Vurgu etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Vurgu etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

17 Temmuz 2017 Pazartesi

Kısa sûrelerin bir editöre hatırlattıkları...

Ben bir insanım. (Bu kesin bilgi.) Birazcık da yazarım. (Bu o kadar kesin değil.) Birazcık da editörüm. (Bu bir önceki kadar bile kesin değil.) Metinlerle olan mesaimden dolayı onlara dair bazı hassasiyetler geliştirdiğimi düşünüyorum. Mesela: Metinlerde vurguyu kullanmamızın en büyük sebebinin 'azı çoğa galip kılmak' olduğunu zannederim. Biraz açayım: Bir kitabı elinize aldığınızda ilk açılan yeri neresidir? Ayraç konulan sayfa. (Ayraç bir vurgudur.) O sayfayı açar açmaz gözünüze ilk çarpan yer neresidir? Büyük harflerle yazılan başlık. (Başlık bir vurgudur.) Sonrasında neyi farkedersiniz peki? Kalın harflerle yazılan kelimeler. (Bold yazım bir vurgudur.) Onlardan sonra dikkatiniz neler çeker? İtalikle yazılan cümleler. (İtalikle yazmak bir vurgudur.) Peki daha sonra? Eğer metinde bunlardan başka/farklı vurgulayışlar yoksa artık normal metni farketmeye başlarsınız. İşte, vurgu, azı çoğa bu şekilde galip kılar.

Peki yazarlar, editörler veya tasarımcılar böylesi vurgulamaları neden yaparlar? Tecrübeme dayanarak ifade edersem: Vurgulanan azın çoğa göre bir üstünlüğü vardır. Bu öyle bir üstünlüktür ki, metnin bütününü değerden düşüremez, ama kendisinin de önemini ifade eder. Bir kitap sadece içindeki bold/kalın metinler için alınmaz. Salt onlar için okunmaz. Salt onlar da okunmaz. Salt onlar okunursa belki hiçbirinden tastamam ders de alınmaz. Fakat metinler de ancak bu vurgularla tamam olur. Peki vurgular neler içerir? Ya metnin bir özetini içerir. (Özetleme vurgusu.) Ya metnin asıl söylemek istediği şeyi ifade eder. (Tema vurgusu.) Ya metin okunurken kaçırılmaması gereken bir ayrıntıya dairdir. (Detay vurgusu.) Yahut da... Aman, uzatmayayım, neticede hepsi aynı noktaya çıkacak. Birşeye yapılan vurgunun amacının, o şeyin, metnin geneline bakarken ifade ettiği değerin 'gözden kaçırılmaması gereken birşey olduğunu' anlayacağız her çeşidinden.

Peki, bu insanî metinlerde böyledir de, vahiyde nasıldır? İşte mürşidim bu bahiste bize aydınlatıcı şeyler söylüyor: "Üslûb-u Kur'ân'ın o kadar acip bir cem'iyeti var ki, birtek sûre, kâinatı içine alan bahr-i muhit-i Kur'ânîyi içine alır. Birtek âyet, o sûrenin hazinesini içine alır. Âyetlerin çoğu, herbirisi birer küçük sûre; sûrelerin çoğu, herbirisi birer küçük Kur'ân'dır. İşte şu i'cazkârâne îcazdan, büyük bir lütf-u irşaddır ve güzel bir teshildir. Çünkü herkes, her vakit Kur'ân'a muhtaç olduğu halde, ya gabavetinden veya başka esbaba binaen, her vakit bütün Kur'ân'ı okumayan veyahut okumaya vakit ve fırsat bulamayan adamlar Kur'ân'dan mahrum kalmamak için, herbir sûre birer küçük Kur'ân hükmüne, hattâ herbir uzun âyet birer kısa sûre makamına geçer. Hattâ Kur'ân Fâtiha'da, Fâtiha dahi Besmelede münderiç olduğuna ehl-i keşif müttefiktirler. Şu hakikate burhan ise ehl-i tahkikin icmâıdır."

