17 Kasım 2015 Salı

Pişmanlığın ömrü, ömründen uzundur

"Âyetlerimi az bir paha ile satmayın." (Bakara sûresi, 41)

Ey demirciler çarşısının müptelası! Ahmak antika! Sanatının değeri bilinmez oralarda. Neden kıymetini körükçülerden soruyorsun? Hakkı, çekicinin ucunda sananlardan. Yanmak değil, yakmak sanatı olanlardan. Şahit mi tutuyorsun onları güzelliğine? Şahit olarak Ustan yetmedi mi? Bu şiddetli 'görülme' arzusu niye? Hiç ceylan aslanlara görünmeyi arzu eder mi? Örse vursalar, kırılırsın. Erisen, yitersin közler arasında. Tartsalar, yükün hafif, teraziye değmezsin. Almazlar seni... Demirciler çarşısına uygun bir mal değilsin besbelli. Değerini buralarda arama ki, canın acımasın. İnsanları biliyorsun: Dünyalık etmiyorsan, değmezsin onlar için.

Ben de geçtim, geçtiğin yollardan. Demirciler sana nesne muamelesi yapıyorlar. Hayatının öznesi olmana izin vermiyorlar. Allah gibi değiller. Allah'tır sana 'sen' kalma hakkı veren yalnız. Ustasıdır ancak eserinden memnun olan. O senin ağırlığına bakmaz. Taşımayacağını yüklemediğini kendisi söylemiştir vahyinde. Tartmaz seni o yüzden. Yeter ki, elmas kalmayı başar, cennet her kırata açık. Elbette Ustanın bildiği kadar sanatını başkası bilmez. Kendini Ona satmalısın, akıllıysan. Karşılığında cenneti alarak.

Baksana şu oyuncaklara. Hem çocuk hem oyuncak herbiri. Boyuyla kıymet kazananlar. Gülümsemesine paralar saçılanlar. Giysisiyle konuşulanlar. Konuşmasına servet dökülenler. Bastığı yer rating kokanlar. Geçtiği yer kalabalığa duranlar. Sesine kurban olunanlar. Fiziğine şarkı yazılanlar. Sûretperestlerin çarşısına sitem etmek de onlara meftuniyetimizin eseri değil mi? Sınama kendini onlarla. Sınadıkça ayakaltı edecekler seni. Camcılara elmas satıyorsun. Bu ticaret berbat eder. Madem farkını derk ettin, pazarını da terk et. Tezgahını başka yerlere taşı. Müşterinin çokluğuna değil, kalitesine dikkat et.

Burası da aşk pazarı, doğru. Mecazî aşklar da burada satılır. Dilleri benziyor. Okusan, kelimeleri/harfleri benziyor. Fakat burada antikalar getirilir, naylon alınır. Kabuğun asıldan önce geldiği yerdir burası. Acelesi vardır herkesin. Üretim, üretim, üretim. Tüketin, tüketin, tüketin. İçeriğini düşünecek kadar kalmayın başında. Eskiyin, çabuk eskiyin. Çok da müşterisi vardır onların. Zâhir ehli, bâtın ehlinden hep çok çıkar. Ama karşılığı ne bu tembelliğin? Az bir dünya pahası. Bir teveccüh-i nas için bin ayet veriyorsun, ne fena bir ticaret! Sen de Yunus gibisin halbuki. Eğer durumunu görsen, bu pazarlar seni de kesmez. Satarsın canını alan bulunmaz. Çünkü değerini bilen/veren bulunmaz.

Buna şahidim, vicdanındır. Yastığına akıttığın gözyaşındır. Duvarlara vurduğun yumruktur. Andıkça yandıklarındır. Yaralarındır. Geçmeyen yalnızlığındır. Aldığının verdiğine değmediğini içindeki o musahhihler söylemeli sana.

Hangi haramın lezzeti, bedeli olarak vazgeçtiğin şeye değdi? Kem neye elini uzatsan, hem dıştan hem içten batan bir diken oldu varlığı. Yanlış yaparak mutlu olduğun anları topla, ömründe ne kadar yer kaplar? Halbuki pişmanlığın ömrü, ömründen de uzundur. Uygun kelimeleri bulmadan nereye gidiyorsun? Cümleni/hakikatini keşfettiğinde, sana huzur verecek. İlk senin haberin olacak bu yüzden yahut ilk karşı çıkan sen olacaksın: "Ve yanınızdakini doğrulayıcı olarak indirmiş olduğuma iman edin. Onu ilk inkâr edenlerden olmayın. Ve âyetlerimi az bir paha ile satmayın. Ve ancak Ben'den sakının."

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Yaranın inkârı her yaradan daha büyük yaradır

'Delilleri küçümsemek' diye bir hastalığımız var arkadaşım. Acizliğimizden kaynaklanıyor. Çünkü ellerimiz pek küçük. Okyanussa çok b...