"Seninle gurur
duyuyorum ama vicdan aynı zamanda düşmanın olabilir. Vicdanlısın, merhametlisin
ve aynı zamanda sevimli ve tatlısın. O halde söyle bana bu kıza karşı takınman
gereken tutumu biliyor musun? Çünkü başka insanların gücü gibi zayıflığı da
seni mahvedebilir. Zayıf insanlar zararsız değildir. Zayıflıkları onların
güçleri olabilir. Bu kadar dengesiz biri senin için tehdittir Markie ve bir
tuzaktır." Philip Roth, Öfke'den...
Yürüyen karadelikler vardır. Konuşan, nefes alan, çay içen.
Maruz kaldığınızda karardığınızı hissedersiniz. Başkalarının enerjilerini emerek
yaşarlar çünkü. Acılarının zikriyle hayata tutunurlar. Esasında zayıf
değillerdir. Ama tasannu ile bile olsun kullanışlılığını öğrenmişlerdir. Evet. Sahibinin
silah olarak kullandığı bir zayıflık, eğer ondan bencillikle korunmuyorsanız, bir
karadeliktir. İçine çeker. Boğar. Batırır. Hatta diyebilirim ki arkadaşım:
Merhamet, eğer istikametle istimal edilmezse, sahibini ‘en kullanışlı aptallar’dan
eder. Yani şu âlemde ifratı-tefriti tehlikeli olmayan duygu yoktur.
İnsan şefkat ettiğinin parçası haline gelir. Ve onu da
parçası haline getirir. Kalbin tabiatı budur. Kalp dahlolarak sever. Ayık
akılsa hissedilene mesafe koymaya çalışır. Kendini dışarıya iter. Yörünge arar.
Kapılmamak ister. Mantık esasında bir mesafe arayışıdır zaten. Bütünü unutmama
gayretidir. Kuşatıcılığın verdiği dengedir. Sarhoşluğundaysa o da baktığında
boğulur. Artık başka kuvvelerin esaretindedir. O zaman bütünden vazgeçip
parçalanır. Parça olur.
Belki ben de çekildim arkadaşım. Çıktım-çıkamadım.
Bilemiyorum. Fakat umuyorum. Şunu da hatırlıyorum: Kapılanlardan çoğunu
mahveden şefkatiydi. İyi yaptıklarını sanarak yaptılar. Yanlış anlaşılmasın. Karıncayı
inciteceklerden değillerdi. İncitmediler de. Lakin kendilerine pek zulmettiler.
Nasıl? Neden? Niçin? Çünkü hepsini gerçek sandılar. O kadar çok acıdılar ki
sevdiklerine. Acılarını da aramsız sahiplendiler. Yapmacıklığı ayıracak tecrübeleri
yoktu. Manipülasyona yatkınlardı. Kahraman olmak istiyorlardı. Birilerini
kurtarmak arzuluyorlardı. Kurgudan fazlasını çektiler. Bunu samimiyetleri yüzünden
yaşadılar. Oysa yıpranmadı adına yıprandıklarının hiçbirisi onlar kadar.
Karamsarın ağzında dert biber değil sakızdır.
Memnuniyetsizliği keyifle kaşınmasıdır. Yakınmaları alışkanlığıdır. İyimserin
gamıysa hakikattir. Etkisini atlatamaz. Sarsıntısını teğet geçemez. Tasannuya
karşı kalkansızdır. Bu tabiatta olduklarını farkettiğim çocuklara şunu tavsiye
ediyorum: Ebeveynlerinizin sorunlarıyla mesafenizi koruyun. Neden mi? Çünkü
bilerek-bilmeyerek sizi kandırıyorlar. Gönül ayarlarınızla maytap geçiyorlar.
Şöyle ki: Onlar çoğu zaman duygularını sizin kadar yaralayıcı şekilde yaşamıyorlar.
Ağlamaları bile yaz yağmuru gibi. Sizdeki gibi hayata/kendilerine büyük
faturalar çıkarmıyorlar. Kalbinizdeki kadar şiddetli de sarsılmıyorlar. Çünkü
tecrübeliler. Çünkü büyükler. Duvarlarını inşa etmişler. Duygularından
korunacak kadar benciller. Ama siz onlara baktığınızda sizdeki gibi oluyor
sanıyorsunuz. Yanılıyorsunuz.
Böyle bir çocuk ailenin yaşadığının on katını yaşar. Mesela:
Ebeveyni küçük bir borçtan dolayı tartışır ama o mâli felaketin eşiğinde
olunduğunu sanır. Her gerilimde yuvasını uçurumun kenarında zanneder. Bu yüzden
her ebeveynin yapması gereken açıkça anlatmasıdır: Bizim birşey için endişelendiğimizi
düşünürsen hissettiğin gibi olmadığını bil. Kalbimiz kalbinizden farklıdır.
