 2023 Cumartesi
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)
Yaranın inkârı her yaradan daha büyük yaradır
'Delilleri küçümsemek' diye bir hastalığımız var arkadaşım. Acizliğimizden kaynaklanıyor. Çünkü ellerimiz pek küçük. Okyanussa çok b...
-
Allah kendisini rahmetiyle sarsın sarmalasın. Bu sıralar Esad Coşan Hocaefendi'nin (k.s.) Ramuzu'l-Ehadis derslerini takip ediyoru...
-
" Seninle gurur duyuyorum ama vicdan aynı zamanda düşmanın olabilir. Vicdanlısın, merhametlisin ve aynı zamanda sevimli ve tatlısın. O...
-
Hatırlarsanız, bir hafta kadar önce Cemil Tokpınar abiye dair bir analizimi yazmıştım. Çok derinlemesine sayılmayacak, kısacık birşey. Şim...