Oy Vermek etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Oy Vermek etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

14 Haziran 2018 Perşembe

'A' partisine oy vermek bizi onun zulümlerine ortak eder mi?

Bundan yıllar önce 'A' partisine oy veren bir arkadaşım 'C' partisine oy verenler hakkında şöyle bir soru yöneltti bana: "Bu partiye oy verenler için 'küfre girdiklerini' söyleyemez miyiz?" Ben de "Söyleyemeyiz elbette!" dedim. O biraz daha ısrarcı davrandı. Vazgeçmedi. Dedi ki: "Bu partinin şimdiye kadar yaptıkları ortada. Hep dinin aleyhinde çalışıyorlar. Hep dindarlara zulmediyorlar. Onlara destek olmak 'zulümlerine taraftar olmak' sayılmaz mı? Dolayısıyla onlara oy verenler de bu zulme destek çıkmış olmuyorlar mı?" Ben de kendisine Risale-i Nur'da da zikredilen önemli bir kaideyi hatırlattım: "Lazım-ı mezhep 'mezhep' değildir."

Peki "Lazım-ı mezhep 'mezhep' değildir!" ne demektir? Onu da bir örnekle açmayı deneyelim. Diyelim ki: Bilmediğiniz bir semtte yürürken birkaç adım ötenizde sıcaktan bayılan oldu. İnsansınız. Yardım etmek istediniz. Aklınıza hemen 'soğuk su bulmak' geldi. Karşınıza çıkan ilk markete daldınız. Soğuk suyu aldınız. Koşup gelip adamı rahatlattınız. Sonra farkettiniz ki burası içki satan bir markettir. Hatta o semtteki marketlerin çoğu böyledir. Siz de, maşaallah, dinî konularda hassas birisisiniz. Böyle yerlerden alışveriş yapmamaya çalışıyorsunuz. Ancak olan da oldu. Artık zamanı geriye döndüremezsiniz. Kullandığınız suyu iade edemezsiniz. Şartlar sizi 'ehven-i şerreyni/kötünün iyisini' seçmek zorunda bıraktı. Can kurtarmak için o suyu oradan almaya kendinizi mecbur bildiniz.

Hayal bu ya. O sırada bir tanıdığınız da uzaktan sizin bu yaptıklarınızı izliyordu. Herşey olup bittikten sonra yanınıza gelip dedi ki: "Sen şimdi küfre girdin. Tekrar müslüman ol. Tevbe et." Şaşırdınız. Ve sordunuz: "Neden?" O da şöyle cevap verdi: "Çünkü içki satan bir yerden alışveriş yaptın. Dolayısıyla onun içki satmasına destek vermiş oldun. Dolayısıyla içkinin haramiyetine itiraz ettin. Haram olan birşeyin helalliğini savunmak ise dinden çıkmaktır."

İşte, arkadaşlar, bütün bu 'dolayısıyla, dolayısıyla, dolayısıyla' atıfları 'lazım-ı mezhep'tir. Sizin asıl mezhebiniz ise 'acilen soğuk su bulmak'tır. Niyetiniz, ne 'içki satan bir markete destek vermek'tir, ne de 'içkinin helalliğini savunmak'tır. Bu nedenle muradınız dışında yapılan böylesi küfür suçlamaları haksız suçlamalardır. Siz de bunu vicdanınızda takdir edersiniz. Çünkü küfrü niyet etmemişsinizdir.

Siyasette de bu kaidenin hakikatini idrak etmemiz gerekiyor. Bir insan 'A' partisine oy veriyor olabilir. Bir insan 'C' partisine oy veriyor olabilir. Fakat, hiçbir oy, o partinin veya o partideki her kişinin veya o partinin her uygulamasının, oy veren kişi tarafından onaylandığı/desteklendiği anlamına gelmez. İnsan kastından mesul olur. "Zulme rıza zulümdür!" veya "Küfre rıza küfürdür!" gibi kaideler bizzat zulmün veya küfrün onaylandığı zamanlar için geçerlidir.

Yoksa bir insan takım tutmakla o takımın her taraftarının işlediği suçların mesulü olmaz. Holiganların taşkınlıkları tüm taraftarlara yazılmaz. "Hiçbir günahkâr başkasının günahını yüklenmez!" ayet-i celilesinin bir yüzü de buraya bakar. Yani 'zulmün' veya 'küfrün' onayı bizzat zulmün ve küfrün onayıdır. Yoksa bir insan sırf Sivaslı olmakla Sivaslıların bir kısmının işlediği bir cürmün (veya her cürmün) sorumlusu olmaz. Velev sabah-akşam Sivaslı olmakla övünüyor olsun. Yine de olmaz. Ancak o zulme sahip çıkarsa olur.

