26 Haziran 2016 Pazar

Kabir azabını inkâr etmek neden ahmaklıktır?

"O ki, hanginizin daha güzel davranacağını sınamak için ölümü ve hayatı yaratmıştır. O, mutlak galiptir, çok bağışlayıcıdır." (Mülk sûresi, 2)

Risale-i Nur'da pek sık altı çizilen birşeydir şu: "Malûmdur ki; zararsız yol, zararlı yola—velev on ihtimalden bir ihtimal ile olsa—tercih edilir..." Mantığı doğru çalışan bir insandan asgarî bekleriz bunu. "En azından bu kadarını ayırabilir..." deriz. Başka türlü hayatta kalması da zorlaşır çünkü.

'Zararsız olanı zararlı olana tercih etme' iradesidir zikrettiğimiz. Bir açıdan 'güvenli' ile 'tehlikeli'yi birbirinden ayırabilme yetisidir. Aklın bidayetidir/başlangıcıdır. Bunu yapabilene yapabildiği ölçüde 'akıllı' denir. Yok, zararına olanı kârına, kârına olanı zararına sanıyorsa; seçiyor ve de yapıyorsa; o kimsede istikametli bir akıldan bahsedilemez. Ahmağın tarifinde de vardır bu. Ahmak o kimsedir ki; neyin faydasına, neyin zararına olduğunu ayıramaz.

Kabir azabının inkârını konuşurken de 'ahmaklığa' atıf yapmamak mümkün olmuyor. Neden mi? Şu soruyla başlayalım: Kur'an'da birşeyin (iddialarınca) 'zikredilmiyor' olması 'olmamasına' delil oluşturabilir mi? Biz biliyoruz ki: Kur'an'da, her gün bindiğimiz motorlu taşıtlar da dahil, pekçok teknolojinin zikri geçmiyor. Fakat bugüne kadar hiçbir meczubumuz "Kur'an'da geçmiyor!" diye onları inkâra kalkışmadı. Neden? Çünkü Kur'an'da birşeyin geçmiyor olması doğrudan o şeyin 'olmamasına' veya 'yasaklanmasına' delil olmaz.

Biz, ancak birşeyin Kur'an'da yasaklanmasını o şeyin 'yapılmaması gerektiğine' yorarız. Kur'an'da 'sarhoş ediciler' yasaklanmıştır. Biz de onlardan uzak kalırız. Zina yasaklanmıştır. Uzak dururuz. Varlıklarını inkâr etmeyiz, ama haram sayarız. Bir de Allah'ın doğrudan 'yokluğunu' buyurduğu şeyler vardır. Ondan başka ilah yoktur. Onun 'doğuranı' veya 'doğurduğu' yoktur. Allah Resulü aleyhissalatuvesselamdan sonra peygamberi yoktur. İşte bunların da yokluğuna yine emriyle ve haber vermesiyle iman ederiz. Birşeyin yokluğunu ancak onun buyurması ve yine onun buyruklarıyla uyuşması ile kabul ederiz.

Kabir azabının inkârı ise ne birincisine ne ikincisine sığıyor. Yani Cenab-ı Hak, kabirde çekilecek bir azabı yasaklamıyor veya yokluğuna iman etmemizi istemiyor ki; karşısında duralım. Aleyhinde bulunmak için Kur'an'da sarahaten beyan edilmemiş olmasından başka delil(!) söylenmiyor. Bu iddia doğru olsa bile (ki doğru olmadığını işarî manalarla kabir azabını haber veren ayetleri zikrederek ortaya koyuyor ehl-i sünnet ve'l-cemaat âlimleri) bundan doğrudan çıkarılabilecek 'yokluk' iddiası, ancak 'motorlu taşıtların inkâr edilmesi' kadar mantıklı olabilir. Hatta Kur'an'da sarahaten bahsi geçmeyen herşeyin inkâr edilmesi veya yokluğuna hükmedilmesi bu saçma argümanla tutarlı hale gelir.

Bu noktada Bediüzzaman'ın sıklıkla nazara verdiği bir hakikati daha hatırlayalım: "Demek iman bir mânevî tûbâ-i Cennet çekirdeğini taşıyor. Küfür ise mânevî bir zakkum-u Cehennem tohumunu saklıyor." Neden böyle söylüyor mürşidim? Çünkü küfrün daha bu dünyada insanı azaplar içinde bıraktığını, imanın ise bir küçük cenneti bu dünyada yaşattığını ifade ve isbat ediyor.

