26 Mayıs 2015 Salı

Dudaksız adamın mum üflemesi

Ne çok tartışıyoruz. Ne çok ikna çabası. Belki ikna değil peşinde koşulan, kendini isbat. O yüzden böylesine şehvetli. Doğru yerde olduğunu önce kendine isbat etmeye çalışıyorsun. Bunun için gerekirse kalp de kırıyorsun, diş de. Dişin de kırılıyor tabii. Fakat eline geçen nefretin yorgunluğundan fazlası değil. Geceleri daha rahat uyuyor musun? Belki. Belki bu yorgunluk da diğerleri kadar rahat uyutuyor. Ancak sabahları yumrukların sıkılı uyanıyorsun. Böyle bir hayat gitmiyor. Stres, uyumsuzluğunun delilidir. Ters yönde olduğunu gösterir.

Sürekli düşülen bir kuyu gibi. Etrafında olan binlerce şey, beyninde onlar hakkında dönen binlerce fikir, hepsini aktarmaya yetmeyecek kadar az parmak, az hız, az cümle, az kelime. Neden bu hırs? Bitirmek için. Az sürede daha çok şey yapmak için... Belki bitirmeye çalışmamalı. Bitmeyecek çünkü. Galiba sessizlik böyle böyle mantıklı bir hale geliyor. Yorgunlukla karışınca sessizlik ahlak oluyor.

Babam çok az konuşurdu. (Allah rahmetiyle sarsın sarmalasın onu.) Daha küçükken hayret ederdim ondaki bu hale. Çünkü küçüklüğümden beri gevezeliğimle bilinirim. Susmam için yalvarıldığında bile susmakta zorlanırım. Abim bazen "Beş dakika birşey söylemeden durabilecek misin?" derdi bana. Eziyet gibi gelirdi. Bitiremezdim. Unuturdum. Öyle birşey denediğimizi unuturdum. Herhangi bir değişiklik ona ses olarak tepki vermemi gerektiriyordu sanki. O zaman yazmayı da bilmiyordum. Şimdi biliyorum. Kalemle yazarken daha yavaştım. Dayanamazdım uzun süre yazmaya. Beynimde olaylar daha hızlı, kalemle ona yetişmek zordu. Yazmak için başına oturduğum cümlelerin çoğu yazamadan akıp gidiyordu. Şimdi gitmiyor mu? Onparmak yazarken sanki yetişebiliyorum onlara. Belki beynim de biraz hız kesti. Ortada bir yerde buluştuk.

Dudaksız adamın mum üflemesi... Bediüzzaman Lahikalarda kullanıyor bu örneği. Yapılacak iş çok zor olmayabilir. Ama sizdeki bir eksiklik veya ziyadelik, o işi sizin için zor kılar. İşte ben bu yüzden babamın sessizliğine hayret ediyordum. Bir insan bütün gün konuşmadan nasıl durur? O sessizlikte nasıl sıkılmaz/boğulmaz? Bunlar babama dair bugün bile hayret ettiğim şeyler. Allah Resulü aleyhissalatuvesselam demiş ki: "El-veledü sırru ebîhi./Çocuk babasının sırrıdır." Fakat babam da benim için bir sırdı. O bende bir sır okuyor muydu, görüyor muydu, arıyor muydu; bilmiyorum. Ben büyüdükçe onun sırrına daha çok yaklaşıyorum. Ama aynı zamanda yaklaştıkça gizemi artıyor. Sessizlik daha sevimli gelmeye başlıyor.

Büsbütün sustuğum zamanlar da olacak galiba. Ölümden de önce. Şimdilik insanlardan kaçma suretinde bir yalnızlık arzusu var. Sosyalmedya beni daha konuşkan kıldı, bu doğru, ama her yeni şeyin bir ifratı olur. Muhtemelen ondan da bıkacağım. Geçmişte bıraktığım pekçok yeni şey gibi bu da mazide kalacak. Onu da unutacağım. Orada da unutulacağım. Ve abim artık 'beş dakika' tutmayacak. Epeydir tutmuyor zaten. Yirmi yıldan da fazla geçti üzerinden. Bu da biraz o sırra yaklaştığımı göstermez mi? Yalnız kendi kafanın içinde yaşamak. Değiştiremediğin, zaten sana çok da aldırmayan dünyanın ilgisinden/kavgasından soğumak. Belki çokları acıyacaklar halinize. "Vah, vah... Öyle yalnız, kurudu kaldı. Bir baltaya sap olamadı." Evet, ama baltalarınız çok yorucuydu ve sap yalnız takılmak istedi. Hemcinslerini kesmek belki canını acıtıyordu, olamaz mı?

Siyerlerde böyle birşey görmedim, ama hep merak ederim. Acaba Allah Resulü aleyhissalatuvesselamın nübüvvetin evvelinde Hira'da bağrına sığındığı o yalnızlıklar nasıl çekiştiriliyordu Kureyş'te? "Vah, vah... Mecnun olacak galiba!" mı diyorlardı? Hz. Hatice anneme acıyorlar mıydı? "Bahtsız kadın, gün görmedi!" falan? Cahiliyeden herşey beklenir. Ya bugün öyle yalnızlıklara çekilseydi Allah Resulü? Uzay asrındayız ya azizim. Psikologlarımız aman verirler miydi? Yoksa asosyal damgasını yapıştırıp, üzerine birçok yeni teşhis de katıp, tedaviye mi çalışırlardı? Sahi kim anormal, kim normal, bu norm kimin normu? Bana "Girişken ol. Sakın baban gibi naçar olma!" diyen kişi babamın zekatı kadar 'adam' sayılmazdı ki gözümde! İlgisizliğiyle döverdi babam onu.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Allah'ın 'aynısı' olunmaz 'aynası' olunur

"Hayatının sırr-ı hakikati şudur ki: Tecellî-i Ehadiyete, cilve-i Samediyete âyineliktir." 11. Söz'den. Mürşidim, Ramazan Risa...