Kişiler değişiyor ama mevzular değişmiyor. Geçenlerde de başka bir arkadaşım 'A' partisine oy vermenin 'zulümlerine ortak olmak' anlamına geleceğini söyledi. Hatta kendi validesini bu yolla 'A' partisine oy vermekten vazgeçirdiğini söyledi. Aynı hatayı onda da gördüm. Bir insan 'A' partisine illa onun her uygulamasına "Helal olsun!" diyerek oy vermiyor olabilir. Bu seçim bir 'ehven-i şerreyn' seçimi olabilir. Ehven-i şerreyn ise, bizzat Bediüzzaman'ın ifadesiyle, bir adalet-i izafiyedir. Adalet-i izafiye, daha bu başlığı yüklendiği anda, işin içinde şerrin de olduğunu kabul eder. Zaten dünyada insanın karıştığı hiçbir iş, hele böyle kapsamlı işler, büsbütün hayır değildir. Aynı bahsin devamında mürşidim de der: "Âlemin her halinde hayr-ı mahz olamaz."

Bakınız, hem muhalifte hem muvafıkta, aynı sorun var. Dinî argümanları kullanarak birbirimizi esir almaya çalışıyoruz. Lakin dinî argümanların meze yapıldığı her tartışmanın bizi götürüp 'tekfir' kapısına iteklemesi kaçınılmaz oluyor. Çünkü taraflar bu tartışmaları 'ikincil niyetlerle' yürütüyorlar. Din ile toplum mühendisliği yapıyorlar. Yani, Allah selamet versin, bilmiyorum sonumuz ne olacak? Herhalde yakında, DP'ye oy verdiği için, Atatürk'ü Koruma Kanunu veya Anıtkabir gibi icraatların sorumluluğu da Bediüzzaman'a yüklenecek. Yok. Hayır. Buna mecbur değiliz. Kıralım bu zinciri. Birazcık merhamet herşeyin çözümü olabilir.

"Kafirleri dost edinmeyin!" ayet-i kerimesini Bediüzzaman'ın ele aldığı yeri hatırlayalım mesela. 'A' partisine oy vermenin 'yaptığı bütün zulümlere ortak olmak' anlamına geldiğini söyleyen aslında tam da bu ayetin 'yanlış anlayıcıları'na benziyor. Peki mürşidim onlar hakkında ne diyor? Alıntılayalım: "Hüküm müştak üzerine olsa, me'haz-ı iştikakı, illet-i hüküm gösterir. Demek bu nehiy, Yahudi ve Nasara ile Yahudiyet ve Nasraniyet olan âyineleri hasebiyledir. Hem de bir adam zâtı için sevilmez. Belki muhabbet, sıfat veya san'atı içindir. Öyleyse her bir Müslümanın her bir sıfatı Müslüman olması lâzım olmadığı gibi, her bir kâfirin dahi bütün sıfat ve san'atları kâfir olmak lâzım gelmez. Binaenaleyh, Müslüman olan bir sıfatı veya bir san'atı, istihsan etmekle iktibas etmek neden câiz olmasın? Ehl-i kitaptan bir haremin olsa elbette seveceksin!"

Yahu, tamam, bunlardan hiçbirisi 'hayr-ı mahz' değildir. Kabul. Fakat siz de kabul edin. Yine bunlardan hiçbirisi 'şerr-i mahz' da değildir. İnsan, 'A'ya veya 'B'ye veya 'C'ye oyunu o şer içindeki hayrı görerek, amaçlayarak, hedefleyerek, niyet ederek vermiş olabilir. Zannında hata vardır. O ayrı. Güvenli zeminde kalınarak zannı tartışılabilir. Lakin hemen manevî esaret altına almak, zulme ortak etmek, hatta ve hatta küfre götürmek... İnsanın bu insafsızlık karşısında durup durup "Allah'tan korkun!" diye bağırası geliyor. Cenab-ı Hak cümlemizin ayağını istikamet üzere eylesin.

Allah'ın 'aynısı' olunmaz 'aynası' olunur

"Hayatının sırr-ı hakikati şudur ki: Tecellî-i Ehadiyete, cilve-i Samediyete âyineliktir." 11. Söz'den. Mürşidim, Ramazan Risa...