25 Ağustos 2025 Pazartesi

'Türkleri' övmek mi 'Türklüğe' dövdürmek mi?

Alelekser Kürtler sünnidir. Az bir kısmı da alevidir. Bizim ilçenin Kürtleri de alevidir. Sivas'ın diğer bazı ilçelerinde Türk alevileri var. Ama bizim ilçede yok. Bizim ilçede birisi Kürtse kesinlikle alevidir. Ve Türkse kesinlikle sünnidir. O yüzden bizim aileyi akrabalar şöyle kınarlardı: "Siz Türk olmuşsunuz!" Bununla söylemek istedikleri aslında 'bizim onlardan başka-farklı olarak ehl-i sünnete mensubiyeti seçmemiz'di. Elhamdülillah. Dedem de dahil, biz, cemevinden cenaze kaldırmadık.

Bunu şu hikmetten anlattım: Coğrafyalar, sosyolojiler, dönemler vs. 'kimin, neyi, ne olarak' isimlendirdiğini de etkiliyor. Sözgelimi: Eğer ailemiz, Türk alevilerinin çoklukla bulunduğu başka bir ilçede yaşıyor olsalardı, sünnileşlemeleri üzerinden "Türk olmuşsunuz!" tenkidini işitmeyeceklerdi. Veyahut, eğer bizim yaşadığımız coğrafyada Kürtler sünni, Türkler alevi olsalardı, bu defa da "Kürt olmuşsunuz!" denebilecekti. Yaşanan şeyin isimlendirilmesi tamamen bölgenin sosyolojisiyle alakalıydı. Şimdilerde ilçede birkaç Şafiî Kürt ailesi de var. Maşaallah. Belki sayıları ileride artar. Fakat biz çocukluğumuzda Şafiî Kürt denildiğinde ne denmek istendiğini anlayamazdık. Sanki bilinmez bir hayatiyetten bahsedilirdi. İleride Zara'nın sosyolojisi bu yönüyle değişirse, belki, bizden sonra sünnileşen hiçbir aileye benzeri cümle kurulmayacak.

Tarihte de durum bundan başka şekilde yaşanmamış. Evet. Emevîler-Abbasîler döneminde kaleme alınmış Avrupa menşeili metinlere baktığınızda müslümanlardan 'Araplar' diye bahsedildiğini görürsünüz. Fakat Selçukîler-Osmanîler çağı geldiğinde metinlerin dilleri değişmeye başlar. Bu defa müslümanlardan 'Türkler' diye bahsedilir. Hatırlayalım: Hollywood filmlerinde 'müslüman terörist' tiplemeleri hep Araplara benzer. Çünkü Amerika'nın fiilen istilası altında tuttuğu coğrafya Arap coğrafyasıdır. Fakat Rus sinemasının aynı tarz yapımlarına dikkat ettiğinizde tiplemelerin değiştiğini farkedersiniz.

Bu defa eşgal Araptan uzaklaşıp Afgana, Çeçene, Tatara, Türke yaklaşır. Benzeri Bollywood için de sözkonusudur. Onların teröristleri Amerikalılarınkinden daha esmerdir. Neden? Zira Hindistan'ın düşmanı olarak tanımladığı müslüman Pakistanlıdır. Hindistan filmlerinde teröristlerden Arap veya Türk diye bahsetmezler. 'Pakistanlı' derler. Zira müslümanlar onlarla aynı kavmiyettendendir. Ve halen vatandaşları olan müslümanlar da epeyce çoktur. Belki gücendirmek istemezler. (Hindistan sinemasının yıldız kadrosunda birçok müslüman kökenli ismin yeralması da terörist tariflerini etkiliyor olabilir.)

Her neyse. Yukarıdaki izahattan bir miktar anlaşılacağı üzere, aslında, müslümanlığı tastamam taşıyan bir ırk ismi yoktur. Zaman zaman İslamlığı belirtmek için kullanılan ırk isimleri ise tamamen dönemsel tarif etmelerdir. Mesela: İmam Zeynelâbidîn rahimehullanın Sahife-i Seccadiye duası içinde Türklere beddua etmesi 'Türkler o dönemde daha müslüman olmadıkları için'dir. Mü'minler İran'ı fethetmiş. Hazar kıyılarına varmış. Artık sert bir hasım olarak Türklerle mücadele etmektedirler o yıllarda. Ve ehl-i beytin, dolayısıyla ümmetin, bir imamı olan İmam Zeynelâbidîn de düşmanların helakini dilemektedir o yüzden. Fakat Türklerin İslamlaşması sürecinden sonra yazılan metinlerde de onlara hamiyet-i İslamiyeleri için dua edildiğine rastlarsınız. (Hatta Arap bir hocadan babasının kendisine şöyle dediğini dinlemiştim: "Türkleri sevmek imandandır!" Bunu söylemesinin sebebi, o dönemde, Baasçıların Arap gençlerine Türk düşmanlığı aşılamaya çalışmasıydı.)