Besmele'nin 'nasıl bitmez tükenmez bir hazine' olduğunu anlamak isteyen, eğer Risale-i Nur külliyatındaki ilgili kısımlarla tatmin olmazsa, Elmalılı Hamdi Yazır merhumun Hak Dini Kur'an Dili eserindeki Besmele bölümüne bakabilir. Hazretin o kitapta nasıl sayfalarca Besmele'yi izah ettiğini okuyabilir.

Fakat ben sizinle bugün 'vurgu' bahsi üzerinden 'kısa sûrelerin varlık hikmeti'ne dair kalbime gelen birşeyi paylaşmak istiyorum. Esad Coşan Hocaefendinin (k.s.) bir Ramuzu'l-Ehadis dersini dinlerken uyandım. Allahu'l-A'lem. Kısa sûrelerin faziletini anlatan ehadis-i Nebevîye'nin böyle bir vechi de olabilir: Derste aktarılan hadiste onlar geçtiği için onları örnek vereyim.

Zilzal ve Kafirûn sûresi gibi kısa sûrelerin "Kur'an'ın üçtebiri" veya "dörttebiri" gibi sevaplı olduğunun haber verilmesi, onlarda vurgulanan esasların "Kur'an'ın üçtebirinde" veya "dörttebirinde" anlatılan hakikatler olduğuna işaret ediliyor olabilir. Yani; hangi sûre Kur'an'ın ne kadarı kadar sevaplıysa, onun kısalığı içinde vurguladığı hakikat de Kur'an'ın o kadarı içinde anlatılan bir hakikat. Özetlemesi o şiddette bir özetleme. Vurgusu o değerde bir vurgu. Öğrettiği detay o değerde bir detay. Hatırlattığı tema o değerde bir tema.

Mesela: Kafirûn sûresinin bize öğrettiği "Sizin dininiz size benimkisi banadır!" izzetli duruşu Kur'an'ın dörttebirinde bize öğretilen bir duruş olduğu için onun öğretişi bu kadar ayetin sevabıyla mükafatlandırılıyor. Tabir-i caizse, ihtar ediliyor ki, "Sen bu küçük sûredeki hakikati tam anlayarak okudun, işte, Kur'an'ın dörttebirinde sana öğretilen duruşu kavrandın." Zilzal sûresi yine öyle. Onda ders verilen ahiretin hakikatini kavrayan da Kur'an'ın üçtebirini kavramıştır. Çünkü Kur'an'ın üçtebiri de tüm boyutlarıyla ahireti anlatır.

Cümlelerim alınacak mal gibi durmazsa işaret ettiklerini alın. İfadelerimi dikkatle seçmeye çalışarak toparlarsam: Cenab-ı Hakkın rızası onun varlıktaki vurgusudur. Rızasının vurgu tonunu ise, bize, o şeye dair ayetlerde ve hadislerde haber verilen sevap miktarı söyler. Bir amel ne kadar sevaplıysa ondaki rıza vurgusu o kadar fazladır. Rıza vurgusu da bizler için sadece bir mükafat ifadesi değildir. Bir yazarın okurunun kaçırmamasını dilediği yerlere, ona bir çeşit yardım ve kolaylık olsun diye, metninde dikkat çekişi gibidir. Oraya dikkatle bakıldığında alınacak olanın ziyadeliğidir vurgunun sebebi. Biz kusurlu insanlar metinlerimizde bunu küçük matbaa hileleri ile yapmaya çalışırız. Cenab-ı Hak, şan-ı Rahmetine yakışır şekilde, rızasından haber vererek yapar. Bizi bu şekilde o metinleri daha sık, daha özenli, daha dikkatli, daha mütefekkirane okumaya sevkeder. Ne güzeldir ikramı Onun! İkramının içine ikram sarılmıştır. Onun içine ise ikram. Onun içineyse yine ikram. Allah bizi şu ikramlarından ayırmasın. Âmin.

Allah'ın 'aynısı' olunmaz 'aynası' olunur

"Hayatının sırr-ı hakikati şudur ki: Tecellî-i Ehadiyete, cilve-i Samediyete âyineliktir." 11. Söz'den. Mürşidim, Ramazan Risa...