Yahudilerin Dinden Dönüşü etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Yahudilerin Dinden Dönüşü etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

17 Mayıs 2017 Çarşamba

Allah mucizesiz olur mu?

Amerikalı yazar Philip Roth'un "Yahudilerin Dinden Dönüşü" isminde sevdiğim bir öyküsü var. Ozzie (Oscar) isminde yahudi bir çocuğun Haham Binder'la Hz. İsa aleyhisselamın babasız dünyaya gelişi konusunda yaşadığı bir tartışmayı ve sonrasında yaşananları anlatıyor. Aklımda kaldığı kadarıyla ve kendi cümlelerimle özetleyeyim. Haham diyor ki:

"İsa da herkes gibi bir insandır. Tarihî bir kişiliktir. Babasız doğduğu yalandır. İnsan babasız doğamaz. Böyle söyleyenler yalancıdır." Ozzie ise, Haham'ın bu sözlerine, kendilerine daha önce Tevrat'tan öğrettiği birşey üzerinden itiraz eder: "Evreni altı günde yaratmış bir tanrıdan söz ediyoruz. Babasız bir çocuk dünyaya getiremeyeceğini nasıl söyleriz?" Aralarındaki tartışma uzar. Ozzie bir tokat yer. Burnu kanar. Öfkeyle sınıfı terkederken Haham'a şöyle bağırır: "Tanrı hakkında hiçbirşey bilmiyorsun!" Okulun çatısına çıkan Ozzie'nin, intihar etmesini engellemeye çalışan kalabalıkla yaşadığı diyalog, hem güldürücü hem düşündürücüdür. Birazını kitaptan alayım:

"- Haham Binder tanrıya inanıyor musunuz?

- Evet.

- Tanrının herşeye kadir olduğuna inanıyor musunuz?

- Oscar bence...

- Tanrının herşeye kadir olduğuna inandığınızı söyleyin!

- Tanrı herşeye kadirdir!

- Tanrının, cinsel ilişki olmadan da, çocuk yaratabileceğine inandığınızı söyleyin!

- Yaratabilir.

- Söyleyin!

- Tanrı cinsel ilişki olmadan da çocuk yaratabilir.
"

Bu öykü bana mürşidimin aynı sadedde söylediği şu sözleri hatırlattı:

"Nusûs-u kat'iye ile Hazret-i İsa aleyhisselâm pedersiz olduğu kat'iyyeti varken, tenâsüldeki bir kanunun muhâlefetini gayr-ı mümkün telâkki etmekle, vâhî te'vilât ile bu metin ve esaslı hakikati değiştirmeye teşebbüs edenlerin sözüne ehemmiyet verilmez ve ehemmiyete değmez. Çünkü hiçbir kanun yoktur ki, şüzuzları ve nâdirleri bulunmasın ve hâricine çıkmış fertleri bulunmasın. Ve hiçbir kaide-i külliye yoktur ki, hârika fertler ile tahsis edilmesin. Zaman-ı Âdem'den beri bir kanundan hiçbir fert şüzûz etmemek ve hâricine çıkmamak olamaz. Evvelâ, bu kanun-u tenâsül, mebde' itibârıyla, iki yüz bin envâ-ı hayvânâtın mebde'leriyle hark edilmiş ve nihâyet verilmiş. Yani, en evvelki pederleri âdetâ Âdem'leri hükmünde, iki yüz bin o evvelki pederler, kanun-u tenâsülü hark etmişler. Peder ve valideden gelmemişler ve o kanun hâricinde vücud verilmiş."

'Alışıldık oluşları' birer tabu olarak kabul ettiğinizde, bu kabuller, sadece bugününüzü veya bir olayı değil, varlığa topyekün bakışınızı etkiler. Sizi aşkın ve farklı 'oluş'lara körleştirir. Hem Roth'un hem de Bediüzzaman'ın Hz. İsa aleyhisselamın babasız dünyaya gelişi meselesinde dikkatimizi çektikleri budur.

