29 Ekim 2015 Perşembe

Önce 'amelinizde' rıza-i ilahî olmalı (3): Her ütopya bugünden vazgeçmektir

Ufkuma bir kızılelma konulduğunu hissetiğim her alanda mütereddidim. Ütopyaların insanları daha enerjik, fakat kullanışlı ve sorgulamaz hale getirdiğine inanırım. Bu nedenle 'ütopyasız bir bugün' yaşamayı, 'ütopyalı bir bugün' yaşamaya tercih ederim. Kızılelma, bir yanıyla da 'bugünden vazgeçme' demektir çünkü. (Hayal ve ütopya aynı şey değildir. Hayalle bağımız ütopya ile kurulandan daha bedelsiz, esnek ve yumuşaktır. Ütopya toplumsal bir kalıptır. Hayaller bireyseldir ve zamanla değişebilir.)

Adalet-i mahzadan adalet-i izafiyeye kayan bir bakış açısı saklıdır koynunda. Esas olan yarın olunca; bugün, yarın için pekala gözden çıkarılabilir hale gelir. (Bugünün fiilleri ve kişileri de öyle.) Halbuki imtihan süreci bugünü ve yarınıyla yaşanmaktadır. Müminin ahirette cenneti/cehennemi kazanması, bilmem kaç yıl sonra bu dünyada bir kızılelmanın gerçekleşmesinden daha çok, kendi hayatının her gününü (Dördüncü Söz'de ifade edildiği gibi) yirmidört altın değerinde görmesine bağlıdır.

O altınları doğru yerde, her gün ama her gün, sarfettikten sonra yarın yine eline o altınların geçip geçmeyeceği veya o altınların neticesinin ne olacağı omuzlarında yük değildir. Bediüzzaman'ın ifadesiyle; mümin kendi vazifesini yapar, fakat vazife-i ilahîyeye karışmaz. Hayatın her günü, Allah'ın birer emaneti olarak, bizzat kendisinin hakkı verilmek için yaşanır. Daha iyi yarınlar için ödenmesi gereken bedeller olarak değil. Çünkü daha iyi yarınlar Allah'ın takdiri elindedir. Vermesi de garanti değildir. Böyle bir yarından bahsedeceksek illa, bugünün adına yaşanacağı yarın ancak ahirettir.

Ütopyalar bu yönüyle ahireti dünyaya getiriyor. Hayatınız, ütopyalar eşliğinde, İslamî söylemler içinde boğulsa bile, sekülerleşiyor. Baharın bu dünyada gelmesini ummak ile irade etmek arasındaki fark, dua ile ütopya arasındaki farkın da nüansını oluşturuyor bence. Doğruyu, onu bugün doğru olduğu için yapmakla, yarın kazandıracağı için yapmak arasında bir ihlasçık fark var. Küçük görünüyor, ama aslında büyük. Hem sonrasında başlayan sapmalar da bu niyet farkından besleniyor.

İslam'da niyetlerin sıhhatine verilen kıymet, doğru olmayan bir niyetle yapılan amelin sapmanın ilk adımı haline gelmesinden ötürüdür. Eğer ihlasla yapmıyorsanız, (Bediüzzaman'ın İşaratü'l-İ'caz'daki ifadesiyle) 'sırf emredildiği için' ve o emir ile bugün mesul olduğunuzdan dolayı yapmıyorsanız; yani daha iyi bir yarını kazanmak amaçlarınızdan biri haline gelmişse (ve görece öne de geçmişse) o halde 'daha iyi bir yarın için' menfaatli görünen bir yanlışa bugün düşmeniz pekâla mümkün.

Adalet-i izafiye böyle başlıyor: Yarına göre bir bugün. Kıymetini yarının meçhul faziletinden alan bir bugün. Odak noktanız yarına kaydı. Daha iyi bir yarın için bugünden (ve bugünki herşeyden) vazgeçebilirsiniz artık. Bugün, sizin için kıymetsiz, aradan hemen çıkarılması gereken birşey. Ben ütopyalardan korkarım. Zira ütopyalar, bugünü işte bu hale getirir.

Önümüze hangi sosyolojik veya siyasi proje konursa konsun, sormamız gereken şey; bugünün yirmidört altınından ne istediği? O altını 'kumara mumara verip zayi etmemizi' mi istiyor? Yoksa 'efendisinin hoşuna gidecek öyle güzel bir ticaret elde etmemizi' mi salık veriyor? Ütopyanın dilinin İslamî olması bizi kandırmamalı. Bizim, bugünü feda edebileceğimiz tek şey, Allah rızasıdır. O da salt niyette rıza-i ilahînin olmasıyla mümkün olmaz. İhlas Risalesi'nde dendiği gibi: Amelde de rıza-i ilahî olmalıdır. Fiilimizin de rıza dairesine isabet etmesi gerekir ki, şeytanın sağdan yaklaşıp bizi aldatmadığına ve kimseyi aldatmadığımıza emin olalım.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Allah'ın 'aynısı' olunmaz 'aynası' olunur

"Hayatının sırr-ı hakikati şudur ki: Tecellî-i Ehadiyete, cilve-i Samediyete âyineliktir." 11. Söz'den. Mürşidim, Ramazan Risa...