Şeytan Taşlamak etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Şeytan Taşlamak etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

23 Temmuz 2018 Pazartesi

Yanağı okşanarak şeytan kovalanmaz

Ben böyle düşünüyorum: Kime sığındığın kimi savunduğundan belli olur. Bir nefer, düşmanından kaçıp dostunun kalesine sığınırsa, o kalede yorganı üzerine çekip uyumaz. Sorumluluğu bırakmaz. Kaleyi dostlarıyla birlikte savunur. Onların silahlarını kuşanır. Onların mermilerini atar. Onların kılıçlarını sallar. Hiçbirini bulamazsa taş atar. Tıpkı Filistinli mücahidlerin yıllardır yaptığı gibi. Ve dahi 15 Temmuz'da F-16'ya levye atanlar gibi.

Ama her şekilde artık kendisi de 'kale savunmasının bir parçası' haline gelir. Eğer kendisini mücahidinden görüyorsa... Yok, görmüyorsa, cephe gerisinde bile olsun, mücahidlere bir faydası dokunur. Erzaklarını taşır. Sularını götürür. Yaralarını sarar. Haberleri ulaştırır. Yani, sığınmak, hiçbir şekilde 'eylemsizlik' olarak geçmez bizde. Ya? Biz birine sığınırsak onu savunmaya başlarız.

Mürşidim, Kur'an'da geçen 'rücumen li'ş-şeyatin/şeytanların taşlanması' meselesini izah ettiği 15. Söz'ü bitirirken der ki: "Yıldız böceği hükmünde olan kafa fenerine itimad eden ve Kur'ân güneşinden gözünü yuman kozmoğrafyacı efendi! Şu Yedi Basamaklarda işaret edilen hakikatlere birden bak. Gözünü aç, kafa fenerini bırak, gündüz gibi i'caz ışığı içinde şu âyetin mânâsını gör. O âyetin semâsından bir hakikat yıldızı al, senin başındaki şeytana at, kendi şeytanını recmet. Biz dahi etmeliyiz..."

Burayı hikmetli bulurum. Çünkü hemen arkasındaki bahisler sanki 'kendi şeytanını nasıl recmedeceğinin' izahı gibidir. Mesela: Hemen arkasındaki Zeyl şöyle başlar: "İblis'i ilzam, şeytanı ifham, ehl-i tuğyanı iskât eden Birinci Mebhas, bîtarafâne muhakeme içinde Şeytanın müdhiş bir desisesini, kat'î bir surette reddeden bir vakıadır."

Bu metin, alıntılanan kısımdan da anlaşılacağı üzere, şeytanın 'bitarafane muhakeme/tarafsız yargılama' tuzağını izah eder. Böylesi bir tarafsızlığın nasıl 'karşı tarafı tutmaya' evrildiğine dikkat çeker. Bitti mi? Hayır. Hemen sonrasında Şeytanın İkinci Küçük Bir İtiraz'ı başlar. Üzerinde döndüğü sualler farklı olsa da yapılan şey aynıdır. Şeytanın Kur'an hakkında oluşturmak istediği bazı şüpheler, Kur'an'ın tarafı tutularak, boşa çıkarılır. Bitti mi? Yine hayır. 16. Söz de yine soruların/şüphelerin zikriyle başlar. Bu bölüm boyunca cevap verilen 'şeytan' değil 'nefis'tir ama yöntem aynıdır.

Buradan şuraya geleceğim: Bizim 'istiaze/sığınma ifadesi' olarak öğrendiğimiz ve Kur'an okumaya başlarken hep zikrettiğimiz 'euzübillahimineşşeytanirracim'in anlamı nedir? "Taşlanmış (kovulmuş) şeytandan Allah'a sığınırım." Peki bir 'sığınma ifadesi'nde şeytanın taşlanmasından/kovulmasından neden bahsedilmektedir?

İşte, ben bunu (İsmail aleyhisselam ile İblis arasında geçen ve İsmail aleyhisselamın İblis'i taşlamasıyla son bulan hâdiseden hariç olarak), giriş paragrafında dikkatinizi çekmek istediğim şeye bağlıyorum. Bir müslüman için sığınmak asla 'hiçbirşey yapmamak' anlamına gelmez. 'Euzü' aslında bunun ifadesidir. Müslüman savunarak sığınır. Sığınarak da savunur. Birisinin varlığı diğerini gerekli kılar.

İşte, biraz da bu nedenle, Bediüzzaman 'şeytanların taşlanması' hakikatini tefsir ettiği 15. Söz'de, Zeyl olarak da, 'bitarafane muhakeme' tehlikesine dikkat çeker. Yani onu şununla tamamlar. Bir müslüman şeytandan, nefsinden veya ahirzaman fitnelerinden Allah'a sığınırken tarafsız bir tavır mı takınır? Hâşâ, tüm fitneler karşısında müslümanın tavrı, öz suyuyla yetiştiği İslam'ın, Kur'an'ın, sünnetin ve ehl-i sünnet mirasının durduğu yeri/konumu savunmaktır. Bu noktada tarafsızlık 'tarafsızlık' değil 'karşı tarafa geçmek'tir. Böylesi sükûtlar ikrardan sayılır.

Bence işin özü biraz şu arkadaşım: Sığınıyorsan kaçtığın şeyi taşlayacaksın. Sığındığın buradan anlaşılır. Taşlamıyorsan sığınmıyorsun. Sığınmıyorsan tarafsız değilsin. Hacda mü'minlerin 'şeytan taşlaması' nasıl bir anlam ifade eder sanıyorsun? Biz orada aslında 'kainatı kuşatan bir kanun'a dahil oluyoruz. Taşımızı şeytana atıyoruz ve gösteriyoruz: Allahım, sana sığınmak, senin tarafında olmak, düşmanının taşlanmasını gerektirir. Peygamberlerin bunu yapmıştır. Meleklerin bunu yapmıştır. Kitapların bunu yapmıştır. Kader, onlara çektirdiğin hezimetlerin zamana yayılmış büyük resmiyle, bunu yapmıştır. Kelime-i Tevhid'in dahi 'la ilahe' diye başlayarak önce bunu yapmıştır.

Bu fikirle de olabilir. Zikirle de olabilir. Yazıyla da olabilir. Sinemayla da olabilir. Elle de olabilir. Dille de olabilir. Kalle de olabilir. Halle de olabilir. Ancak her şekilde 'taşlama faaliyeti' sığınmanın zaruriyatıdır. Ebubekir Sifil Hoca ve emsali ehl-i sünnet ulemasının ahirzaman fitneleri ve bu fitneleri deruhte eden isimlere dair yazdıkları reddiyeleri yerenlerin kulakları çınlasın. Kur'an'a ve sünnete bakıp görsünler: Yanağı okşanarak şeytan kovalanmaz.

Allah'ın 'aynısı' olunmaz 'aynası' olunur

"Hayatının sırr-ı hakikati şudur ki: Tecellî-i Ehadiyete, cilve-i Samediyete âyineliktir." 11. Söz'den. Mürşidim, Ramazan Risa...