Varlık algısı, ister istemez, gidip en nihayet sizin Allah tasavvurunuza dayanır. Varlığı nasıl tarif ediyorsanız Allah'ı da ona göre tarif edersiniz. Veya Allah'ı nasıl tarif ediyorsanız varlığı da ona göre tanımlarsınız. Kainatı salt sebep-sonuç ilişkileriyle açıklayan bir materyalizmin teolojik olarak ateizmi meyve vermesi kaçınılmazdır. Varlıkta, Allah'ın dahil olacağı bir alan bırakmayan bir bakış veya okuma biçimi, inanışta da ona alan bırakmamayı doğurur. Bu aynı zamanda şu demektir: Eğer, bir şekilde Allah'a (veya bir parça manasını karşılar birşeye) inanıyorsanız, mucizelere de inanmak zorundasınız. Çünkü bir ilaha inanmak neden-sonuç zincirinde nedeni ve sonucu (kısmen veya tamamen) yaratış görevinden almaktır. Hadi, her teolojide aynı ölçüde görevden alınmıyor olsun, fakat yine de ilah manasının, ona dair marifet ölçüsünde, yaratışta işgal edeceği bir yer olacaktır. Birşeyleri, tabir-i caizse, uhdesine alacaktır.

Bir tanrı varsa mutlaka onun bir görev tanımı olmalıdır. İslam'ın tevhid anlayışı sebepleri ve sonuçları yaratışta tastamam boşa çıkarır. Yerine mutlak manada Allah'ın yaratışını koyar. Şirke imkan bırakmaz. Başka inanışlarda bu belki daha sınırlıdır. Ancak nihayetinde putperestler bile mucizelere inanırlar. Çoktanrılı Yunan, Mısır veya Sümer'de olduğu gibi, birçok mitolojinin içerdiği harikalar, bize bu konuda bir delil teşkil ederler.

Hem dahası da var: Allah'ın herşeye (ama gerçekten herşeye) kadir olduğu mucizeler olmadıktan sonra nasıl anlaşılır? Yani; yaratışında kainatı kuşatan bir nizamla hareket eden Allah'ın, aslında 'külli şeyin kadir' olduğunu, dilerse o nizamdan aşkın yaratışlara sahip olabileceğini, son mertebede bize ne söyler? Hep içinde yaratageldiği (veya bizim hep öylesine şahit olduğumuz) nizamın haricine çıkabilmesi değil mi? Yaratışta gözettiği nizamın onu esir almadığının, sınırlamadığının, kudretinin bir düzen veya süreç içinde kalmaya/yaratmaya mecbur olmayacak derecede aşkın olduğunun delili başka ne olabilir?

Ben bu açıdan mucizeleri ayrıca önemsiyorum. Allah'ın 'herşeye gücü yeten' olduğuna salt kainattaki yaratışına bakarak iman eden insan, aslında, sınırlı bir iman eder. Çünkü Rabbinin yaratışını da sınırlar ve süreçler içinde müşahade etmiştir. Aşkın şeklini bilemez. Suyun, kaynaması için yüz, donması için sıfır dereceye indirilmesi gerektiğine zaruriyat derecesinde inanan bir insan, aslında, Allah'ın 'herşeye gücü yeten' olduğuna inanmaz. Bir müslümanın inandığı gibi inanmaz en azından. Onun inandığı şey: Allah'ın kanunlardan oluşmuş sınırlar içerisinde kalarak çok şeyler yapabildiğidir.

Peki kalıplarında yarattığı kanunlar onun sınırı mıdır? İşte, bu noktada, imanın kemalini İslam'da ve daha genel olarak da mucizelere imanda buluruz. Mucizelere inanmayı bıraktığınız anda, Allah, tasavvurunuzda sınırlanmaya başlar. Sonsuzluğu yara alır. Kerem ve rahmet sahibi Malikimiz, bize mucizeleri göndererek, imanımıza bir kemal penceresi açmıştır. Mucizelerin yaşattığı farkındalıktır ki 've hüve ala külli şeyin kadir' ifadesini yürek dolusu söyletir bizlere. Sonsuz hamdolsun kendisini öğretmek konusunda da cömert olan o Allah'a! Ki her sahte zenginlik söndükten sonra bize kalacak hazine de odur.

Allah'ın 'aynısı' olunmaz 'aynası' olunur

"Hayatının sırr-ı hakikati şudur ki: Tecellî-i Ehadiyete, cilve-i Samediyete âyineliktir." 11. Söz'den. Mürşidim, Ramazan Risa...