Yine günümüz kemalistleri için dindar bir Türk 'Arap olmuş' bir Türktür. Dindarlık 'Araplaşmak'tır. Dindar insanlara 'Araplık yapmayın!' der onlar. Öyle söylemeleri kemalizmin Türklük tanımının İslam'ı kapsamamasındandır. Yani onlara göre bir Türk; şaman, hristiyan, pagan, deist, ateist vs. herşey olabilir de müslüman olamaz. Müslümansa Araplaşmıştır. Tıpkı bizim ailenin alevi Kürtlerin gözünde 'Türkleşmiş' olması gibi. Cumhuriyetin beyazları için Türk 'müslümansız' vardır.

Benim 'İsmet Özelciliğe' yaptığım eleştiriler de tam bu merkezde şekilleniyor. Onlar, Batılı metinlerde Türklüğün müslümanlıkla 'eşdeğer' kullanılmasını, Türkiye'de yaşayan sair kavimlerden müslümanlar için bir 'manevî baskı öğesi' olarak istimal ediyorlar. Yani "Bakınız, Batılılar Türk dediklerinde müslümanlığı kastediyor, eğer siz kendinize Türküm diyemiyorsanız, o zaman gavursunuz demektir!" gibi bir yere çekiyorlar mevzuu. Halbuki bu mantık değil cerbezedir. Zira silsile içinde zaruret ilişkisi yoktur. Mantık ile cerbeze birbirinden burada ayrılır. Parçalar, önermeler, hükümler arasında "Bu buysa şu da şudur!" tarzı bir zorunluluk ilişkisi yoksa söylenilen şeye 'mantıklı' denilemez. Ancak başarısına göre cerbezedir. İmam Gazzâlî rahimehullah, el-Kıstâsu'l-Müstakîm (Düşünmenin Doğru Ölçüsü ismiyle çevirmiştir Muhammed Yazıcı Hoca) eserinde, bu cerbezeyi ilk yapanın İblis olduğunu söyler. 'Neden secde etmediği' sorulduğunda 'Beni ateşten, onu topraktan yarattın...' diye iddialaşması, üstünlüğünü ona bina etmesi, arasında zaruret ilişkisi olmayan iki şeyi birbirine bağlamak türündendir. Ateşin topraktan üstünlüğü ne ile sabittir? Peki üstünlüğün 'hammaddeyle' olduğu ne ile sabittir?

Türklüğün müslümanlıkla aynı anlama getirilişinde de, tıpkı böyle, bir kesinlik ilişkisi yoktur. Evet. Bir dönem bu anlamda kullananlar olmuştur. Fakat bir dönem kullanılmış olmak zaruret ifade etmez. Başka bir dönem de Araplık aynı manada kullanılmıştır. Eğer nasslarımız içinde "Avrupalılar İslam'ı kimin üzerinden tarif ediyorlarsa müslümanlar artık o kavmiyettendir!" diye bir hüküm olsaydı, bu hükmün bağlayıcılığına binaen, o ırk ile tesmiye edilebilirdik. Fakat herkes kabul eder ki: Nasslarımızda böyle bir beyan kesinlikle yoktur. Müslümanlar müslüman-mü'min olmak dışında bir ırk ismine bağlanmamışlardır. Ve bu sayede de her ırktan müslüman kendisini 'müslüman' olarak anabilmektedir. Ancak İsmet Özel daha 'ulus devlet boyutlu' bir İslamcılık modellediği için herşeyin dengesini 'yöresel çıkarlara göre' yeniden kurguluyor. Türklüğü İslamlık üzerinden tarif ederek güzel şeyler söylüyor gerçi. Fakat milel-i saireyi Türklüğe dövdürmekle iyi etmiyor.

Tam burada bana şöyle itirazlar geldiği de oluyor arkadaşım: "Bediüzzaman Hazretleri de 'Nerede Türk taifesi varsa Müslümandır!' gibi şeyler söylemiyor mu? İsmet Özel'in söylediklerinin bundan ne farkı var?" Farkı şöyle ifade edebiliriz: Bediüzzaman Hazretleri 'Türkleri İslamiyette tutmak için' bu cümleleri kuruyor. Metni de alıntılarsak daha iyi olacak galiba:

"Türk milleti anâsır-ı İslâmiye içinde en kesretli olduğu halde, dünyanın her tarafında olan Türkler ise Müslümandır. Sair unsurlar gibi müslim ve gayr-ı müslim olarak iki kısma inkısam etmemiştir. Nerede Türk taifesi varsa Müslümandır. Müslümanlıktan çıkan veya Müslüman olmayan Türkler, Türklükten dahi çıkmışlardır (Macarlar gibi). Halbuki, küçük unsurlarda dahi hem müslim ve hem de gayr-ı müslim var. Ey Türk kardeş! Bilhassa sen dikkat et. Senin milliyetin İslâmiyetle imtizaç etmiş; ondan kàbil-i tefrik değil. Tefrik etsen, mahvsın. Bütün senin mazideki mefâhirin İslâmiyet defterine geçmiş. Bu mefâhir, zemin yüzünde hiçbir kuvvetle silinmediği halde, sen şeytanların vesveseleriyle, desiseleriyle o mefâhiri kalbinden silme."

