10 Eylül 2014 Çarşamba

İhtiyaçlarınızdan hangi birini inkâr edersiniz?

"Şüphesiz insan azgınlaşır. Kendini ihtiyaçtan uzak görürse..." Alâk sûresi, 6-7.

Her nimet, bir açlığa mukabil. İnsanın muhtaç olmadığı şeyin ona bağışlanması nimet sayılmaz. Bu yüzden çoğu zaman elimizdekilerin kıymetini kaybettikten sonra anlarız. Neden kaybettikten sonra? Çünkü kayboluşu ihtar ediyor bize lazım olduğunu. Bu nedenle 'nimet' kelimesine bir tanım getirdiğimizde yalnız 'faydalı'yı değil, 'lazım derecesinde faydalı'yı kullanmalıyız. Fayda var ki; aslında israftır; insanın israfıdır onu faydalı sandıran. (Fayda bizde oynak bir kelime. Sanrısı çok.)

Lazım ile faydalı arasında ince bir nüas var. Lazım, olmazsa seni eksik bırakandır. Faydalı, olduğunda seni arttırandır. İsraf, arttığında seni zarara uğratan, eksilten.

Bu kulakla dinlersek; "Yiyiniz, içiniz, ama israf etmeyiniz!" emr-i Kur'anîsi diyor ki bize: Lazım için çıktığınız yolculuk, faydalıya uğradıktan sonra; faydaya (ama sanrısı çoktur dedik) müptela olup israfı arattırmasın. Yemek ve içmek sizin lazımınız idi. Oradan yola çıktınız. Lezzet, koku, süs, renk vesaire, o lazımı yapmanızın mükafatı/ücreti idi. Sakın sakın! Mükafatını lazımı sanıp yemeyi ve içmeyi araçsallaştırmayın. İşte o zaman yediğiniz, içtiğiniz israf olur. Sizi arttırmaz, azaltır. Yalnız tenevv-ü et'imeden (yeneceklerin çeşitliliğinden) gelen bir yalan iştah kalır dilinizde. Ücreti, hedef kılmışsınızdır çünkü. Kapıcıyı sultan etmişsinizdir. Bediüzzaman nasıl tarif ediyor onu 19. Lem'a'da:

"İşte, iktisat ve kanaat, hikmet-i İlâhiyeye tevfik-i harekettir; kuvve-i zâikayı kapıcı hükmünde tutup, ona göre bahşiş verir. İsraf ise, o hikmete zıt hareket ettiği için çabuk tokat yer, mideyi karıştırır, iştihâ-yı hakikîyi kaybeder. Tenevvü-ü et'imeden gelen sun'î bir iştihâ-yı kâzibe ile yedirir, hazımsızlığa sebebiyet verir, hasta eder."

Her nimet, bir açlığa mukabil. Muhtaç olmadığın şeyin sana bağışlanması nimet sayılmaz. Kumruya aslanlara layık et versen, değersizdir. Kedinin kuyruğu tavus olsa, yakışmaz. Balıklara oksijen tüpü bağışlamışsın, sevdiler mi sandın? Herşey yerinde hikmetli. Herşeyin yerli yerindeliği hikmet. Hikmetin bir gözü 'ihtiyaç'a bakıyor. Görebilirsek.

Ve görebilirsek, Allah'ın rububiyeti, yani terbiye ediciliği, o ihtiyaçların diliyle ve eliyle bize gösteriliyor. İhtiyaçlarımız bizim öğretmenlerimiz. Belki de bu yüzden, 78 ayetlik Rahman sûresinde, tam 31 kere aynı şey soruluyor: "Rabbinizin nimetlerinden hangi birini inkâr edersiniz?" Ben bu soruyu nimet ve ihtiyaç arasında yukarıda kurduğum bağlantının diliyle şöyle de işitiyorum: "Ey insanlar ve cinler topluluğu, ihtiyaçlarınızdan hangi birini inkâr edersiniz?" Çünkü ihtiyaçlar, inkâr edilmezdir.

"Acz, elini nefisten çekse, doğrudan doğruya Kadîr-i Zülcelâle verir. Halbuki en keskin tarîk olan aşk, nefsinden elini çeker, fakat mâşuk-u mecâzîye yapışır. Onun zevalini bulduktan sonra Mahbûb-u Hakîkiye gider. Hem şu tarîk daha eslemdir."

Orada sayılan şeylere baksan, bir yanıyla senden uzak geliyor ama, diğer yanıyla olmazsa olmazların onlar senin. Güneş, ay, gece ve gündüz, otlar, ağaçlar, beyan yeteneği, Kur'an ve diğerleri. Hepsine muhtaçsın aslında, fakat elinden alınmadıkça ve alınmış haliyle alınmamış halini kıyaslamadıkça, farketmiyorsun.

Ey imtihana gelen insan, sen Allah'ın rububiyetini ihtiyaçlarınla ders alıyorsun. Birinci Söz'de geçen, aczinin ve fakrının en makbul şefaatçi oluşunu da birazcık böyle anla. Onlar senin öğretmenlerin, eğer görebilirsen. Sen Allah'a ihtiyaçlarının sayısınca muhtaçsın. Her ihtiyacın bir irtibat noktası aynı zamanda. Bir kapı, dilenebileceğin. İhtiyaçlarının sayısınca alabileceğin dersler var. "Muzaaf meyil, ihtiyaç olur; muzaaf ihtiyaç, iştiyak olur; muzaaf iştiyak, incizab olur." Böyle böyle Allah'a doğru çekilir, zaten muhtacı olduğun Allah'ın (tabir-i caizse) yörüngesine kapılır, pervanesi olursun. Acz, fakr, şefkat, tefekkür yolunu bir de böyle düşün. Yüzünü öğretmenine dönmeyen nasıl dersini tefekkür etsin?



Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Yaranın inkârı her yaradan daha büyük yaradır

'Delilleri küçümsemek' diye bir hastalığımız var arkadaşım. Acizliğimizden kaynaklanıyor. Çünkü ellerimiz pek küçük. Okyanussa çok b...