Aşırı duygusallık empati yükünü ağırlaştırır. Muhatabınızda ‘bir’
sizde ‘yüz’ olur. Zayıflıklarını silah kılanlar size kolay zarar verirler. Hem
de kullanırlar. Böyle birisinin dertlenmesi beş dakika sonraki kahkahasını bile
kaçırmaz belki. Fakat sizin uykularınız kaçar. Neden böyle olur? Bence şundan:
Şefkat kurguyu gerçeğe kalbeder. Yansıtılan yalan olabilir ama sizdeki tesiri gerçektir.
Şefkat gibi bencillik de hikmetsiz değil arkadaşım. Allah bir
yerindelik ile yaratıyor herşeyi. Dozunda bencillik de mezkûr karadeliklerden
korumamızı sağlar işte. Kurgu saldırılara karşı duvarımız olur. İçimizdeki
depremleri önler. Tam da bu noktada bir ayrıma girişmem gerek. Evet. “Avcı: Kış
Savaşı” filmindeki karakterler üzerinden yapacağım bu ayrımı. Buz Kraliçesi
Freya (Emily Blunt) ve kız kardeşi Ravenna'nın (Charlize
Theron) yansıttığı iki farklı bencillik var bence.
Açalım: Freya'nın bencilliği ‘acılardan korunma isteği’nden
doğuyor. Kaybının ardından yaşanıyor. İfratından da kötüleşiyor. (Kötülük
bencilliğin ifratıdır çünkü.) Ravenna'nınki öyle değil. O kuvve-i şeheviyesiyle
kötü. Arzularından dolayı kötü. Menfaatleri ekseninde bencil. Aynası gözlerini
kör etmiş. Sahip olmak istedikleri bencilleştirmiş. Freya'nın bencilliği ‘kuvve-i
gadabiyesi/korunma güdüsü’ ile gelişirken Ravenna'nınki ‘kuvve-i
şeheviyesi/elde etme güdüsü’ ile şekilleniyor. Yani ki arkadaşım: Freya dünyaya
düşmansa kalbinin kırılmasını istememesinden. Ravenna düşmansa eline
geçmemesinden. Birisinin sembolü ayna. Ötekisininki buz.
İşte, ben de tam burada arkadaşım, kuvve-i gadabiye
noktasında bir bencilliğin kuvve-i şeheviye hususunda bir bencilliğe göre
hikmetli bir duruşa sahip olduğunu iddia ediyorum. Bu tarz bir bencilliğin
(elbette ifrata gidilmeden) bir ölçüde bizi esaretten kurtardığını düşünüyorum.
"Allah'ın rahmetinden fazla rahmet
edilmez. Allah'ın gazabından fazla gazap edilmez. Öyle ise işi bırak o Âdil-i
Rahîme. Fazla şefkat elemdir; fazla gazap zemîme..." derken
Bediüzzaman'ın da böylesi istikametli bir mesafe tavsiye ettiğini düşünüyorum.
Eğer ‘bencilliğin maslahatından (veya maslahatlı bir bencillikten)’
bahsedeceksek, bu, ötemizle ilgimizi kuran duygularımızın ‘bizi onların esiri
haline getirmesinden korunmak’ bağlamında anlaşılabilir diye yorumluyorum.
Allahu’l-a’lem.
Anahaberlerin, sosyal medyanın, çeşitli manipülatörlerin
dolduruşuna gelip dünyayı dertten-kederden ibaret görenlerimiz için böylesi bir
bencillik gerekli birşey. İstimalinden zarar görmezler. Duygularını tahrişten
korumuş olurlar. An şart ki: Aşırıya kaçmazlarsa! Büsbütün vurdumduymazlığa
koşmazlarsa! Öyle ya: Taşıyamayacağı yükün altına girmek en itaatkâr köleyi
bile sahibine küstürür. Nefsine ettiği zulüm en nihayet âdemoğlunu da nefsi
kudret elinde olan Zat'a isyankâr eder. Bu büyük bir tehlikedir. İnsan bundan
da korunmalıdır.
Evet. Ona isyan edeceğine biraz bencil ol. Mesafeni koru. Kalbini
ötenden ayır. Çünkü hepsine yetişemiyorsun. Ellerin küçük. Hem yetişsen bile gücün
yetmiyor. Pazuların zayıf. Kur'an'ı hatırla. Hidayete ermeyen yakınları için
rahmet dilemekten men edilen nebileri düşün. Elbette bu haberlerin bize
gelmesinde bir hikmet var. Ne biliyorsun? Taşıyamayacağın yükün altına
girme diye verilmiştir belki de şu bencillik? Nihayetinde mürşidim de ‘rahmet-i
İlâhiyeden daha ileri şefkati sürmek mânâsız ve haksız’ demiyor mu?