13 Nisan 2016 Çarşamba

İnsanı melekleştiren tevbesidir

Bazen cümlelerimin içinde boğulur gibi oluyorum. Nasıl anlatsam? Bu prangaların hepsi benim eserim. Kendi ayaklarımı sözlerimle bağlıyorum. İnsanlara hatırlatabilecekleri malzemler sunuyorum her gün. "Ama sen bir keresinde şöyle yazmıştın?" diyebilecekleri şeyler. Melek kardeşlerim amel defterimi tutuyor. Ben kalbimden geçenleri tutuyorum. İnsanlar melek değiller. Solumdan defterimi uzatmaya meraklı çok kâtip var. Kendimi esir alıyorum satır satır. Farkındayım. Her paragraf yeni bir kilit. Ya hiçbirşey olduğumu kabul edecek kadar rahat olacağım yahut da yazmayı bırakacağım. Hiçbirşey olduğunu kabul etmek kendini 'detaylaşmaktır' biraz. Asıl olmadığını kabullenmek. Hakikati ararken yanılmak da güzel. Yanlış da doğrunun bir detayı. Bana kıyasla tanınacaktır artık o. Bizzat güzel olamasam da dolayısıyla güzelim. Allah'ın yarattığının güzel olmamaya mecali var mı? Kader bu kadarına izin verir mi?

Bazen cümlelerimin içinde boğuluyor gibi oluyorum. Aynı şeyleri yazıyormuşum gibi geliyor. Hep kenarından geçiyorum mükemmelin. Olmuyor. Birşeyin etrafında dönüyorum ama, o nedir? Bulamadığım ve kendimi hep eksik hissettiğim o şey nedir? Ona ulaşamadığımdan etrafında geziyormuşum gibi hissediyorum. Hakikat yolculuğunda hiçbir 'önce' arkanda kalamıyor. Dairesel bir yolculukta her 'önce' aynı zamanda 'sonra'dır. Dönüp yine ona varıyorum. Hayy'dan gelip Hû'ya gidiyorum. Ölüm benim terhis tezkerem. Geldiğim yere döneceğim. Bismillah'ı 'vird-i zeban' ederek 'ona başlıyorum.'

Bu kadar kalemle eğleşmek iyi mi? Her yazıdan sonra başlar karadelik: "Acaba arkası gelecek mi?" Varamamak yazdırıyor. Boşluğun korkusu yazdırıyor. Yolun sonunun gelmemesi. Durduğunda ne yapacağını bilememe. Hayretininin ve bilmediklerinin hiç bitmemesi. Hedefe ulaşamamak. Hedefe ulaşanlar doyuyorlar. Tok acın halinden anlamaz. Aç nasıl üretkendir ve arayıştadır, anlamaz.

Aç olan hata yapmaya da müsaittir her zaman. Tok, risk almaktan kaçar. Allah Resulü; “Eğer siz günah işlemeseydiniz, Allah sizi helak eder ve yerinize; günah işleyip, peşinden tövbe eden kullar yaratırdı.” (Müslim, Tevbe, 9-11) derken belki de buna dikkatimizi çeker biraz da. Ki buna manaca benzeyen bir tane de ayet var: "Eğer (gerektiğinde savaşa) çıkmazsanız, (Allah) sizi pek elem verici bir azap ile cezalandırır ve yerinize sizden başka bir kavim getirir; siz (savaşa çıkmamakla) O'na hiçbir zarar veremezsiniz. Allah herşeye kadirdir." (Tevbe, 39.)

Dikkat ediyor musun: Yerine bir başka topluluk getirilmekle tehdit edildiğin şeyler hep risk almaktan kaçtığın şeyler. Rızkın onda dokuzu ticarette, rız(s)kta. 'Rızk' deyince yalnız boğazından geçenler gelmesin aklına. İlim de bir rızktır, mutluluk da, hatta mutsuzluk da. Demek âdem oldun ki, risk alasın. Deneyesin, başarasın veya yanılasın. Ama yine de yüzün Rabbine dönük kalasın. Hatana 'hata' diyesin. "Alîm olan yalnız Allah'tır ve geri kalan herkes bilmenin ve aynı zamanda 'hakkıyla bilememenin' mertebeleri arasında gezinir..." diyesin.

İblis gibi olmayasın. İnadını istikamet sanıp özenmeyesin. Hatasına 'hata' diyemeyenlere kıyamete kadar ömür verilse ne olur? İstikamet 'mühlet' istemez. Yaşadığı anda her zaman geçerli olacak doğruyu seçer. İstikamet, doğruyu aramaktır, burnunun dikine gitmek değil. Sırat tevbe üzerine kuruludur. İman arayış üzerine. Arayan, kaybolduğunu/kaybolabileceğini kabul edendir. Pişman, yanlış yaptığını kabul eden. Melek kardeşleri iblisten ayıran sırra yaklaştın şimdi. Onlar; "Ya Rab! Seni noksan sıfatlardan tenzih ederiz, senin bize öğrettiklerinden başka bizim bilgimiz yoktur. Şüphesiz Alîm ve Hakîm olan ancak sensin!" dediler. Yorumlarının cazibesini hakikat adına terkettiler. Şeytan yanlışının ömrü uzasın diye 'mühlet' istedi.

Evet, başta onlar da risk alıp insan hakkında yorumda bulundular. "Kan dökecek!" dediler. Hikmetini anlayamadılar. Fakat yorumları isabet etmeyince dönmesini bildiler. Tıpkı Âdem ve Havva efendilerimin yaptığı gibi. Onların da arza inişi bir pişmanlık serüvenidir. İnsanın ilk öğrendiği şey tâlim-i esma ise bir sonraki de pişmanlıktır. Melekleşmek istiyorsan, kusursuzluk arama, hatalarını görünce onlardan kaçabilmeyi ara. Budur ancak seni melekleştiren. Günahsızlık değil. Peygamberler dışında başka kimin ismeti var? Hatasızlık, bir açıdan 'risksizlik' demek. Risk almadan cihad da olmaz, ticaret de. Düşünsene: Varlık içinde en çok çocukları meleklere benzetirsin, fakat hangisinde kusursuzluk gördün? Belki şunu gördün: Hatalarını 'farketmeden' yapıyorlar. Büyüklerin cesaret edemeyeceği riskleri alabiliyorlar. İmtihan dediğin zaten bir farkındalık meselesi. Farkındayken hata yapmamaktır tevbe.

1 yorum:

Allah'ın 'aynısı' olunmaz 'aynası' olunur

"Hayatının sırr-ı hakikati şudur ki: Tecellî-i Ehadiyete, cilve-i Samediyete âyineliktir." 11. Söz'den. Mürşidim, Ramazan Risa...