kendim etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
kendim etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

31 Mayıs 2017 Çarşamba

Atmadığını görebilmek

"Ben bir başkasıdır."
Arthur Rimbaud


Bu sıralar beni kendisiyle meşgul eden şeylerden birisi de şu: Sanki nerede bir güzel var ona bir ayna da yaratılıyor. Hem o kendisini seyretsin hem ayna onu seyretsin. İkisi de var. İkisi de yaşanıyor. Kilitsiz anahtar veya anahtarsız kilit olmuyor. Kalp bile kendine mukabil bir kalp arıyor. Güzel ile aynası birbirine bağlı. Tıpkı mürşidimin sivrisineğin gözüyle güneşi birbirine bağlaması gibi. Öyle ya! Göz olmasa ışığın ne kıymeti kalırdı? Âşık Veysel'in kendi kalbinden okuduğu: Güzelliğin ederi neydi aşk olmasaydı? Masivasının varlığı Allah'ın marifet aynası olduğu gibi, o büyük aynanın parçaları da birbirlerinin aynası, bir şekilde o kanunun birer parçası. Birbirleriyle yaşadıkları tecrübeden 'daha üst bir aynalığın' varlığını hissediyorlar. Eğer aynalar koridorunda boğulmazlarsa...

Şu an yaptığım yazma işi bile bir tür yansıtma aslında. Yahut da durup aynamda yansıtılanı seyretme. Seyre zaman ayırma. Yazarak kendimi seyrediyorum veya seyretmeye çalışıyorum. Tekrar tekrar düşünerek aynama uzanıyorum. Ona yoğunlaşıyorum. Görüyorum. Bu göz yüksek konsantrasyon istiyor. Kendilik nehrimde 'an' avlıyorum. Arkamda bıraktığım Ahmed'lerin izini takip ediyorum. Kendime, kendiliğime, mana-i harfîliğime, arızî varlığıma dokunuyorum. Beyaz kağıdın da bir yansıtıcılığı var. Ötesini görmek için baktığın herşeyin bir yansıtıcılığı var. Kalemimle üzerimi kazıyıp ortaya çıkarıyorum.

Bu yazıyı kaleme alıncaya kadar bir dizi şey yaşadım. Bir dizi metin okudum. Bir dizi tecrübe yaşatıldı bana. Bir dizi fikir ihsan edildi. Birçok şeye dikkatim çekildi. Birçok detay, ben farkında olmadan, bana dokunup gittiler. Sabah sokakta gördüğüm kediler. Ağladığına şahit olduğum kadın. Otobüsteki asık yüzler. Martıyla karganın kavgası. Gökyüzü, gökyüzü, gökyüzü... Bütün bunlar bir yere yansıdı. Ben de onların birazını okudum. Vahyin, Cebrail aleyhisselam ile Efendimiz aleyhissalatuvesselam iletilmesi gibi, biz de kalp aynamız üzerinden okuduk bazı şeyleri. Berzahı oydu. İçimde hem yansıtan hem yansıyanı izleyebilen bir göz vardı. Şuur insanın kendisini de izleyebildiği bir göz gibiydi. Yüzlerce fotoğraf çektim kendi içimde. Yazmak bundan başka ne ki?

Şimdi, eğer mecalin varsa, kulluk diye üzerimizde vazife olan herşeye bu pencereden bakmaya çalış. Belki de her eylediğimiz bir aynalıktan ibaret. Sadece bu aynalıkların derinlik farkı var. Göstermek bir aynalık olduğu gibi, gösterdiğini bilmek ve bildiğini göstermek de bir aynalık. Namaz kılıyoruz, duruyor ve durgunlaşıyoruz, aynamızı daha net görebilmek ve gösterebilmek için. Oruç tutuyoruz, duruyor ve durgunlaşıyoruz, aynamızı daha net görebilmek ve gösterebilmek için. Tefekkür ediyoruz, duruyor ve durgunlaşıyoruz, aynamızı daha net görebilmek ve aynalığımızı gösterebilmek için. İbadetlerin çoğunda varolan bu hayatın akışından kopup bambaşka bir hale bürünme, en azından deneme bunu, durgunlaşma/berraklaşma, belki de aynanın kendi aynalığının farkına varması için gereken birşey. Çünkü insan da nihayetinde kendisinin ötekisidir. Kendim'izin iman etmesi için ben'i görmeyi ihtiyacı var. Ayet-i kerimenin işaret ettiği şekliyle ifade edersek: 'Attığın zaman' atanın 'sen' olmadığı görünce ancak 'sen'in imanı tamam olur.

