"Şüphesiz Allah (hakkı açıklamak için) sivrisinek ve onun da ötesinde bir varlığı misal getirmekten çekinmez. İman etmişlere gelince: Onlar böyle misallerin Rablerinden gelen hak ve gerçek olduğunu bilirler. Kâfir olanlara gelince: 'Allah böyle misal vermekle ne murat eder?' derler. Allah, onunla birçok kimseyi saptırır, birçoklarını da doğru yola yöneltir. Verdiği misallerle Allah ancak fâsıkları saptırır (çünkü bunlar birer imtihandır)." (Bakara sûresi, 26)
Buharî'de, Tevhid bölümünde geçen bir hadis-i şerif var, okudukları Kur'an'ın gırtlaklarından aşağıya inmeyeceği kişilerden haber veriyor. Ben, haber verilen bu hakikatin bir vechini, bencileyin, 'İslamî her tür bilgiyi salt bir entelektüellik aracı haline getirenlerde' görüyorum. Hakikaten de böylesi insanlardan bugün mebzul miktarda var. Bunlar için, emek verdikleri meslek veya meşrep, bir kemal ve iman yolculuğunun sahil-i selamete çıkaracak gemisi değil, bir başka mesleğe veya meşrebe tefevvuk etme aracı. Hadi, şunu edepli söyledim, daha edepsizini de diyeyim: Caka satmak için dine emek veriyorlar. Üzerinden birşey olmak için onunla meşgul oluyorlar.
Kur'an'ı da okusalar böyle. Hadislere de müracaat etseler böyle. Fıkıh da öğrenseler böyle. Tarikata da intisap etseler böyle... Böyle, böyle, böyle oğlu böyle... Hakikati inhisarları altında almalarından tanıyorsunuz onları. Eylediklerinin gırtlaklarından aşağıya inmediğini ise en çok 'merhamet ve muhabbet zayıflığından' teşhis ediyorsunuz. Dilleri bıçak gibi. Elleri yapmaktan çok yıkmaya meyyal. Yumrukları havada. Herbiri dinimizin bir güzel tarafı olan bu mesleklerden hangisine el atsalar, diğerlerinin kafasını sopalamaya kullanıyorlar onu.
Dert; şu örgütten, bu cemaatten, falanca dernekten, filanca tarikatten olmaktan ötede bir yerde. Onları kibrin aracı kılmakla başlıyor sorun. Hangisini kullandığınız çok da önemli değil. Hepsinden elinize uyacak bir sopa yapabiliyorsunuz. Ders verdikleri hakikatle içinizde bir yere varmaktan öte, nüfuzları vesilesiyle dışınızda birilerini ezmeyi amaçlamanızla gösteriyor kendisini arıza.
Kim/neyi tutarak bir diğerini dövüyor olursa olsun, hakikat değişmiyor, dininin artık seküler bir amacı var. Üzerine mesai sarfettiği şey uhrevî de olsa, onla bu dünyada bir zafer arzuluyor. Konumunu kaybettirecek olana öfkeleniyor. Dilindeki kalbinin amacı değil çünkü. Dilindeki gırtlaktan yukarısının amacı. Dünyasının amacı. Dünya herkese yetmediğinden üzerinde boğuşmak kaçınılmaz. Eğer kalbine inseydi böyle olmazdı.
Kalbine inseydi duygulanırdı. Kalbine inseydi Kur'an da, sünnet de, fıkıh da, tasavvuf da, tarikat de, nurculuk da bir diğerine karşı merhamete ve muhabbete vesile olurdu. Bir bütünün parçaları gibi hissettirirdi. (Bu noktada Kur'an okurken duygulanmayı öğütleyen ayetleri ve hadisleri hatırlayalım.) Biz, herhangi bir filmi izlerken bile, 'kalbimize indiğini' duygulanmaktan anlıyoruz. Bir söz kalbimize girmişse orada bir fırtına estiriyor. Bazen gözlerimiz yaşarıyor. Bazen gönlümüz kanatlanıyor. Bazen de korkuyoruz. Bunların hepsi duyguya dair şeyler. İnsanı değiştiren şeyler. Dakikleştiren şeyler.
Ancak dilindekinin gırtlağından aşağıya inmediği insanda bu böyle mi? Bilakis. Onlarda din kalp katılığını arttırmaya bir vesile. Daha çok öğrendikçe daha da merhametsizleşiyor. Daha çok okudukça daha da fazla nefret ediyor. Daha çok öğrenmek daha kolay kusur bulmaya bir araç. DAİŞ'te İslamî metinleri sizden-benden daha çok bilen birileri yok mudur? Mebzul miktarda vardır. Peki onlardaki arıza nedir? İşte, bence, arıza budur. Kur'an'ın Furkan oluşu, yani doğruyla yanlışı birbirinden ayırışı, sadece hakikatin doğrusunu ve yanlışını ortaya koyuşuyla değil, ona yaklaşan niyetin doğruluğunu veya yanlışlığını ortaya koyuşuyla da delilleniyor.
Kim Kur'an'a hangi niyetle yaklaşsa niyetine göre birşeyler alarak uzaklaşıyor. Fasığın fıskı artıyor. Mü'minin imanı artıyor. Kafirin küfrü artıyor. Onunla başkalarına tefevvuk etme niyetinde olanın da bulduğu 'başkalarını dövecek araçlar' oluyor. Bu, sadece Kur'an'ın kendisi için geçerli değil, Kur'anî olan herşey için geçerli. Dinî her ilmin böyle bir yanı var. Ona ne niyetle yaklaşırsanız onda eliniz bollaşarak uzaklaşıyorsunuz.
Bugün fıkıh ile tasavvufu, tasavvuf ile fıkhı, nurculuk ile tasavvufu, tasavvuf ile nurculuğu, hadis ile fıkhı, Kur'an ile hadisi, cemaatle tarikati, tarikatle cemaati dövmeye çalışanların arkaplanı başka nasıl açıklanır ki? Bence, bu tür sapmalar, DAİŞ'in yaşça küçük biraderleridir. Dini, öncelikle kendi içinde kemale ve Allah'ın rızasına varma yolcuğu olarak algılamayanlar, onunla sosyolojik düzlemde bir yerlere varmaya çalışırlar. Bu, hangi meşrepte veya meslekte görülse görülsün, arızadır. Allah bizi istikametten ayırmasın.
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Yaranın inkârı her yaradan daha büyük yaradır
'Delilleri küçümsemek' diye bir hastalığımız var arkadaşım. Acizliğimizden kaynaklanıyor. Çünkü ellerimiz pek küçük. Okyanussa çok b...
-
Allah kendisini rahmetiyle sarsın sarmalasın. Bu sıralar Esad Coşan Hocaefendi'nin (k.s.) Ramuzu'l-Ehadis derslerini takip ediyoru...
-
" Seninle gurur duyuyorum ama vicdan aynı zamanda düşmanın olabilir. Vicdanlısın, merhametlisin ve aynı zamanda sevimli ve tatlısın. O...
-
Hatırlarsanız, bir hafta kadar önce Cemil Tokpınar abiye dair bir analizimi yazmıştım. Çok derinlemesine sayılmayacak, kısacık birşey. Şim...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder