21 Ocak 2017 Cumartesi

Beklemek hayatın yarısıdır

Bir amaç uğruna bu kadar şey karaladıktan sonra, şimdi, işimi güçleştiren şey: Nasıl tekrar 'öylesine' karalamalar yapacağımı bilememem. Anlatması zor ama 'öylesine' olmanın özgür kılıcı bir yanı da var. Bunu başıboşluk anlamında söylemek istemiyorum. Yazmak amaçsız olamaz. Bir anlama sahip olmadan bir cümleye sahip olamazsınız. Kastettiğim kaleminin götürdüğü yere kadar gitmek. Tıpkı hayat gibi. Başlarken bilememek. Ne yazdığına kendin de şaşırmak. Yazdığından kendin de öğrenmek. 'Öylesine'lik, yolun varacağı son noktayı bilmemenin kâşife verdiği heyecan, hayret, motivasyon. Eğer kaderimizde neler olduğunu son detayına kadar bilseydik yaşamak bu kadar heyecan verir miydi?

Vermeyeceğini tahmin ediyorum. Geleceği öğrenmek istiyoruz. Geleceğe ulaşmak istiyoruz. Ancak onun büsbütün harikalığını yitirmemesi de cahilliğimize bağlı. Mucizelerin bizim sınırlılığımıza karşı harikalıklarını korumalarının tek yolu tesettür. Yoksa sıradanlaştırırız. Yağmur için dua ederiz de her sabah doğan güneş için dua etmeyiz.

Allah'ın bize bahşettiği nimetlerden birisi de cahilliğimizdir. Eğer bu kadar az şey bilmeseydik yeni şeyler öğrenmek nasıl bizi heyecanlandıracaktı? Kalbimizin herhangi birşey, belki bir yüz, belki bir hayal, belki bir ümit yüzünden daha hızlı atması... Birşeyleri beklemek... Bunlar, ism-i Hayy'ın tecellisini en derinden hissettiğimiz anlar değil mi? Beklemek hayatın yarısı değil mi? Dua ederek beklemek. Umut ederek beklemek. Cenneti beklemek. Rahmeti beklemek. Bir vakit namazı kıldıktan sonra sonraki vakti beklemek. Bir Ramazan'dan sonra diğerini beklemek. Bir bayramdan sonra ötekini beklemek. Kıştan sonra yazı beklemek. Yazdan sonra kışı beklemek. Heyecanlanmadan hayat 'hayat' olur mu? O zaman, Allah'ın bize bildirdiği şeylerden mutlu olduğumuz gibi, haber vermediği şeylerden de mutlu olmalıyız. Rabbimiz bizi bilmemiz gereken kadar bilgili ve cahil kalmamız gereken kadar cahil yaratıyor. O ne yapsa güzel yapıyor.

Hem mahlukatının cahilliği onun sonsuzluğunun da delilidir. Kevserinin akışı karşısında kabların yaşadığı çaresizlik, tasların yorulması, onları dolduran kolların yorulması, denizin sonsuzluğuna delildir. Bir de melek kardeşlerin şu sözlerine bu pencereden bak: "Melekler: Yâ Rab! Seni noksan sıfatlardan tenzih ederiz, senin bize öğrettiklerinden başka bizim bilgimiz yoktur. Şüphesiz alîm ve hakîm olan ancak sensin, dediler." Eğer kusurlu ve cahil olmasaydık ve böyle olduğumuzu da bilmeseydik, Allah'ın alîm ve hakîm olduğunu nereden bilecektik? Odur, hem bağışı hem mahrum edişi ayrı birer nimet olan. Odur, bir kere varolduktan sonra ihsanından kaçılamayan. Odur, iblisin bile kendisine karşı yine kendisinden mühlet istediği. Odur, ne mutlu bize, Rabbimiz.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Yaranın inkârı her yaradan daha büyük yaradır

'Delilleri küçümsemek' diye bir hastalığımız var arkadaşım. Acizliğimizden kaynaklanıyor. Çünkü ellerimiz pek küçük. Okyanussa çok b...