İmaj etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
İmaj etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

4 Kasım 2018 Pazar

Sıla dövülünce Ahmed'in kıymetini anlamak...

Fatma Barbarosoğlu Hoca'nın bir kitapta anlatmaya çalıştığını bir yazıda anlatmak mümkün değil amma yine de 'zaman' ve 'makam' gereği dokunacağım "İmaj ve Takva" meselesine. Hem kendimce 'İkisini birbirinden nasıl ayırıyorum?' cevaplamaya çalışacağım. Bunu yaparken de evveliyetle mürşidimin kapısını çalacağım. Zira o Ahmed aleyhissalatuvesselamın nübüvvetinin delillerinden birisini izah sadedinde diyor ki:

"Enbiyadan sonra en muhterem ve yüksek taife ve ümmî ve bedevî oldukları halde az bir zamanda nur-u Muhammedî (a.s.m.) ile şarktan garba kadar âdilâne idare edip, cihangir devletleri mağlûp ederek müterakki, fenli, medenî, siyasî milletlere üstad, muallim, diplomat, hâkim-i âdil olarak o asrı bir asr-ı saadet hükmüne getiren sahabeler, Muhammed'in (a.s.m.) her halini tetkik ve taharrîden sonra gözleriyle gördükleri çok mu'cizatın kuvvetiyle eski düşmanlıklarını ve ecdatlarının mesleklerini ve çokları (Halid ibni Velid ve İkrime ibni Ebu Cehil gibi) pederlerinin taraftarlıklarını, kavim ve kabilelerini tamamıyla bırakıp bütün ruh u canlarıyla, gayet fedakârâne bir surette İslâmiyete girerek aynelyakîn derecesinde Muhammed'in (a.s.m.) sadıkıyetine, risaletine imanları, sarsılmaz, küllî bir şehadettir."

Yani onun peygamberliğinin delillerinden birisi de sahabilerinin kendisini gönülden tasdikleridir. Hayatlarının geri kalanında dehaları, faziletleri, kabiliyetleri, gayretleri, dikkatleri, tetkikleri, doğrulukları ve sair güzel meziyetleriyle dünyaya parmak ısırtmış o güzel insanların nübüvvetini doğrulamalarıdır. Böyle bir topluluğun, birçoğu evvelen kendisine kaskatı düşman iken, tüm dünyayı uğrunda karşılarına alabilecek kadar ona bağlanmaları ahlakında gördükleri güzelliklerin neticesidir. Hatta Ebu Süfyan (r.a.) misali birçoğu, daha küfürde iken dahi, onun güzel ahlakının şahitliğinde bulunmuşlardır. İşte, bu güzellik, takvası ismet derecesine varan Ahmed aleyhissalatuvesselamın 'pek büyük ahlakı' üzerinden bize bir ders verir.

Peki nedir o ders? O ders bence 'takva'nın 'imaj'dan ayrıldığı yerdir. Takva 'içten dışa doğru' yansımaları okunan birşeydir. Yani en yakınların en çok görürler. Tıpkı, bir güneşin etrafında yörüngelenmiş gezegenler gibi, en yakındakilerin ışıktan istifadesi en yüksek düzeydedir. Fakat imajda düzen bunun tam tersi olarak işler. İmaj 'dıştan içe yansımalar' üzerinden okunur. En uzaktakiler en çok yanılırlar. Yaklaşıldıkça gördüklerinin sahteliğini anlarlar. Bu da tıpkı Ebu Cehil karpuzunu kesip yemek gibidir. Gerçi ben hiç yemedim. Ama anlatılanlara bakılırsa, dışarıdan leziz bir karpuza benzetilen bu şeyin içi, insanın dilini damağını mahvedecek kertededir.

