1 Aralık 2015 Salı

Ne mutlu pişmanlığa!

Kitabı neresinden açmalı? Kapanmamış sayfalar var. İlk onlar açılır. Her pişmanlık ayraç gibi. Aralara bırakılmış. Kapanmayı engelliyor. Geçmişi 'unutulmaz' kılıyor. Çılgınca mutlu olduğum zamanları bile onlar kadar hatırlamam. Pişmanlıkları tutuyorum ama. Tutması kolay geliyor. Hafızamın eline yakışıyor. Demek buna yetenekli yaratılmışım. Demek tutmam isteniyor. İnsanım ve pişman olmaya yatkınım. O kadar şiddetle kalıyor ki mazi, ondan pişman olduğum zaman. Sanki hiç gitmemiş gibi. Sermayem o benim. Anları biriktiriyorum pişmanlık kumbarasında. Dünüm ölmüyor pişmanlık sayesinde. Hayvan gibi değilim. Zamanın içinde daha uzun boylu oluyorum/kalıyorum. Daha çok canım yanıyor belki. Ama daha çok da hissediyorum. Hiçbir şiir birtek kişiye/yaraya yazılmaz. Yaralarımı biriktirmeye ihtiyacım var.

"Hayvan gibi olamazsın. Çünkü, hayvanın mazi ve müstakbeli yok. Ne geçmişten elemler ve teessüfler alır ve ne de gelecekten endişeler ve korkular gelir. (...) Demek en büyük bir rahmet, bir şefkat-i İlâhiye, gaybı bildirmemektedir ve başa gelen şeyleri setretmektedir. (...) Fakat, ey insan, senin mazi ve müstakbelin akıl cihetiyle bir derece gaybîlikten çıkmasıyla, setr-i gaybdan hayvana gelen istirahatten tamamen mahrumsun. Geçmişten çıkan teessüfler, elîm firaklar ve gelecekten gelen korkular ve endişeler, senin cüz'î lezzetini hiçe indirir."

Setr-i gaybdan bir derece kurtulduk. Başa gelen şeyleri setredemiyoruz. Geçmişten çıkan teessüfler bitmiyor. Fakat yine de bu pişmanlık dediğin az nimet değildir. Çünkü pişman olmayanın tevbesi olmaz. Keşkesi olmayan da pişman olmaz. Sende olan ama şeytanda olmayan birşey bu. İnsansın çok şükür. Zamandaki izin kurşunkalem. Yanlış cevapların içini ne kadar doldurursan doldur, yüzün Rabb-i Rahim'in silgisine dönükse, silebilirsin. Tevbe kapısı açık.

Kalbi mühürlenenin elinden kurşun kalemi de alınıyor. Yerine tükenmez kalem veriliyor. O, bu şüphesizliği bir kemal sanıyor. Bir 'kendine güven' bence tükenmez kalem. Ama kör, ama sağır, ama hissiz. Ebu Cehil özgüveni. "İşte onlar Allah'ın, kalplerini, kulaklarını ve gözlerini mühürlediği kimselerdir..." O kadar emin ki artık ettiklerinden, geri dönüp bakmıyor. 'Acaba' diyemiyor. 'Acaba' deme nimeti ellerinden alınmış. "Bu yüzden kalpleri mühürlenmiştir. Artık onlar hiç anlamazlar." Demek, eylediğinden bu kadar emin olmak da iyi değil. İnsanî bir tereddüt hepimize lazım. Bütünü göremeyen yapboz parçalarının her uydukları yeri konak bilmemeleri bahtlarına fayda verir. Böylece 'tevbe'lerini bütünün sahibine yol kılabilirler. O da onlara yerlerini söyler. Allah Resulü aleyhissalatuvesselam da buyurmuyor mu: "Kulun kalbinde (ümit ve korku) birleşti mi, Allah, o kulun ümid ettiği şeyi mutlak verir ve korktuğu şeyden de onu emin kılar."

Allah'ın kişi ile kalbi arasına girebildiğini Enfal sûresi söylüyor bize. Bazı yansımalarını aynelyakin görüyorum. Mesela; hava kapalı oluyor, kalbim sanki ondan önce kapanıyor. Allah istediği gibi evirip çeviriyor bendeki arşını. O kadar acizim. Ansızın kulağıma dokunan hüzünlü bir şarkıya bile karşı koyamıyorum. Anlıyorum ki; kalbim yönetim alanım değil, yönetilme/etkilenme alanım. Ve Allah'ın kudreti elbette onu etkilemeye benden daha layık. Bu sefer hâkimi olamadığım bu aynayı da Allah'a bırakıp seyretmeye başlıyorum. O hüzün bende neler yapacak? Bu neşe bakalım beni nasıl değiştirecek? Şu pişmanlık bana neler öğretecek? Kişi ile kalbi arasına Allah giriyorsa, kişi ile kalbi arasında epey bir mesafe var demektir. Yüzümü ondan çevirmemeye çalışırım. Ama onu yönetmeye çalışmam.

Eminim, senin de sık takıldığın taşlar var. Kurtulmak istediğin ince sızılar var. Aşamadığın duvarlar var. Unutamadığın yüzler var. Kulağından gitmeyen sesler var. Sızının anlamsızlığı taştan kurtulman gerektiğini düşündürüyor sana. Fakat bir de böyle düşün: Pişmanlık kadar mevhum Rububiyeti kıran birşey olabilir mi? Keşke acizliktir. Keşkesi olan ilah olur mu? Keşkelerimizden bu nedenle razı olmalıyız. Zira 'hata yaptığımızın' ve dolayısıyla 'kemal sahibi olmadığımızın' en çıplak şahidi onlar oluyor.

Zannının bir hakikati olsaydı, böyle şeyler yapar mıydın? Dikkat et, en çok kibirli insanlardır, hatalarını kabul etmeyenler ve göremeyenler. Pişmanlıklarımız bu yönüyle bizi iddialarımızdan soyunmaya zorluyor. Hatasını kabul eden, gün gelir, Allah'ı da kabul eder. Bir dua-i Yunus (a.s.) sırrıdır bu. Nefsine zulmettiğini kabul eden ancak Allah'ı tenzih eder. Fatiha sûresinde buyrulduğu gibi: "Hamd, âlemlerin Rabbi olan Allah'a mahsustur." Keşkelerin sana diyor ki: "Pişman olduğun anın Rabbi sen değilsin. Çünkü sancısına rağmen değiştiremiyorsun. O halde âlemler Rabbi de sen değilsin. Hamddan/övgüden pay düşmez. Kibirlenecek birşeyin yok."

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Allah'ın 'aynısı' olunmaz 'aynası' olunur

"Hayatının sırr-ı hakikati şudur ki: Tecellî-i Ehadiyete, cilve-i Samediyete âyineliktir." 11. Söz'den. Mürşidim, Ramazan Risa...