Orwell’ın Hayvan Çiftliği’ni okuduğumdan beri düşünüyorum: Hayaller, bugünün mahvedicisi olabilir mi? Hayvan Çiftliği’ni her hatırlayışımda bu soru beynimde yankılanıyor. Hedef ne kadar güzel olursa olsun, en nihayetinde seni bugünden vazgeçmeye yönlendiriyorsa, oradan bir ütopya doğuyor. Bugün olmayacak, gelecekte seni ve sen gibileri kuşatacak (o da belki) bir ütopya. Ütopyaların öyle tatlı, öyle meşru, öyle şehvetli bir yanı var ki; insanlar onlar için seve seve bugünlerinden vazgeçiyorlar. Belki Orwell’ın Bir Peri Masalı olarak isimlendirdiği bu karaütopyanın özünde de aynı hayalperestlik yatıyor. Gelecekte daha güzel günler görmek için bugününden vazgeçen hayvanlar, en nihayet ne geleceğe ulaşabiliyorlar ne de bugünden nimetlenebiliyorlar. Bir baskı rejiminin yerini bir başka baskı rejimi alıyor. Emek, sürünmeye devam ediyor.
Orwell’ın Hayvan Çiftliği’ni yalnızca bir komünizm, bir Sovyet Rusya eleştirisi olarak okumak çok yanlış. O aslında Bir Peri Masalı ile kandırılan tüm ideoloji mağdurlarını anlatıyor bu romanında. Mesela âlem-i İslam içinde bile çokları, gelecekte kurulacağı ümit edilen, tasavvur edilen, belki taakkulda bile yeri olmayan şeyler için gençlerini, senelerini feda ediyorlar.
Bakıyorsunuz; her ideoloji önce kapınızı kendi ütopyasıyla çalıyor. Birisi diyor ki: “Büyük bir Türk İslam imparatorluğu kuracağız!” Geç içeri, diyorsunuz. Birisi diyor ki: “Asırlardır devleti olmamış Kürtlere bir devlet vereceğiz. Kürdistanları olacak...” Ona da: Buyur bakalım, diyorsunuz. Sonra bir başkası alıyor sazı eline diyor ki: “Altın nesil gelecek. Her yer saadete garkolacak.” Nasıl olacak bu iş, demeden onu da buyur ediyorsunuz. Sonra daha başkaları geliyor. Niceleri kürsüyü dolduruyor. Kimisi Osmanlı’yı kuruyor. Kimisi Hun imparatorluğuna dönüyor. Kimisi Sümerlere uzanıyor. Kimisi daha da acayip hülyalara kapılıyor. En nihayet bir tasavvur sarıyor hayatınızın her yerini. Davanızın her yeri aslında ütopyalardan oluşuyor. Zaten dava da özünde sanki bir ütopya. İnsanlar dava adamı dediklerinde iyi bir mümini kastetmiyorlar. Bir ütopyası olan ve bu ütopya için bugününden vazgeçen adamı kastediyorlar.
İşte o zaman ben Bediüzzaman’ın “Mahrem bir suale cevaptır” kısmında söylediği ‘tasavvur değil tasdiktir’ sözünü anımsıyorum. Bu yolun, bu yolun yolcusunun tasavvurlarla meşgul olmadığını, tasdik dairesine kadar çıkabilmiş, elle tutulur hedefler peşinde koştuğunu anlıyorum. Bu yüzden belki Bediüzzaman’ın ayakları hep yere sağlam basıyor gibi geliyor bana. Onun böyle ütopyaları yok çünkü. Bir bahardan bahsediyor, evet. Ama asla bunu başkalarının yaptığı gibi tasavvura dökmüyor. Başkalarının hayal ettiği gibi imparatorluklar, nesiller, devletler kurup dağıtmıyor. Bir bahar gelecek diyor sadece... Bir bahar, ama nasıl belli değil. Ve en önemlisi; o bahara erişmek için bugünden vazgeçmek gerekli değil.
Sahabe mesleği nedir? Bu meslekte olduğunu söyleyenlerin bile tüm köşelerini bildiği birşey değil sahabe mesleği. Sahabe, ütopyası olan insan mıdır? Yoksa onların yaptığı, bugünü, Asr-ı Saadet kıvamında yaşama telaşı mıdır? Bugünlerde böyle sorular sorasım çok var. Başkalarının ütopyaları peşinde koşmaktan çok yoruldum. Çok genç gördüm kendi hayatından vazgeçmişti abilerinin, şeyhlerinin, hocalarının, komutanlarının hayali için. Siz bana gösterin: Kur’an’ın bir ütopyası var mı? Osmanlı’yı tekrar kurmak, altın nesil getirmek veya bilmem ne birliği kurmak... Kur’an’ın böyle bir ütopyası var mı? Allah aşkına söyleyin, var mı? Kur’an’ı okuyunca müslüman olmak ne kadar kolaylaşıyor. Başkalardan İslam’ı işitince ne kadar ağırlaşıyor. Herşey ne kadar karışıyor vahiyden insana gidince... Sorularım çok bugün. Peki ya cevaplar? Kaç kişide bu cevapları kaldırabilecek cesaret var? Hepimiz birilerinin faziletinin esiriyiz.
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Yaranın inkârı her yaradan daha büyük yaradır
'Delilleri küçümsemek' diye bir hastalığımız var arkadaşım. Acizliğimizden kaynaklanıyor. Çünkü ellerimiz pek küçük. Okyanussa çok b...
-
Allah kendisini rahmetiyle sarsın sarmalasın. Bu sıralar Esad Coşan Hocaefendi'nin (k.s.) Ramuzu'l-Ehadis derslerini takip ediyoru...
-
" Seninle gurur duyuyorum ama vicdan aynı zamanda düşmanın olabilir. Vicdanlısın, merhametlisin ve aynı zamanda sevimli ve tatlısın. O...
-
Hatırlarsanız, bir hafta kadar önce Cemil Tokpınar abiye dair bir analizimi yazmıştım. Çok derinlemesine sayılmayacak, kısacık birşey. Şim...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder