Muaviye etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Muaviye etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

25 Nisan 2020 Cumartesi

Hz. Muaviye'ye 'radyallahu anh' denilmez mi? (6)

Aslında daha uzun bir seri yapma niyetim vardı. Fakat, insanız, gündemler değiştikçe heyecanımızı diri tutmakta zorlanıyoruz. Ben de bu yazıyla şu seriyi 'şimdilik' sonlandırmaya karar verdim. Efendim, serinin ilk yazısından beri şunun iddiasındayız, hatırlayarak devam edelim: Nereden kafalarına estiği belli olmayan bazı yorumcuların iddia ettiği şekilde, Bediüzzaman Hazretlerinin, Muaviye radyallahu anha dair bir 'rezervi' veya 'acabası' yoktur. Risale-i Nur'da hiçbir bölüm bize böyle birşey söylememektedir.

Aksine, külliyata bakıldığında, mürşidimin Hz. Muaviye'ye bakışının diğer sahabilerden ayrılmadığı görülecektir. Kendisinin sünnî bir âlim olduğu anımsanırsa zaten bundan başka bir duruşa sahip olmayacağı da kolaylıkla kabullenilecektir. Kabullenemeyenler, metinlerinde böyle bir muhalefet gördükleri için değil, hevâlarına sığdıramadıkları için kabullenememektedirler. (Yuh olsun onların nefislerine!) Evet. İşte bu yazıda da 'itirazlara dayanak kılınmaya çalışılan' bir metni 'ne kadar buna elverdiği yönüyle' analiz edeceğiz.

Metnimiz Mucizat-ı Ahmediye Risalesi'nden. Aleyhissalatuvesselamın ihbar-ı gayb mucizelerinden birisine delil olmak üzere mürşidim iki hadis sevkediyor orada. Meallerini alıntılayalım: "Hilâfet, benden sonra otuz sene sürecek, ondan sonra da saltanat şeklini alacaktır." (Müsned, 5:220, 221.) "Bu iş nübüvvet ve rahmetle başladı, sonra rahmet ve hilâfet halini alacak, sonra ısırıcı saltanat şekline girecek, sonra da ceberût ve fesâd-ı ümmet azgınlık meydan alacak." (Kadî Iyâz, eş-Şifâ, 1:340; Müsned, 4:273.) Şimdi, bu metinlere hiçbir önyargımız olmadan baktığımızda, buradan Muaviye radyallahu anha dair bir 'karalama' malzemesi çıkarılabilir mi? el-Cevap: Doğrusu ben böyle birşey göremiyorum. Görenin de nasıl görebildiğini anlayamıyorum. Çünkü devamı şöyle geliyor: "(...) deyip, Hazret-i Hasan'ın altı ay hilâfetiyle, Ciharyâr-ı Güzînin (Hulefâ-i Râşidînin) zaman-ı hilâfetlerini ve onlardan sonra saltanat şekline girmesini, sonra o saltanattan ceberut ve fesad-ı ümmet olacağını haber vermiş. Haber verdiği gibi çıkmış."

Mezkûr hadislere dair başka izahlara baktığınızda, zikredilen hilafetin 'ideal hilafeti' kastettiğini, sonraki hilafetlerin 'saltanat hilafeti' şeklini aldığını anlıyoruz. 'Saltanat hilafeti' Bediüzzaman'ın da kullandığı tabirlerdendir. Külliyatta tarama yapılarak bulunabilir. Bu hilafet elbette hulefa-i raşidînin hilafetine kıyasla eksiktir. İdeal değildir. Fakat, dikkatinizi çekerim, Aleyhissalatuvesselamın "Sultanlara itaat etmeyiniz!" şeklinde bir emri yoktur. Sahabeden de böyle bir nakil/uygulama yoktur. Sonraki salîh nesillerde de böyle bir tutum yoktur.

Hatta Muaviye radyallahu anha bizzat 'ileride ümmetin başına geçeceğini' haber verdiği hadis-i şerifte dahi Efendimiz aleyhissalatuvesselam onu saltanattan men etmemiştir. Bir sayfa sonrası. Üşenmeyelim. Hemen alıntılayalım: "Hem, nakl-i sahih-i kat'î ile, Emeviye devletinin zuhurunu ve onların padişahlarının çoğu zalim olacağını ve içlerinde Yezid ve Velid bulunacağını ve Hazret-i Muaviye ümmetin başına geçeceğini, 'Başa geçtiğin zaman affedici ol ve âdil davran!' (el-Heysemî, Mecmeu'z-Zevâid, 5:186; İbni Hacer, el-Metâlibü'l-Â'liye [tahkik: Abdurrahman el-A'zamî], no. 4085.) fermanıyla rıfk ve adaleti tavsiye etmiş."

Hatta burayla yetinmeyelim. Münazarat'a da uzanalım. (Çünkü istibdada en ağır eleştirilerini o eserde yapmaktadır.) Bakalım orada Muaviye radyallahu anh hakkında ne diyor? "Şeriat-ı Garrâ zemine nüzûl etti; ta ki, zeminin yüzünü temiz ve insanın yüzünü ak etsin, şu insâniyetin siyah lekesini izâle etsin; hem de, izâle etti. Fakat, vâesefâ ki, muhît-i zamânî ve mekânînin tesiriyle, hilâfet saltanata inkılâp edip, istibdat bir parça hayatlandı. Ta Yezid zamanında, bir derece kuvvet bularak, başını kaldırdığından, İmam-ı Hüseyin Hazretleri hürriyet-i şer'iye kılıncını çekti, başına havâle eyledi. Fakat, ne çare ki, istibdadın kuvveti olan cehil ve vahşet, cevânib-i âlemde zaynâb gibi Yezid'in istibdadına kuvvet verdi."

Arkadaşlar, ilk yazımdan itibaren altını çiziyorum, kaç takla atarsanız atın, ne tevillere girişirseniz girişin, Bediüzzaman Hazretlerinin Muaviye radyallahu anhı 'zulümle/kötülükle' suçladığı bir metin bulamazsınız. O noktada yapılan bütün atıflar Hz. Muaviye'den sonrasınadır. Yezid, Velid vs. gibi isimleredir. Saltanata geçişin Emevî hanedanından zalim isimlere yöneticilik yolunu açtığı söylenebilir, bu doğrudur, fakat Muaviye radyallahu anhın bizzat ümmete zulmettiği söylenemez. Mürşidimin böyle hiçbir beyanı yoktur. Suçlaması yoktur. Onu anarken ne 'Hz.'tisini ne de 'radyallahu anhı'nı eksik etmektedir. Külliyatta yapacağınız bütün taramalar aynı kapıya çıkar. Meğer ki metne kalbinizde kem bir niyetle müracaat etmeyin. Tıpkı Napolyon'un "Kabil-i tevil olmayan bir cümle söyleyin de sizi onunla idam edeyim!" demesi gibi yapmayın. Kem niyetliler hevâlarına, kinlerine veya garazlarına malzeme kılacakları birşeyleri illa 'kanırtırlar.'

Bu seriyi 'şimdilik' kaydıyla bitirmiş olduk. Eğer üzerine tartışmalar sürerse ben de yazmayı sürdüreceğim. Çamur ağızların sahabeye tân ettiği yerde elimi/dilimi geri koymayacağım. Allah doğrunun yardımcısıdır. Biz de, acz u fakrımızı şefaatçi yapıp, dostlarını savunurken Ondan yardım dileriz. Rabbim cümlesinin şefaatine bizleri nail eylesin. Âmin.

Yaranın inkârı her yaradan daha büyük yaradır

'Delilleri küçümsemek' diye bir hastalığımız var arkadaşım. Acizliğimizden kaynaklanıyor. Çünkü ellerimiz pek küçük. Okyanussa çok b...