12 Şubat 2014 Çarşamba

Fatiha'nın şefkati

Fatiha’ya ‘Kur’an’ın annesi…’ diyor ya aleyhissalatu vesselam, bence o ‘anne’ lafzı altında sırlı bir teşbihe de işaret ediyor. Çünkü kanaatimce; Fatiha, yalnız Kur’an’ın değil, insanlığın da annesidir. Yani en az annesi kadar şefkatlidir ona. En az annesi kadar, onu düşünür. Kalbini, saadetini, akıbetini sorar. En az onun kadar (elbette ondan fazla) kalbini sarar.

Mesela; ben ne zaman Fatiha’yı tefekkür etsem, baştan sonra Rahman ve Rahîm olanın tesellilerinden örülmüş bir metin görürüm. Daha başta, besmeleyle başlayan bu vurgu, devamındaki her ayetin içine sinmiş gibi gelir bana. Mesela; ‘malikiyevmiddin’e.

Ne demek malikiyevmiddin? ‘Din gününün sahibi.’ Peki ‘din günü’ ne demek? Kimisine göre ahiret günü burada kastedilen, kimisine göre hesap günü, kimisine göreyse ceza/mükafat. Hangisi olursa olsun, hepsinde aynı merhametli mana var: Kaybolup gitmiyorsun yani. Batıp mahvolmuyorsun. Gitmeler sadece zâhirde. Ölmeler, yine öyle.

Zâyi etmeyecek seni merhametli sahibin. Herşeyin bir hesabı var, hesaplısın. Görülmüyor (Ondan ötürü) ve görünmüyor (senden ötürü) değilsin. Aksine, ince ince hesaplanıyor olansın. Nazarından hiçbirşey kaçmayanla muhatapsın. Görmezden geliniyor değilsin. Üzülme. Gözden kaçmayansın.

Ve ödenecek bedeli kötü olanın. Ve alınacak hediyesi, iyi olanın. Bunların hepsi hakikat. Hayalin kaçmasın fena kuyularına. Korkmasın. Bir önceki ayette Rahman ve Rahîm olarak tanıtan kendisini (c.c.), seni hiçliğe göndermeyecek. Belki de ‘Rahman ve Rahîm’ demekle bulunduğu vaadi—evet, Zatın kendine taktığı her isim aynı zamanda vaaddir—tattırıp sonra elinden almakla (hâşâ) yalana kalbetmeyecek. Sevgisini, nefrete dönüştürmeyecek.

İnsansın en nihayet. Fıtratını kabul et: Bir kaydı ve dolayısıyla devamı olmasa yaşananların, elinden şekeri alınan çocuk gibi olursun, küsersin. (Ki küsmek, çabuk tedavi edilmezse, sevgiyi nefrete kalbeder bir zehirdir.) Kendisini sevdirmeye âlemleri hamdedilecek şeylerle donatan Zat-ı Zülcemal, neden elinden ansızın çekip alarak nefret ettirsin?

‘Errahmanirrahim’ ile hesap gününün bu kadar ilgisi var. Hatta o kadar ilgisi var ki; Kur’an’ın annesi, sana Allah’ın merhametini Rahman ve Rahîm isimleriyle anlatır anlatmaz, acabaların/korkuların silinsin diye, hemen ardından onu zikrediyor. Endişene merhem sürüyor. Tıpkı bir annenin çocuğunu teselli edişi gibi: “Şimdi addaya gitti, ama geri gelecek…”

Bazen diyorsun ki: “Her rekatta aynı sûreyi okumakta ne mana var? Yani bu kadar tekrar fazla değil mi?” Asıl ben sana sorayım şimdi arkadaşım: Bir çocuk; annesine, merhametine, annelik hakikatinin şefkatine, şefkatin hakikatine ne kadar muhtaçtır? Bunun açlığına bir durak, doymak var mıdır?

Çocuk seksen yaşına da gelse, çocuktur. Annesi, onun arkasındaki dağdır. Varlığını hissetmekle rahatsız olmaz. Sen neden ‘Kur’an’ın annesini’ her rekatta tekrar etmekten ve günde beş vakit bu tekrarı tekrar etmekten sıkılıyorsun? Asıl bu garip değil mi? Varlıkta keşfedilmemiş hikmet, eşyanın eksikliğinden değil, eksik nazarındandır. Bakışını düzelt arkadaşım, baktığın zaten düzgün.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Yaranın inkârı her yaradan daha büyük yaradır

'Delilleri küçümsemek' diye bir hastalığımız var arkadaşım. Acizliğimizden kaynaklanıyor. Çünkü ellerimiz pek küçük. Okyanussa çok b...