"Hem kat'iyen biliniz ki, bu hayat-ı dünyeviyede hakikî lezzet iman dairesindedir ve imandadır. Ve a'mâl-i salihanın herbirisinde bir mânevî lezzet var. Ve dalâlet ve sefahette, bu dünyada dahi gayet acı ve çirkin elemler bulunduğunu Risale-i Nur yüzer kat'î delillerle ispat etmiştir. Adeta imanda bir Cennet çekirdeği ve dalâlette ve sefahette bir Cehennem çekirdeği bulunduğunu, ben kendim çok tecrübelerle ve hadiselerle aynelyakin görmüşüm ve Risale-i Nur'da bu hakikat tekrar ile yazılmış."

Acaba şöyle ahmak var mıdır ki, desin: "İman ile küfür arasında insanın kalbinde yaşadığı 'mutluluk' veya 'sıkıntı' açısından hiçbir fark yoktur." Veya desin: "Namaz kılmak ile içki içmek arasında insanın alacağı lezzet-i kalbiye açısından hiçbir fark yoktur." Allah'ın kelamı ve Resulü aleyhissalatuvesselamın sünneti doğrultusunda yaşanmış bir hayatın tattırdığı cennetle; şeytanın ve küfrün kalbe doldurduğu cehennemin arasında fark olmadığını söyleyen ya aklını inkâr etmiştir yahut da imanını. Peki, bu mantık bizi hangi kanaate götürür? İmanın/küfrün daha bu dünyada bizi karşılayan sonuçları olduğuna.

Kur'an'da, kafirlerin daha bu dünyadayken yaşayacakları azaplara ve mü'minlerin bu hayattayken yaşacakları saadete işaret eden ayetler bize der ki: Allah'ın şe'nidir. Münkirleri hem bu dünyada hem öteki dünyada azap içinde bırakır. Mü'minleri ise hem bu dünyada hem öteki dünyada saadete kavuşturur. Bunu salt 'maddi refah' olarak anlamak yanlıştır. Allah'ın bize vaadettiği öncelikle yaşayacağımız içhuzurdur. Doğruyu yapmış olmanın huzurudur bu. İmandaki lezzete dilini değdiren bu ayetleri tüm zerreleriyle tasdik eder. O yüzden günahkâr da olsa bir mü'minden şu dileği çok işitirsiniz: "Dua et de ben de senin gibi olayım." İnatçı bir kâfir dışında bu ayetlerin sarahaten ifade ettiği manaları inkâr etmeye yeltenebilecek yoktur.

O halde, kabir azabını inkâr eden, bu azabı haber veren hadis-i şerifler ve varlığına iman eden selef-i salihinin itikadları dışında daha neyi inkâr etmektedir? Kafiri bu dünyada ve ahirette sıkan Müntakim, Kahhar, Darr, Âdil vb. isimlerin kabir varoluşunda da tecellisi yok mudur?

Allah'ın kafire/günahkâra daha bu dünyada azap çektirdiği açıktır. Cehennemde de çektireceği kesin delillerle ortadadır. Ölüm bir 'yokluk' değil ise, (ki böyle olduğunu düşünmek için elimizde hiçbir neden olmadığı gibi, aksini söyleyen pekçok delil de vardır) o halde bu 'varoluş' içinde de bir çeşit azap veya mükafat olacağını söylemek/savunmak mantıklı olmaz mı? Bu dünyada olanları ve ahirette olacakları kabul eden imanlı bir kalp, şunu tasdik etmekten neden çekinsin: Allah kabir hayatında da bu şe'nini/âdetini sürdürecektir.

Bu dünyada; bazen vicdan azabı olarak, bazen pişmanlık olarak, bazense geçmiş kavimlere olduğu gibi maddi musibetlerle karşılığı var ise küfrün ve fıskın... Ve yine olacaksa bundan fazlası ahirette... Allah, ehl-i küfre ve fıska hem bu dünyada hem öteki dünyada azap edecekse... Delilleri apaçık ve sabitse... Sen de bunları inkâra cür'et edemiyorsan... Allah'ın 'yarattım' dediği ölüme 'yokluk' demiyorsan ve diyemiyorsan... Neden orada da şe'n-i Rububiyeti ve adaleti üzere azap etmekten beri olsun? Ahmaklığın onun kudret ve adalet elini tutar mı? Neden aklın yolu bir iken ve bu kadar naklî delil de varken böylesi zararlı bir yolu tercih ediyorsun? Böyle yaparsan sana 'ahmak' denmez de ne denir?

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Yaranın inkârı her yaradan daha büyük yaradır

'Delilleri küçümsemek' diye bir hastalığımız var arkadaşım. Acizliğimizden kaynaklanıyor. Çünkü ellerimiz pek küçük. Okyanussa çok b...