kalıcılık etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
kalıcılık etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

16 Mayıs 2017 Salı

Tablo nasıl mutlu olur?

Daha gençken, hakikate dokunduğumuzu sandığımız yıllarda, yok bu yanlış oldu, hakikati kuşattığımızı sandığımız yıllarda, hepimiz dünyayı değiştirmeye çalıştık. Daha büyük şeyler deneyenler de olmuştur, devrimciliğe soyunanlar falan, ben o kadar cüretkâr değildim elbette, ama ben de hayatımda birşeyleri devirmeye çalıştım. Düzenimi kendim belirlemeyi istedim. İlkelerimin(!) hâkimiyetinde bir hayat hayal ettim. Hırslandım, hırpaladım, hırpalandım, savaştım, yarıştım, denedim. Yirmilerimden otuzlarıma çıktığımda ise şunu açıklıkla farkettim: Dünya 'istemekle' değişmediği gibi 'denemekle de' değişmiyor. O kadar çok değişkenle kuşatılmış bir ihtimaller cenneti ki bu alem, eylediğiniz şeyin, amacınızın tam tersi bir sonuçla sizi şaşırtması işten bile değil.

Çok fazla irade var. Çok fazla sizinle birlikte mutlu olması gereken var. Çok fazla âlem var. Bu durum yavaş yavaş sizi içdünyanıza doğru yönlendiriyor. Daha zor olandan, hatta imkansız olandan, bir derece imkanlı gibi görünen daha küçük alana doğru yüzünüzü çeviriyorsunuz. Gerileye gerileye savaşıyorsunuz. Bu küçük alanda mücadele vermenin büyük alanda savaşmaktan sadece 'daha kolay' değil 'daha mantıklı' olduğunu da farkediyorsunuz. Hatta ilerisi: Bu dairede bile değiştiremediğiniz şeylerle barışmayı seçiyorsunuz. En başta dertlerinizle barışmayı. Değiştiremediklerinizle barışmayı. Unutamadıklarınızla barışmayı. Kaçırdığınız trenlerle barışmayı. Hatalarınızla barışmayı...

Bu bir noktadan sonra şöyle bir uyanışı da sağlıyor sanki: Yaşamak dünyada iz bırakmak değil. Yaşamak dünyanın sende güzel bir iz bırakması. Çünkü dünya geçici ama sen cennette (inşaallah) kalıcısın. Belki de değişmesi gereken sadece sendin ve sensin. Hem bu bakış açısıyla bir hadis-i şerifin haber verdiği "mü'minin niyetinin amelinden hayırlı olması" sırrı da anlaşılır oluyor. Eğer değişmesi gereken sensen, elbette, niyetin amelinden hayırlıdır. Çünkü sendeki değişimi niyet gösterir. Sendeki değişim niyetinden okunur. Sendeki izin güzelliği niyette parlar. Amelin sahada nasıl bir şekil alacağı ise, senden başka daha birçok şeye, en başta da Cenab-ı Hakkın muradına bağlıdır.

Niyetini kabul eder belki. Ama muradı öyle değildir. Yaratmaz. Sahada amelinin istediğin gibi olmaması niyetini bozmaz. Sendeki değişim tamamlanmıştır. Sendeki izler doğru işlenmiştir. Fakat sahada aynı âlemi paylaştığınız başka çok kalp ve niyet sahibi vardır. İmtihan dünyasıdır. Cenab-ı Hak, umuma bakan bir hikmetine binaen, amelini yaratmamış olabilir.

Hem yine buradan bakınca Bediüzzaman'ın "Bizim vazifemiz müsbet hareket etmektir. Menfî hareket değildir. Rıza-yı İlâhîye göre sırf hizmet-i imaniyeyi yapmaktır, vazife-i İlâhiyeye karışmamaktır..." demesindeki sırlardan birisi de anlaşılır. Hakikaten de insanın yapabildiği kendi âleminde bir 'yapıcı olanı seçme'den başkası değildir. Bundan sonrasına dönük her tasarrufu, her azmedişi ve her arzulayışı, beraberinde getirdiği kavgalar ve acılarla, ona tekrar bölgesine dönmesini söyler.

İçimizde üzerindeki manzaraya göre sonsuzlaşacağımız bir tablo var: Ruhumuz. Her gün bu tablonun üzerine yeni çizikler ekliyoruz. Yaşamak bu çünkü. Bu yüzden dünyamıza müsbet olanı sokmaya çalışıyoruz sadece. Yalnız güzelliğin fırçası üzerimizde çalışsın istiyoruz. Sonsuzluğa taşıyacağımız, dışımızdaki o büyük manzara değil de, buysa, doğru olanın bu olacağına inanıyoruz. Bizde kalacak kötü izlerinin zararından kaçmak için iyi şeylerle meşgul oluyoruz. Canımızı daha az acıtacak, yüzümüzü daha çok güldürecek, doğru yerde olduğumuzu daha çok hissetirecek şeylerin parçası oluyoruz.

Resim her an çizilmeye devam ediyor. Her bir niyetimiz resmin üzerinde yeni bir nakış oluyor. Güzel niyetler resmi güzelleştiriyor. Kötü niyetler resmin giderek çirkinleştiğinden haber veriyor. Korkuyoruz. Tablomuzun cennette ebediyen sergilenmeye değer bulunmamasından korkuyoruz. Güzel bir insan olarak ölmeye çalışıyoruz. Dünyada izimiz kalmış-kalmamış, adımızı anan olmuş-olmamış, yâda getirici eylemeler yaşanmış-yaşanmamış, bunlar hakikaten de işimiz değil, çünkü sadece irademizle olacak şeyler değil. Bizden istenen de bu değil. Yalnızca bir tuvaliz. Atölyede olanları yönetmiyoruz. Dünyaya değişmeye geldik. Dünyayı değiştirmeye değil. Kalıcı olan biziz. Kalıcı olan o değil.

Allah'ın 'aynısı' olunmaz 'aynası' olunur

"Hayatının sırr-ı hakikati şudur ki: Tecellî-i Ehadiyete, cilve-i Samediyete âyineliktir." 11. Söz'den. Mürşidim, Ramazan Risa...