16 Haziran 2017 Cuma

Caner Taslaman nerede hata yapıyor? (4)

"Yaşamak için dünyayı mahvetmeye devam etmenizi neredeyse zorunlu kılan bir uygarlık sistemine tutsak olmuşsunuz." Daniel Quinn, İsmail'den.

Hemen yazının başında ifade edeyim: Bunu Caner Taslaman'ın kendisinden işitmedim. Ama Taslamandîler şişede durdukları gibi durmuyorlar. Ondan bağımsız olarak da argüman üretmeye devam ediyorlar. İşte, birkaç yazıdır konuşuyor olduğumuz, Allah Resulü aleyhissalatuvesselamın 'insan' ve 'peygamber' olduğu zamanların ayrımı meselesinde de bu zavallı üretim devam ediyor. Her zaman olduğu gibi, siyerin veya hadislerin geneli görmezden gelinerek, aradan 'işe yarar' görülen birşeyler cımbızlanıyor ve zorlu tevillere maruz bırakılıyor. Hani, dilleri olsa, diyecekler: "Bize ettiğin nedir a insafsız!" Ama dilleri yok metinlerin. O vakit onların dilleri biz olalım. Baktıkları şeylere 'daha farklı' veya 'daha doğru' nasıl bakılacak modernistlere arzetmeye çalışalım.

Bu hâdise de, tıpkı ikinci yazıda aktardığım hâdise gibi, meşhurdur. En azından bu tip iddialarla karşılaşanlar arasında meşhurdur. Sık kullanılan bir argümandır. Yazının gelişme bölümüne geçmeden alıntılayalım: “Hz. Peygamber (aleyhissalatuvesselam), aşılama yapan bir topluluğa uğradı. Onlara 'Siz bunu yapmamış olsanız da (hurma) olur!' buyurdu. (O sene) hurmalar koruk çıkardılar (iyi bir verim alınamadı). Hz. Peygamber (aleyhissalatuvesselam), (neden sonra) onlara (tekrar) uğradı ve 'Hurmalarınız ne durumdadır?' diye sordu. Onlar da 'Şöyle şöyle buyurmuştunuz, (biz de öyle yaptık ve sonuç böyle oldu)' dediler. (Bunun üzerine Resûlûllah): 'Siz dünyanızın işini daha iyi bilirsiniz' dedi.

Müslim'in Fedail kısmında geçen bu hadis-i şerif bize evvelemirde ne söylüyor? Efendimiz aleyhissalatuvesselamın hurmalar hakkındaki bir tesbitinin sahabesinin beklediği türden bir sonucu vermediğini... Bekledikleri sonuç ne peki? Muhtemelen hurmalarının bollaşması. Veya en azından bir önceki sene gibi olması. Nihayetinde Aleyhissalatuvesselamın tesbitinden dünyevî bir sonuç bekledikleri belli. Ki ahirdeki durum onları şaşırtıyor. (Yoksa neden şaşırsınlar?) Efendimiz aleyhissalatuvesselam da onların bu şaşkınlığını şu sözüyle cevaplıyor: "Siz dünyanızın işini daha iyi bilirsiniz!"

Şimdi öncelikle meseleyi biraz irdeleyelim: Efendimiz aleyhissalatuvesselam mezkûr tesbiti bir emir olarak mı söylüyor? Benim yaptığım araştırmalar sonucunda öğrendiğime göre; hayır, Efendimiz aleyhissalatuvesselam 'Bundan sonra böyle yapın!' veya 'İlla böyle yapın!' diyerek onlara bunu söylemiyor. (Öyle olsaydı zaten bu emri şeriatın bir parçası olurdu. Ve biz biliyoruz ki: Allah Resulü, dinin bir parçasını 'Sonuç iyi olmadı!' diye geri bırakmaz veya değiştirmez. Çünkü bu din vahiy üzerine kurulmuştur. Sonuçlar üzerine kurgulanmamıştır.) Onlara, güzel âdeti olduğu üzere, fıtrî olanda hayır olduğunu ifade eder bir ders veriyor. Peki bu dersin amacı ne?