Evet. Hazret-i Üstad, bu tarz hakikatleri, 'Süfyanizm tarafından üzerlerine büyük oyunlar oynanan Türkleri' İslam'da tutabilmek için söylüyor. Yani onlara kavmiyetleri ile dinlerinin sağlam bağını hatırlatıyor. Ve, evet, bu manada Bediüzzaman'ın Türklüğe bakışı ile İsmet Özel'in bakışı yakınlaşıyor. İsmet Özel de, maşaallah, İslamsız Türklüğün mümkün olmadığı konusunda kesin ifadeler kullanıyor. Hatta, Şiir Okuma Kılavuzu'nda, verdiği misalle de Bediüzzaman'a yaklaşıyor: "Hazarların Türk olduklarından, Gagavuzların Türk olduklarından bahsediyorlar. Bu yuttuğumuz en zehirli dolmadır. Böyle birşey yok. Müslüman değilse Türk değildir." Madem iktibasa başladık o zaman Ve'l-Asr'dan da alalım: "(...) Bu topraklarla irtibatımız din sebebiyle kuruldu. Müslümanlık nasıl burada göçebe, göçer, göçmen nüfusun çoğunlukta olduğu bir toplum vakıasını ortaya çıkarmışsa, bu topraklarda bir milletin mevcut olduğu hükmünü de müslümanlığa müracaat etmeksizin doğrulayamayız. Bu topraklarda bir millet yaşıyor ve onların aynı milletten oluşunu İslamiyet'ten başka birşey açıklamıyor."

Ancak, İsmet Özel, 2000'lerde ürettiği metinlerde eski metinlerinde söylediklerini unutuyor. Mevzuu tamamen Türklüğe yaslıyor. Ve daha ilerisi: Türklüğün İslamlıkla eşdeğer olması üzerinden başka kavme mensubiyetini ifade eden herkesi hainlikle yaftalayacak cinnete geliyor. İşte, Bediüzzaman Hazretleriyle İsmet Özel'in Türklüğe bakışı, tam burada ayrılıyor. Bediüzzaman Hazretleri Türkleri İslam'da tutabilmek için Türklüğün İslam'la 'kabil-i tefrik' olmadığını belirtiyor.

Fakat, İsmet Özel, aynı fayda tahsilini amaçlamanın yanında, bir de başka kavme mensubiyetini hatırlayanları dövmek için Türklük sopasını sallıyor. Manevî baskı altına alıyor. Bediüzzaman başka kavme mensub olduğunu anmayı, her İslam âlimi gibi, garip bulmuyor. İsmet Özel'se kitap ismi yapacak kadar bayraklaştırıyor: "Türk Olamadıysan Oldun Amerikalı." Ona göre Türkiye sınırları içinde yaşayıp "Türküm!" diyemiyorsan gavursun, hainsin, safsın, s...olup gidebilirsin. Özelciliğin İslamcılığa yaptığı en büyük kötülük de bu oldu gibi. Bütün ümmet coğrafyasını kuşatan tanımlara sahip bir fikriyatı Türk ulusalcılığı boyutuna indirgedi. Hatta neredeyse kemalist ulusalcılığa abdest aldırıp genç Türklere yutturdu. Bu illetin tedavisi kemalizmin tedavisinden bile daha güç geliyor bana. Çünkü bunun kurdu gövdenin içine daha çok girdi.

Bitirirken, İsmet Özel'in, belki artık İsmet Özel'in dahi hatırlamadığı satırlarından birkaçını paylaşmak istiyorum. Kimbilir? Türk-Türkiyeli tartışmalarına mâziden zayıf bir ışık tutabilir. Şöyle diyor İsmet Özel: "(...) Türk insanı (dikkatle ve titizlikle belirtmeli ki bu tamlama biyolojik değil kültürel bir mevcudiyeti vurgulamak için kullanılmaktadır) dünyada doğan yeni şartlar karşısında aslî yerini koruma ve temayüz ettirme kaygısını taşımıştır. Belki bu insan tipine 'Türkiyeli Müslüman' demek daha uygundur. Ancak yapacağımız her adlandırma yaraştığı yere denk düşmekten uzak kalacaktır. Çünkü sözünü etmeye çalıştığımız insan tipi kendini tanımlamadığı kadar etkinliğini sürdürmektedir ve metafizik alandaki yerini bir çırpıda bulabilme çabasıyla kendisine Yaratıcısı tarafından verilen ismi bütün kapsamıyla benimsemekte, 'Müslüman' kalmaktadır."

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

'Türkleri' övmek mi 'Türklüğe' dövdürmek mi?

Alelekser Kürtler sünnidir. Az bir kısmı da alevidir. Bizim ilçenin Kürtleri de alevidir. Sivas'ın diğer bazı ilçelerinde Türk alevileri...