Biraz da bu nedenle, ben, 'onunla beraber olanların' tarif edildiği Fetih sûresinin 25. ayetini mühim hakikatlere temas eder bir metin olarak görürüm. Peki ne buyrulur orada? Kısacık bir mealiyle nakledelim:

"Muhammed Allah'ın elçisidir. Beraberinde bulunanlar da kâfirlere karşı çetin, kendi aralarında merhametlidirler. Onları rükûya varırken, secde ederken görürsün. Allah'tan lütuf ve rıza isterler. Onların nişanları yüzlerindeki secde izidir. Bu, onların Tevrat'taki vasıflarıdır. İncil'deki vasıfları da şöyledir: Onlar filizini yarıp çıkarmış, gittikçe onu kuvvetlendirerek kalınlaşmış, gövdesi üzerine dikilmiş bir ekine benzerler ki bu, ekicilerin de hoşuna gider. Allah böylece onları çoğaltıp kuvvetlendirmekle kâfirleri öfkelendirir. Allah onlardan inanıp iyi işler yapanlara mağfiret ve büyük mükâfat vâdetmiştir."

Bakınız şuradaki tahlil 'imaj' ve 'takva' ayrımımıza ne kadar uyuyor: "Beraberinde bulunanlar da kâfirlere karşı çetin, kendi aralarında merhametlidirler." Yani onların güzellikleri içlerine yaklaştıkça daha çok tezahür eder. Dışlarında kalanlar ise çetin yüzleriyle karşılaşırlar. (Demek ki Tevrat, onlar hakkında yanılmamamız için, böyle öğüt verir.) İmajda bu nasıl olur peki? Kanaatimce imajda durum bunun tam tersidir. İmaj, dışarıdakilere karşı merhametli olmayı, içerideyse çetin yüzünü göstermeyi iktiza eder.

Çoğu ünlünün bir şekilde yanına-yamacına yaklaşmış olanlar şu durumun birçok tezahürüne şahitlik ederler. İstisnalar elbette vardır. Fakat genelde uğranılan bir inkisar-ı hayaldir. Dışarıdan bakarak hayranı olduğu insanlara yaklaşanların daha sonraları nefretle o kişiyi andıkları çok olmuştur. Ben de bunu yaşayanlardanım. Belki, kimbilir, aynı zamanda yaşatanlardanım.

İşte Ahmet Kural'ın Sıla'yla yaşadıkları üzerinden kendime böyle bir ders de çıkarıyorum ben: Uzaktan okuduğun şeylere güvenme. Bunlar imaj olabilirler. Yaklaştıklarının şahitliğine sahip çık. Çünkü bu okumalar takvaya daha yakındır.

İnsan, yakınlarında kendi kalmak üzere, uzaklarına başkasıymış gibi davranabilir. Bölgesinde aslını sergilemek üzere yabancı diyarlarda rol kesebilir. Olmadığı şeyler gibi görünebilir. Bunlar 'geçici' katlanışlardır. Televizyonda bu vardır. Tiyatroda bu vardır. Sinemada bu vardır. Hatta konferanslarda-seminerlerde-kitaplarda dahi bu vardır. Fakat en çok yaşadığı alanlarda, en çok varolduğu şekillerde, en çok ortada olduğu yerlerde bir başkası olamaz.

Her an bunu başaramaz. Orada gerçek yüzü ortaya dökülür. Orada onun 'aslında ne olduğunu' söyleyecek lekeler bulunur. Orada onun özündeki yaralar sık sık kanar. Takvayı da böyle yerlerden görüyüp tanımak lazım. İnsanları burasından tanıyıp hayranı olmak lazım. Arkadaşım, ben diyorum ki şimdi, ancak ashabı olduktan sonra kemale inanmak lazım. Sohbet arkadaşı kadar yaklaşmadan şahit olduğun şeylerin, ne kadarı takvadır, ne kadar imajdır, ayıramazsın. Uzaklar hem gözü hem kalbi kandırır. Zaman ahirzamandır, cennet görünümlü cehennemler, cehennem görünümlü cennetler vardır.

Allah'ın 'aynısı' olunmaz 'aynası' olunur

"Hayatının sırr-ı hakikati şudur ki: Tecellî-i Ehadiyete, cilve-i Samediyete âyineliktir." 11. Söz'den. Mürşidim, Ramazan Risa...