Aşılama, sizi de az-çok bildiğiniz gibi, ağacın kendiliğinden yaşadığı birşey değildir. İnsan elinin karışmasıyla yaşanır. Birçok aşılama şekli vardır ki, bunlar, aslında bitkinin doğal meyve verme sürecine yapılmış dış müdahalelerdir. Süreci hızlandırmayı, risklerden korumayı veya sonucu arttırmayı hedeflerler.

Başka ağaçlara aşılanmış meyve ağaçları olur. Bu onların daha güçlü olmasını sağlar. (Aşılandıkları ağaç güçlü bir ağaçtır.) Belki kendi kökleri üzerinde yükselse hastalanacak olan ağacın diğer ağacın kökü sayesinde hastalıktan korunması sağlanır. (Veya büyümesi hızlanır. Veya daha çok meyve verir. Veyahut daha başka bir fayda.) Ancak bunun bir de bedeli vardır.

Aşılanmış ağaçtan yediğiniz meyve orijinal meyvenin tadını vermez. Isırdığınız anda, o meyvenin aşılanmış ağaçtan mı, yoksa fıtrî haliyle yetişmiş ağaçtan mı geldiğini anlarsınız. Tadı bunu söyler. Kıvamı bunu söyler. Kokusu bunu söyler. Sindirimi bunu söyler. Her açıdan, orijinal haliyle kalmış, fıtratı bozulmamış, insan müdahalesi yaşanmamış ağacın meyvesi daha güzeldir. Bu dediğimi böylesi tecrübeleri olanlar zaten bilirler.

Bu iş ağaçta böyledir de başka şeylerde farklı mıdır? Hayır. Balda da böyledir. Reçelde de böyledir. Çiçekte de böyledir. Tahılda da böyledir. Böyledir de böyledir. Mürşidimin ifadesiyle 'bulaşık beşer eli' karıştıkça işin tadı kaçar. Düzen bozulur. Ahenk söner. Çünkü Allah herşeyi zaten 'en güzel şekilde' yaratmıştır. Fıtratına bırakıldığında her çocuk müslümandır. Fakat insan murat ettiği başka faydalar üzerinden bazen bu çocuğun ahlakına karışır. Daha fazlası için daha doğalı feda eder. Onu yahudi, hristiyan veya mecusi yapar. (Yazar burada 'Her çocuk fıtrat üzere doğar...' hadisine atıf yapıyor.)

İnsan sadece insana yapmaz bunu. Ürettiği ve tükettiği herşeye yapar. Karıştığı herşeyi karıştırır. Ki bugün GDO (Genetiği Değiştirilmiş Organizmalar) ile yapılan tarımın sonuçları da bize aynı hakikati söyler... Son zamanlarda bu konu hakkında yazılan-çizilen epey şey olduğu için daha fazlasını karalamıyorum. Özetle: Kuyruğumuz çıkmadan, kanser olmadan, insandan başka birşeye dönüşmeden sonlandırdığımız her gün için Allah'a şükretsek yeridir.

Doğal olanda sağlık olduğunu artık hepimiz kabul ediyoruz. Sunî olanın saltanatı son on yılda epey yıkıldı. Bir zamanlar süttozunun sütten daha sağlıklı olduğu, meyve konsantrelerinin meyveden daha fazla besin değeri taşıdığı, vitamin haplarının sebzelerden daha iyi iş gördüğü yönünde modern medeniyetin yükselttiği bir algı vardı. Başımızı duvara çarpa çarpa bunun böyle olmadığını öğrendik. En doğru olanın doğal olduğunu, yani Allah'ın yarattığı gibi kalan olduğunu, üzerinde yapılan 'en iyi niyetli' oynamaların bile kötü sonuçlar verdiğini yaşanan bir dizi kollektif sağlık sorunuyla bizzat tecrübe ettik. Geldiğimiz nokta, en azından, Allah Resulü aleyhissalatuvesselamın fıtrî olana düşkünlüğünü anlamakta bize bir bakış açısı sunmalı.