16 Aralık 2016 Cuma

Okuman olmasaydı 'biz'den ayrılır mıydın?

"Enfüsî meşrebi, nefisten başlar, hariçten gözünü çeker, kalbe bakar, enâniyeti deler geçer, kalbinden yol açar, hakikati bulur." (Telvihat-ı Tis'a'dan...)

Ah, hayır, sihirli cümlelerim yok benim. Çok bilgili de değilim. Kalemimin yalnız bir sihri var: Kendim. Kendimden başlamak kolay geliyor. Kendimi anlatırken tanıdık bir yolda yürüyor gibiyim. Gitmesi kolay. Kaybolursam bulması kolay. İnsan en sık kendisini tekrar eder. Ben de biliyorum zaaflarım neler, ne zaman yalan söylerim, nerede sıkıştırılırsam kaçamak cevaplara mecbur olurum, korkularım neler, bunların hepsini biliyorum. Dönmüşlüğüm çok eksenim etrafında. Can sıkıntısı dediğin zaten bu tanıdıklıktır. Aynı hatalara düşmüşlüğüm var. Aynı köşelere kaçmışlığım, aynı nedenlerle ağlamışlığım, aldatacağını bile bile aynı yalana kanmışlığım var. Bu tekrarlara muhtacım. İnsan, yalnızca insan olduğunu başka nasıl kabul eder? Sınırlarına değmesi lazım.

Bunlar hakikaten sert düşüşler. Dibine değmeyince insan kuyunun derinliğini anlayamıyor. Şu ana kadar da ses gelmedi. Hâlâ bazı düşmekte ve bazı (umarım) çıkmaktayım. İnsan ümitsiz yaşayamaz. Nefesten önce ümit kesilir. Ümitsizlik, önce tebessümün intiharıdır. Sonra beklentilerin. Sonra gayretin. Sonra...

Yazmaya kendimden başlamak güzel. Kolay hem de. Zaten kolaylık da bir güzelliktir. Biz kolayı severiz. Fakat normalde 'biz' olmak o kadar da özenilesi birşey değil. Neden dersen? Tarif etmesi kolay oluyor o zaman seni. Dikkat et, benler bir 'biz' içine sığındığında basitleşiyorlar. Tarif edilmeleri de kolaylaşıyor. Basit popülerdir. Basit kolaydır. Basit hafiftir. Bir de üşenmeyip kendini keşfe mi çıkacaksın? O ben dediğin şeyin milyarlarca 'ben'den farkı ne? Atarsın kendini bir sepetin içine; oh, mis, ne rahat. İlla o sepete dair birileri birşey söylemiştir. Bir asabiyet bulursun kendine illa.

Ne hüner var 'ben' olarak var olmakta? Zahmetli iş. Bir sepet içinde var olmak için vazgeçiyorsun detaylarından. Varlığın? Senin varlığın yok ki artık. Sürüden ayrılanı kurt kapar. Yok olursun. Bu daha çocukluğumuzdan bize öğretilmiş 'biz' olma dersidir: "Sürüden ayrılanı kurt kapar!" Şüphen mi var dediğimden, sepetten ayrıl da gör, bir melek yakalayıp nasıl da sıkıyor seni. Hem nasıl da emrediyor: "Oku!" diye. Artık inandıramazsın okuma bilmediğine. "Ben okuma bilmem" desen de bırakmaz peşini. Sıkar, sıkar, sıkar... Öyle ya. Okuman olmasaydı 'biz'den ayrılır mıydın? Aklına/kalbine bir kurt düştü senin. 'Ben'i okumaya başladın ki 'biz' yetmez oldu sana.

Allah'ın 'aynısı' olunmaz 'aynası' olunur

"Hayatının sırr-ı hakikati şudur ki: Tecellî-i Ehadiyete, cilve-i Samediyete âyineliktir." 11. Söz'den. Mürşidim, Ramazan Risa...