Burada kalmayalım. Miraç hadisesini hatırlayalım. Orada kendisine süt ve şarap sunulduğunda Efendimiz aleyhissalatuvesselam hangisini seçmişti? Peki, onun yaptığı seçim üzerine, Cebrail aleyhisselam ne söylemişti? Biz ilgili hadislerden biliyoruz ki: Aleyhissalatuvesselam sütü seçmişti. Cebrail aleyhisselam da "Fıtratı seçtin!" diyerek onu tebrik etmişti. (Çünkü şarap üzüm suyuna müdahele edilerek yapılır. Süt ise sağıldığı andan itibaren zaten süttür. Ayrıca müdahele istemez.) Buradan alınız ve Efendimiz aleyhissalatuvesselamın hayatının geneline bakınız. Onun her zaman fıtrî olana düşkün olduğunu görürsünüz. Bu onun "Hayır Allah'ın seçtiğindedir!" sırrına yaşamıyla yaptığı bir tefsirdir. Fıtrî olanın bozulmadan devam etmesini ister, tavsiye eder, savunur.

Bunu, modern medeniyetten, 'dünyayı mahvetmek pahasına da olsa daha fazla üretim sahibi olmak' dersini alanlar anlayamaz belki. (Onların alacağı ders kendi başlarına koparacakları bir kıyameti/çevresel felaketi bekler.) Ama bir mü'minin daha kolay anlaması gerekir. Yahut da şöyle: "Tevhide iman etmiş bir müslümanın, bu imandan gelen bakış açısıyla, Efendisi aleyhissalatuvesselamın 'fıtrî olana meylini' anlaması gerekir."

Eğri de otursak doğru konuşalım: Bugün biz de organik tarımla (aslında fıtratına uygun) yetişmiş bir domatesle GDO'lu domatesi yanyana koyunca sonuçtan tatmin olmuyoruz. (Özellikle eken/satan/alan hiç memnun olmuyor.) Karpuza özenmiş şu domatesimsi şey, çürük-çarık, körpe-küçük diğerinden daha ihtişamlı görünüyor. (Fiyatı ise daha ucuz!) Fakat bugün ulaştığımız düzlemde akıl ve bilim hangisinin daha faydalı olduğunu söylüyor? Peki siz daha çok hangisini alıyorsunuz? Peki tarımcılar en çok hangisini ekiyor? İşte, siz de, bu açıdan dünya işini Allah Resulü aleyhissalatuvesselamdan iyi biliyorsunuz(!). Çünkü dünya işi kısavadeli iştir. O güzeller güzeli, dünyaya dahi, salt dünyayı düşünerek bakmaz. Salt ürün, salt sonuç, salt tüketim gözüyle bakmaz.

Ve, ey modernist, sen de şunu dinle: Allah Resulü aleyhissalatuvesselamın 'daha çok' yerine 'daha fıtrî' olanı seçmesi onu hatalı yapmaz. Buradan şu meş'um sonucu çıkaramazsın. Bu hadiseye bakarak onun ismetine halel getirmek haddin olamaz. Ancak onun işaret ettiği büyük hakikati kuşatamadığından kendi aklının ve anlayışının darlığını ortaya koymuş olursun. Sen de bu bahisten şu dersi işiteceksin. İşiteceksin ki kem iddiandan tevbe edesin.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Allah'ın 'aynısı' olunmaz 'aynası' olunur

"Hayatının sırr-ı hakikati şudur ki: Tecellî-i Ehadiyete, cilve-i Samediyete âyineliktir." 11. Söz'den. Mürşidim, Ramazan Risa...